1. BÖLÜM

161 52 14
                                    


Hayat, elinde tuttuğu kılıç gibiydi. Keskin, sivri, ağır bir o kadar da öldürücü. Kılıcı doğru ve hızlı kullanırsa kolayca karşısındakini etkisiz hale getirebilirdi. Fakat tuttuğu kılıcı ağır olduğu için savuramaz ve bileğini bükerse karşısındaki onu kolayca alt edebilirdi. Kılıç işi usta işiydi. Önemli olan kılıcı kolunla bütünlemekti. Hayatta öyle değil miydi? Dışarıda izleyenler saf dışı kalırdı daima. Ama sen onunla savaşıp yenilirsen en azından "Ben savaştım, olmadı." diyebilirdin.

Antrenman esnasında pes eden, herkesin gözünde ezik ve korkak biri olarak kalırdı. Sara pes etmemeyi hayatın çeyrek kısmını yaşayarak öğrenmişti. Asla pes etmezdi. Altta kalan o olsa ve öleceğini bilse bile pes etmezdi. Sonuç olarakta revirde baygın halde yatarak bulurdu kendini.

Babası her revire geldiğinde yüzünde bir gurur olurdu. Sara'ya pes etmemeyi en iyi öğretenlerden biri de o idi. Önce gururla yanına gider, onu bir güzel süzer iyi olduğuna kanaat getirdiğinde de hafifçe kızardı. Başına bir şey gelmesini istemezdi her baba gibi. Daha sonra da küçük kızına göz kırpar ve giderdi bu onların dilinde 'yine başardın' demekti.

İşte yine öyle bir anın içindeydi. Antrenman sırasında pes etmemiş ve yine nefesi kesilerek bayılmıştı. Koçun onu iri yarı, biraz da etli bir kızla eşleştirmesi sonucu ufak tefek kalan Sara, saçma sapan hareketler yaparak onu yeneceğini düşünmüştü.

"Tam 5 aydır revire uğramazdın. Ne oldu da şimdi buradasın?" Babasının önce zırhını sonra kendisini görmesiyle yerinden doğruldu. Daha doğrusu doğrulmaya çalıştı çünkü en son iri yarı kız üzerinde karaya vurmuş balina gibi tepiniyordu.

"Bence artık koçla konuşmanın zamanı geldi. Bilerek beni dev canavar kızlarla eşleştiriyor."

Babasına utanç içinde bakarken o kızına yine gururla bakıyordu. Ahh, gerçekten utanç verici bir durumdaydı. Babanız bir lider olsa ve siz küçük kızı revirlerden çıkamayan bir ahmak olsanız siz de böyle olurdunuz.

"Şu bakışlarını artık kesmelisin baba. Küçükken anlardım, beni üzmemek için gurur duyardın ama ben büyümeme rağmen yine buradayım."

Yatağı ve kendini işaret etmesiyle babası küçük bir kahkaha attı. Yanına giderek saçlarını okşadı.

"Ben senin her halinle gurur duymaya devam edeceğim. Sen babanın kızısın. Onlara ileride liderlik edeceksin ve ben o zaman daha çok gururlanacağım."

Yanından yavaş yavaş uzaklaşırken arkasını döndü ve biriciğine yine o güzelim kirpiklerinin altından göz kırptı.

"Dev canavar kızlar. Hmm sevdim. "
Koridorda patlattığı kahkasıyla kızını daha da çok utandırmıştı.

Sara ise ne yapacağını bilemez halde yatakta bir oraya bir buraya dönmeye başladı. Kendisine kızmıştı.

İlerleyen saatlerde bir kadın hemşire gelip sırtındaki morluklara krem sürüp gitmişti. Artık gitmesi gerektiğini anlayıp toparlanmaya başlamıştı.

Masada duran tahta kılıcını eline aldı. Antrenman sırasında tahta kılıç kullanırlardı. Hafta da bir kez meydanda karşılaşma olurdu. İşte orada gerçek kılıç kullanmaya izin verilirdi. Aralarında ağırlık farkı olurdu ama koçları böyle daha çabuk gelişeceklerini savunup dururdu.

Camdan yansıyan görüntüsüne baktı. Siyah bluzunun arkasında küçük küçük çizikler vardı. Altındaki siyah taytı ise sağlamdı. Saçları açılmıştı. Tokasını sahada düşürmüş olmalıydı. Bu görüntüsüne şükrederek saçlarını eliyle tarayıp arkaya attı.

Tahta kılıcının üstünde ki adına küçümseyerek bakıp içinden söylenmeye başlamıştı bile. "SARA".

Zümrüd-ü AnkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin