Namjoon Jimin' in odasına girmiş yatağın karşısındaki koltuğa oturmuştu. Jimin derin uykusunda uyuyordu. Yine kabus görüyordu, ter içinde huzursuzca kıpırdanıyordu.
-Uyan köle, dedi yüksek sesle Namjoon. Jimin huzursuzca gözlerini açtı. Yatakta doğruldu, efendisine bakıyordu. Namjoon:
-Boyun eğ köle, diye emir verdi. Jimin pijamalarını çıkarırken Namjoon da telefonunu ayarlamıştı. Jimin çekilmesinden rahatsız olmasına rağmen itaatsizlik etmek istememişti, dün yediği dayaktan sonra.
Jimin boyun eğdikten sonra sevimli bir şekilde gülümseyip:
-Efendim bunu kimseye göstermeyeceksiniz, değil mi?, diye sordu. Namjoon' u etkilememişti sevimli bakışları, ciddi bir sesle:
-İstersem gösteririm köle, canım isterse seni sergilerim bile, dedi. Jimin' in sahte gülümsemesi düşmüştü, gözleri dolmuştu. Söylediği şey çok korkunçtu. Namjoon bir süre Jimin' in gözlerindeki yaşların süzülüşünü izledikten sonra:
-Zırlamayı kes ve hazırlan köle, bugün pratik yapmaya gidiyoruz, dedi. Jimin gözyaşlarını sildikten sonra pijamalarını tekrar giyip lavaboya girmişti. Dudağının kenarındaki yaraya baktı uzun bir süre aynadan. Sonra kabusunu hatırladı, tekrar canlanıyordu zihninde.
Rüyasında Namjoon' un "Benim çocuğumu doğur" diye emir verdiğini görmüştü. Jimin' in karnı hızla şişmeye başlamıştı. Göğüsleri de şişiyordu ve vajinası vardı. Sanki en başından vajinası varmış gibi hissediyordu rüyasında. Büyük bir korku ve paniğe kapılmıştı. Namjoon' un gözlerinin içine bakıp "Namjoon korkuyorum" demişti. Namjoon soğuk sesiyle "Kim sana düşürebileceğini söyledi?" demişti, bu sorunun ardından Jimin' in karnına bir sancı saplanmıştı. Aniden vajinasından bir sıvı aktığını hissetmeye başlamıştı. Aşağı baktığında kısa şortundan mavi sıvının damladığını ve yerde siyahımsı bir kırmızıya döndüğünü gördü. Mavi sıvı baldırlarından da yavaş yavaş akıyordu. Göğüsleri ve karnı inmeye başlamıştı. Rüyasını Namjoon' un sesi bölmüştü.
Jimin düşünmeyi bir kenara bırakıp yüzünü yıkamıştı.
-----------Jimin pantolonunu ve tişörtünü giymişti, Namjoon' u bekliyordu. Namjoon odaya girdikten sonra Jimin' e yaklaştı ve:
- Burada olanlardan kimseye bahsetmeyeceksin, dışarıda iyi bir çift gibi görüneceğiz, anladın mı?, dedi. Jimin endişeli bakışlarını yere çevirerek:
-Evet, dedi. Namjoon:
-Sakın bir salaklık yapayım deme, kaçmaya çalışırsan ne olur biliyor musun? Seni öldürmem için yalvartırım, sonra ruhunu azad ederim. Anladın mı? Benim yanımdan 5 metre uzağa gitmeyeceksin, Jungkook' un yanında kal diyorsam da onunla kalacaksın. Anladın mı köle?, diye uyarmıştı. Jimin kaçmayı hayal ediyordu, bu uyarıdan sonra cesaret edemezdi. Bitkin bir sesle:
-Anladım efendim, dedi.
Jimin evin dışına çıktığında dışarının çok güzel olduğunu düşündü. Dışarıya hiç bu gözle bakmamıştı. Her şeyin kıymeti kaybedilince anlaşılıyor. Sıradan, her gün görebileceği ama çoğu zaman tenezzül edip, kafasını kaldırıp bakmadığı gökyüzü şimdi onun için büyüleyiciydi. Gökyüzündeki beyaz bulutlara dalıp gitmişti, Namjoon suratına bir tokat attığında Jimin neye uğradığını şaşırmıştı.
-Sen orda da böyle mal mal bakarsan, seni pişman ederim, bilmiş ol, dedi Namjoon sinirli bir ses tonuyla. Namjoon arabasına doğru gidiyordu, Jimin de peşine takılmıştı.
Sessiz, uzun bir araba yolculuğundan sonra varmışlardı. Jimin bir haftadır görmediği arkadaşlarını özlemişti.
Jimin beklediği gibi bulamamıştı eski arkadaşlarını, bir soğukluk vardı, bir sessizlik. Bir şeylerin yanlış gittiğini anlamıştı. Suga dokunsan ağlayacak gibi duruyordu, Hope konuşmuyordu, Taehyung bile oldukça ciddiydi ve Jin hepsinden uzakta sessizce elma soyuyordu, gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Namjoon sessizliği bozup Hope' a:
-Ne oldu?, diye sordu. Hope Namjoon' a iyice yaklaşıp kısık sesle:
-Jin yine kendine zarar vermiş, bacağına kesik atmış. Siz gelmeden yarım saat önce bir kavga koptu, Jin çok sinirliydi. Jin Suga' ya "Seni ilgilendirmez, benim erkek arkadaşımsın, annem değil" dedi. Suga tepki göstermemişti ama Jin sakinleşemedi. Suga' ya vurmaya başladı. Ayırdık sonra, Jin' in ne yaptığına dair bir fikrimiz yok. Bir süre sadece volta attı sonra tezgahtan bir elma alıp oturdu ve soymaya başladı. Suga ise orada öylece oturdu kaldı, dedi. Jin elmayı tamamen soymuş ve dilimlemişti. Tabağı alıp oturduğu yerden kalkmıştı, Suga' ya yaklaşıp tabağı ona uzattı. Suga o sırada çaprazındaki masaya doğru bakıyordu, yüzünü çevirmeye tenezzül etmeden:
-Neden bana elma soydun ki şimdi? Sen benim erkek arkadaşımsın, annem değil, dedi. Jin tepki vermeden hızlı adımlarla tezgaha doğru yürümeye başlamıştı. Ağlaması giderek ağırlaşıyordu. Tabağı tezgaha koyduktan sonra yerdeki bıçağı alıp avcuna bir çizik attı. Kimse onu izlemiyordu, olanların farkında değildiler.
Jin aniden Suga' nın yanına dönmüş ve dizlerinin dibine oturup kanayan elini Suga' nın dizine koymuştu.
-Acıyor, dedi Jin. Suga Jin' in eline baktığında aniden paniğe kapılmıştı. Jin' in elini tutup:
-Yara bandı, bir sargı bezi, çabuk olun, dediğinde Taehyung çoktan kalkmış ve sargı bezi bulmaya gitmişti. Suga yumuşak bir sesle:
-Hadi kalk, elini suya tutalım, demişti. Jin yavaşça kalkıp Suga' nın onu iteklemesiyle mutfak tezgahının önüne kadar gelmişti. Suga musluğu açıp ağlayan sevgilisinin elini suya tutmuştu. Taehyung elinde acil yardım çantasıyla gelmişti. Suga tentürdiyotu alıp pamuğa döktükten sonra nazikçe sevgilisinin yarasını temizlemişti, bu sırada Jin sevgilisini izliyordu. Suga Jin' in elini sardıktan sonra ona sarılmıştı.
-Görüyor musun? Seninle ilgilenmem için annen olmam gerekmiyor, dedi.
-Evet, çok üzgünüm Suga, dedi Jin, sesi hala titriyordu. Elleri soğuktu, gözyaşları yanaklarında kurumuştu, burnundan hala sümük akıyordu. Suga peçete alıp nazikçe sevgilisinin burnunu sildikten sonra:
-İlişkimiz hiç sağlıklı değil, bana hep bunu yaşatıyorsun, dedi. Tuttuğu gözyaşları acımasızca dökülüvermişti gözlerinden. Her ne kadar ona zor şeyler yaşatmış olsa da, her ne kadar kendisi de tükenmiş olsa da deli gibi sevdiği sevgilisine ayrılık konuşması yapmak zordu. Her şeye rağmen ayrılmak istemiyordu ama ayrılmalarının ikisi için de iyi olacağını düşünüyordu. Ayrılık konuşmasını sonraya bırakmaya karar vermişti. Gözyaşlarını silip:
-Neyse boşver, buraya kavga etmeye gelmedik hadi çalışmamız lazım, dedi Suga. Gülümseyip sevgilisinin ellerinden tuttu ve onu sürükleyip pratik odasına götürdü. Namjoon, Jimin ve Hope çoktan esneme hareketlerini yapmaya başlamıştı bile. Jungkook ise çoktan pratik yapmaya başlamıştı. Olanlar umrunda değil gibiydi. Taehyung, Jin ve Suga pratik odasına girip esneme hareketlerini yapmaya başlamışlardı.
-----------Herkes çok çalışmış ve yorulmuştu. Dinlenmeye ihtiyaçları vardı. Herkes oldukça neşeliydi. Suga ve Jin muhabbet ediyorlardı. Suga Jin' e sarılıyordu, saçlarını okşuyordu, kıskanmamak elde değildi. Jimin Jungkook' un yanına gidip muhabbet etmek istiyordu. Kollarını açıp ona sarılmak istemişti, Jungkook kendisine doğru gelen Jimin' i çok sert bir şekilde ittikten sonra sahte olduğu belli olan bir kahkaha salmıştı. Jimin neden böyle davrandığına anlam verememişti. Jungkook:
-Üzgünüm hyung, dedikten sonra eğilip düştüğü yerde oturup kalmış Jimin' in kulağına:
-Sabahki videodan sonra sana pek sarılasım gelmiyor, diye fısıldadı ve elinden tutup kalkmasına yardım etti. Jimin ağlamamak için kendini zorluyordu.
Namjoon' un yanına dönmüştü. Mutluymuş gibi görünmekte iyiydi, her şey yolundaymış gibi rol yapmakta. Gülümseyip efendisine sarıldı. Namjoon kolunu Jimin' e dolayıp:
-Acıktın mı?, diye sordu. Jimin Namjoon' a gülümseyerek bakıp:
-Evet, ramyeon yemek istiyorum, dedi. Namjoon Jimin' in saçlarını okşayıp:
-Hemen sipariş ediyorum, dedi. Daha sonra herkese sordu:
-Başka ramyeon isteyen var mı?
Jungkook dışında diğerleri elini kaldırmıştı.
Namjoon siparişi vermişti. Jimin hiçbir sorun yokmuş gibi davranmaya çalışsa da, gülümsese de Taehyung Jimin' in gülümsemesindeki burukluğu fark etmişti. Fark etmemek mümkün değildi zaten, Jimin çok yorgun görünüyordu. Daha çok ölmek üzere gibi, dokunsalar ağzından döküntüler çıkacakmış gibi. Jimin'e yaklaşıp güven verici bir şekilde elini omzuna koyduktan sonra:-Jimin moralin bozuk gibi, bize bir şeyler anlatmak ister misin?, diye sordu. Jimin öylece Taehyung' a bakıyordu. Söylemek isteyip de cesaret edemediği sözler suya dönüşüp gözlerinden kaçmaya başlamış gibiydi. Bakışları Taehyung' un gözlerine sabitlenmişti ve ona yalvarıyor gibiydi. Namjoon durumu fark etmişti, kölesini kollarıyla sarıp kendisine çektikten sonra:
-Dün Jungkookla tartıştılar biraz, dedi. Jimin'in kolunu teselli edercesine sıvazladıktan sonra:
-Üzülme tatlım, bu küslük uzun sürmez. Gelip seninle konuşur yakında, diye ekledi ve kölesinin başına bir öpücük kondurdu kokusunu içine çekerek.
Jimin kafasını efendisinin göğsünden kaldırmadı. Diğerleri muhabbet ederken Jungkook ve Jimin kendilerine yer bulamamıştı bu zaman diliminin içinde, birbirleriyle yalnız kalmışlardı. Dönen koyu muhabbete, gülüşlere rağmen Jimin sadece Namjoon' un kalp atışlarını ve arada çıkardığı yutkunma seslerini duyuyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/151468761-288-k708928.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ VE SİYAH (BTS Fanfiction)
Fiksi PenggemarNamjoon içeriye girdiğinde bacağındaki zincire dolu gözleriyle bakan Jimin' i gördü. Jimin Namjoon' un kendisine baktığını fark ettiğinde gözyaşlarını gizlice silmeye çalıştı. Namjoon' un kendisine doğru, yavaş yavaş büyük adımlarla gelmesi Jimin' i...