"Bunu beğendim ama hala aklımda sorular var. Neden ben?" dedim bilgisayar ekranına bakarken. Şarkının söz dizilimini çok beğenmiştim. Melodisi de bir hip hop şarkısına göre gayet uygundu. Beni düşündüren tek şey bu zamana kadar böyle hüzünlü sözleri olan bir şarkı seslendirmemiş olmamdı. Şarkıya verebileceğim duygu konusunda endişeliydim.
"Aklında şüpheler olduğunu biliyorum. Eski albümlerini dinlemiştim. Hiç böyle bir şey söylemediğin için korkuyorsun değil mi?" dedi Yoongi. Geçen gün birbirimizi yumruklayacakken şimdi olduğumuz yere de bir bakın. Haklı olduğunu bildiği halde bu soruyu yönelttiğini biliyordum. Albünlerimi dinlediğine de şaşırmıştım. Her zaman onun gibi sanatçıların benim şarkılarıma bir avuç çöp dediğini düşünmüştüm.
"Doğru." dedim beni salak gibi göstermeye çalışmasına rağmen. Onun söylediklerini ciddiye almak ve fazla umursamak iyi değildi. Yüzüme 3 saniyeden fazla baktığı zamanlar geriliyordum ve o anlardan birindeydik. O benim yüz ifademi incelerken ben kızarmamaya çalışıyordum. Aniden sandalyesini bana doğru çektiğinde gerildim.
"Gergin misin Hoseok-ah?" diye sordu. Dizleri benim dizlerime baskı yapıyordu ve sırtıma süzülen ter damlasını hissedebiliyordum. Gözlerimi önümdeki masadan ayırmamaya çalıştım. Eğer kafamı kaldırırsam burun buruna geleceğimizden emindim.
"Hayır."dedim temiz bir sesle. Gergin olsam bile bunu ona belli etmeyecektim. Burnunu boynuma sürttüğünde boynumdaki tüyler havalandı.
"Güzel kokuyorsun." dedi usulca. Neden bunları yapıyordu? Benden nefret ettiğini düşünmüştüm hep.
Parmaklarıyla beni çenemden tutup ona bakmaya zorladığında bir domatese benzediğime emindim (Seksi bir domates). Burnunu yavaşça brnimkine sürttü. Tanrım. Onu deli gibi öpmek istiyordum. Bana ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama onu o kadar çok beğeniyordum ki pantolonumdaki kabarıklık beni korkutuyordu.
(Bunu piçlik olsun diye koyuyorum kabul)Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdiğinde dilinin hayaleti benimkilerin üzerinden geçti. Hala bir eli çenemdeydi ve kaçacak bir yerim yoktu. Dudaklarını yavaşça benimkileri bastırdı ve beni tamamen bırakıp sandalyesini geri çekti. Neydi bu şimdi? Bu kadar mıydı?
Sandalyesini kol kısmından çekip bana doğru gelmesini sağladım ve iki elimle yanaklarından tutup onu öptüm. İşte buna gerçek bir öpüşme denirdi. İki kez düşünmeden dilimi ağzına yuvarladığımda hareket etmiyordu. Öpücüğüme karşılık bile vermiyordu ama umursamayacaktım. Kendi sandalyemden dudaklarını bırakmayıp kucağına tırmandığımda nihayet hareket etti ve ellerini kalçama koydu.
Dudaklarını serbest bıraktığımda tişörtünün uçlarını tuttum.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu yavaşça. Hala bu kadar sakin olması beni deli ediyordu. Ben çoktan nefes nefese kalmıştım. Kucağında hareket edip ona sürtündüğümde gözleri kocaman oldu. Bende bu fırsattan yararlanıp tişörtünü başından çıkarabildim. Bu sefer dudakları yerine boynuna yöneldiğimde usulca inledi. Bu zamana kadar duyduğum en çekici ses olabilirdi.
"Hyung akşam yemeği için bana söz vermiştin- oh, OH" Başımı Yoongi'nin boynundan kaldırıp gelen kişiye baktım. Park Jimin kapı çalmayı bu yaşına kadar öğrenmemiş durumdaydı. Yoongi, Jimin'e doğru baktı ve gülünsedi.
"Ben çoktan akşam yemeği yedim." dedi yüzündeki gülümsemeyi silmeden. Jimin kıpkırmızı olup stüdyoyu terk ederken Yoongi bana döndü.
"Devam et." dedi emir verici bir tonla. O kadar istiyorsa, istediğini elbette alacaktı.