"Son üç dakika!"
Yedi genç, kulisten çıkmış konser alanına doğru ilerliyordu. Görevliler, çalışanlar, yardımcılar, yetkililerle dolu alanda adım atacak yer ararlarken; konser alanından ise çığlık, bağrışma ve tezahürat sesleri yükseliyordu.
Sahneye çıkmadan önce perde arkasında yedi el birden birleşti ve bir anda dünyanın tüm gücü orada toplanmış gibi "G O T Seven Jjai!" sesi yükselirken eller ayrıldı. Bazen duygular bazen ise ruhlar birleşir ve kimsenin sahip olamadığı sevgiyi dağıtır dünyaya... İşte tam da bu gazla sahneye çıktıklarında herkesten enerjik olan o yedi adam...
"Bir dakika," Jackson'ın sesinin duyulması imkânsızdı bu yüzden seslendiği kişinin hemen arkasında belirdi. "Gitmeden önce bir şey unutmuyor musun?" Cilveli şekilde gülümsüyordu.
Jaebum ise şaşkınlık ve gerginlik dolu ruh halini yansıtan korkutucu gözlerle Jackson'a baktı. Sesinde bu duygular hissedilmese bile Jackson artık onu gözünden tanıyordu, kaşının kalkışından, dudaklarının kıvrılışından. Daha ağzını açar açmaz ne diyeceğini bile biliyordu ancak şansını denemek istemişti.
"Jackson bunu konuşmuştuk."
"Son bir dakika! Jaebum en önden gitmen gerekiyor, ayrılın." Jaebum çalışana kısa bir bakış attıktan sonra Jackson'ın elini güven vermek istercesine hızlıca tutup hemen geri bıraktı ve ön tarafa koşturdu. "...ayrılın." Jackson garip bir şekilde bu lafı son zamanlarda çokça duymaya başlamıştı. Yine de kafasına takmadı ve heyecanlı adımlarla sahneye çıkan grup arkadaşlarını takip etti.
O birkaç saat su gibi geçmişti ve konser bitmiş, fanlarla finalde düzenlenen etkinlikler için hazırlıklar bitmişti bile. Kuliste herkes bir yere dağılmıştı ancak Jackson ve Jaebum dip dibe ayna karşısında oturmuş, telefondan fanların yolladığı gönderilere bakıyorlar ve gülüyorlardı.
"Ahh, benden inatla aegyo istiyorlar. Bu konuda iyi olmadığım halde..." Bıkkın ama umursamaz bir tavırla söyleniyordu Jaebum.
"Ama zorla yaptığında daha tatlı oluyorsun işte!" derken kahkahayı patlatmak üzereydi Jackson. Birden Jaebum'un yanaklarını elleri arasına aldı ve kendi dudaklarını da öpecekmiş gibi öne doğru çıkardı.
"Gençler hop!" Tam Jackson Jaebum'u kendine çekerken Jinyoung'un sesiyle ikisi de irkilip bir anda geri çekildiler. "Sizinle sonra görüşücez..." Kızar gibi bir ses tonu olsa da alaycı bir tavırla işaret parmağını ikiliye doğru salladı. İkili ise utangaç gülümsemelerini tutmakla meşguldü.
"Hyung, onlara karışma işte..." Yugyeom da araya girdi ve çok sevdiği iki hyungunu diğer hyunguna karşı korumaya çalıştı.
"Yugyeom-ahh, esas sen karışma! Çünkü ben dur demeyince işler çığırından çıkabiliyor." Diyerek sözü ele geri aldı Jinyoung.
"Peki," Yugyeom pes etmişti. "sen nasıl diyorsan öyle olsun."
"Ben nasıl diyorsam değil, nasıl olması gerekiyorsa öyle olsun, tamam mı?" Nazik bir dille emretmişti.
"Çocuklar, şunu kesin." Artık söz alma sırası Jaebum'daydı. "Şimdi gitmemiz gerekiyor, hazır mısınız?"
Oradan Bambam de heyecanlı bir şekilde söze atladı. "Haazıırıızz Jaebum hyuunng."
"Aferin, şimdi gidelim mi?" Jackson ise konuşulanları, yaşananları dikkatle dinliyor ve izliyordu. Bazen ipin ucunu mu kaçırıyordu? Son zamanlarda sadece çalışanlar değil, kardeşi gibi olan grup arkadaşları bile onları uyarır olmuştu. Aslında hepsi değil, sadece Jinyoung. En aklı başında, en anaç ve dikkatli üye... Ona minnettardı ama kendisine haddinden fazla karışıldığı zaman hoşuna gitmiyordu. Yine de her zamanki gibi konuşkan olmak yerine susmayı tercih etti ve olanları izledi. Jaebum'u izledi, ne diyeceğini merak etti. Sonra yanından kalkıp gidişini izledi.
YOU ARE READING
COMPLEX - Jackbum
RomanceHer şey bir kıvılcımla başlar ve her yeri ateşe verir. Önce kendini yakar sonra etrafındakileri. Acımaz hiçbir şeye ve küle döner her şey, herkes... Oysaki kimse ateşe sormaz, yanmak onun sadece görevi. Yaşamak için yanması gerek. Onların da yanmas...