Jimin İçin

388 20 7
                                    

Suga akşam vakitlerinde tişörtünü ve pantolonunu giymişti. Kemerine verici yerleştirdikten sonra yola çıktı. Taksiye binip gideceği adresi söyledi.
Taksici bulmuştu adresi, varoşlarda eski bir evdi. Ürkütücüydü fakat tereddüt etmeden evin kapısını çaldı Suga. Kapıyı göz altları çökmüş, saçlarına ak düşmüş kısa boylu bir kadın açtı. Başıyla selamladıktan sonra:
-Merhaba, ben Noble Hill Otelinden rezervasyon yaptırmak istiyorum, dedi.
-Geç içeri, dedi kadın kabaca. Suga küçük adımlarla kadının adımlarını takip etti.
Küçük bir oturma odasına girmişlerdi. Koltuklardan birine oturdu Suga. Kadın ona bir form verdi. Formda ad soyad, doğum tarihi, telefon numarası ve işlem vardı. İşlemin altında "satış", "konaklama" ve "satın alma" seçenekleri vardı. Suga adını, soyadını, doğum tarihini yazmış ve konaklama seçeneğini işaretlemişti. Kadına formu uzattıktan sonra kadın inceledi ve ardından:
-Eğer kabul edilirsen sana mesaj atacaklar, dedi.
-------------
Jungkook uzun bir aradan sonra ailesiyle vakit geçirebilmenin mutluluğunu yaşıyordu. Annesinin yaptığı lezzetli yemekleri yemiş ve ardından başını annesinin dizlerine koyup uzanmıştı. Annesi Jungkook' un saçlarını okşarken Jungkook duygulanmıştı ve gözleri dolmuştu. Annesinin şefkatini ne zaman hissetse bu dünyada anne elinin iyileştiremeyeceği yara, dindiremeyeceği acı yok diye düşünürdü. Annesi sessizce okşuyordu minik yavrusunu, kaç yaşına gelirse gelsin hep minik yavrusuydu onun. Doğruldu ve sarıldı annesine. "Anne seni seviyorum" dedi. Gülümsedi annesi, Jungkook bunu her yaptığında aynı mutluluğu yaşıyordu. "Ben de seni seviyorum bebeğim" diye fısıldadı nazikçe Bayan Jeon. Jungkook annesinin yanağına öpücük kondurduktan sonra sıra babasına gelmişti. Sarıldı ve babasının güven veren kokusunu içine çekti Jungkook. Bu koku dünyada ona hiçbir şey zarar veremezmiş gibi hissettiriyordu. Sıra abisindeydi, en zoru ona sarılmak olacaktı. Abisini çok seviyordu Jungkook, ona baktığında bile bir sürü anı canlanıyordu. En eğlenceli vakitlerini onunla geçirmişti, üzgün hissettiğinde abisi neşelendirirdi onu. Abisine sarılırken aklına televizyonda dönen eski çizgi filmler geldi. Sabahları abisiyle izlerlerdi. Annelerinin yaptığı kurabiye kokusu ve çamaşır suyu kokusu karışırdı mutfakta. Huzur verici bir kokuydu. Dünyada mücadele edilecek hiçbir şey yoktu. Acı yoktu, abisiyle kavga ettiklerinde abisinin sırtına indirdiği güçsüz yumrukların verdiği acı haricinde acı tatmamıştı o zamanlar. Şimdi ise sırtını okşuyordu abisi ama bu daha fena acıtıyordu. Ondan ayrılmasını adım adım zorlaştırıyordu abisi. 

Junghyun kardeşinin gözyaşlarını ve göğüs hareketlerini hissediyordu. Sorunun ne olduğunu sormak istiyordu. Kardeşinin başını okşayıp:

-Jungkook-ah ne oldu? Neden ağlıyorsun?, dedi Junghyun.

-Bir şey olmadı, sadece sizi özlemişim hyung, dedi Jungkook. ''Aigoo'' dedi Junghyun, onun da gözleri dolmuştu. Jungkook abisinin kollarının arasından ayrıldıktan sonra gözyaşlarını sildi ve:

-Hyung hadi oyun oynayalım, dedi. 

Jungkook ve abisi saatlerce bilgisayar oyunu oynamışlardı. Uykuları gelmişti. Jungkook uyuklayan abisiyle bir kaç fotoğraf çekildikten sonra daha bu sabah değiştirilen ve deterjan kokan çarşafının üzerine attı kendini. Kısa bir süre içinde huzurla uykuya daldı.

Sabahın erken saatlerinde huzursuzlukla uyandı Jungkook. Gitme vakti gelmişti. Yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı ve eşyalarını topladı. Çantasını sırtına attıktan sonra abisinin saçlarına nazik bir öpücük kondurdu, onu uyandırmamaya dikkat ederek. Annesi mutfakta kahvaltı hazırlıyordu, babası ise çoktan işe gitmişti. Sessizce yatak odasına girdi Jungkook, annesinin çantasından kredi kartını aldı ve acıyla fısıldadı "Üzgünüm anne".

Jungkook mutfakta kendisi ve yavruları için kahvaltı hazırlayan annesine arkadan sarılıp:

-Anne benim çıkmam lazım, şirkete gideceğim, dedi.

-Oğlum kahvaltını edip öyle gitseydin, dedi annesi. 

-Gitmem lazım anne, yemiş kadar oldum. Geç kalmamalıyım. Görüşürüz anne, dedi Jungkook. Sesi buruk çıkmıştı. Kollarını annesinden çekip arkasını döndü ve hızlı adımlarla evden çıktı. Çağırdığı taksi evin önünde bekliyordu, arkasına dönüp son kez baktı eve ve arabaya bindi.
-----------------
Jungkook şirkete gitmiş ve akşama kadar pratik yapmıştı. Namjoon onu eve bırakabileceğini söylemişti. Eşyalarını toplamışlardı, Jungkook Namjoon' a yaklaşıp kısık sesle:
-Hyungnim, özel olarak konuşabilir miyiz?, dedi.
-Konuşalım, Jimin' i eve bıraktıktan sonra seni bırakırım yolda konuşuruz, dedi Namjoon.
Şirketten çıkıp siyah mat range rovera bindiler. Jimin arabanın ön koltuğuna oturmuştu, Jungkook arabanın arka koltuğuna yayılmıştı. Kimse konuşmuyordu, Jimin dikiz aynasından gizlice Jungkook' a bakıyordu. Jungkook Jimin' in bakışlarını fark ediyor fakat karşılık vermiyordu.
Sessiz ve uzun bir yolculuktan sonra Namjoon Jimin' i eve bırakmıştı. Odasının kapısını kilitleyip arabasına döndü. Namjoon arabayı çalıştırdıktan sonra Jungkook:
-Hyungnim, biliyorum bana kızgınsın. Ama Jimin' i görmeme izin ver lütfen, dedi.
-İzin veririm ama bir şartım var. Benimle bir gece geçireceksin, dedi Namjoon.
-Kabul ediyorum, dedi Jungkook tereddüt etmeden. Her şey Jimin içindi.
Jungkook evinin kapısını açtı ve büyüğünü içeri davet etti. Büyüğü mutfaktan gelen kokudan rahatsız olmasına rağmen ses etmemişti. Jungkook' u takip ederek yatak odasına girdi Namjoon. Soyunup yatağa girdi Jungkook, kendini büyüğüne teslim etti. Kocaman açtığı gözleriyle büyüğünü izliyordu. Ardından Namjoon da soyundu ve çıplak küçüğünün üstünde yerini aldı. Dolgun dudaklarıyla küçüğünün dudaklarına istekli bir öpücük sundu, karşılığını vermeye çalışırken çok güçsüzdü küçüğü. Biraz aşağıya inerek adem elmasını yaladı küçüğünün. Jungkook hareket etmeden büyüğünü izliyordu. Namjoon küçüğünün toplarını kavradığında küçüğünün gözleri dolmaya başladı. Ağlamamak için kendini zor tutsa da yaşadığı durum acınasıydı. Namjoon elini küçüğünden çekti ve bir süre dolu gözlerine baktı. Derin bir nefes verdi Namjoon, daha sonra küçüğünün üstünden kalkmaya yeltendi fakat küçüğünün eli kavramıştı kolunu.
-Hyungnim lütfen gitme, lütfen gözyaşlarımı görmezden gel, dedi Jungkook. Namjoon küçüğünün bileğini nazikçe kavrayıp uzaklaştırdı kolundan ve:
-Kes sesini Jungkook, dedi. Jungkook kocaman açtığı gözleriyle kalkıp giyinen büyüğünü izlerken minik gözyaşları çenesine doğru akıyordu. Namjoon büyük ve hızlı adımlarla ilerlerken Jungkook hızla pikesini üzerine sarıp kalkmış ve Namjoon' un peşine takılmıştı. Arada ümitsizce ''Hyung'' diye sesleniyordu fakat Namjoon tepki vermeden yürümeye devam ediyordu. Namjoon umursamazca kapıdan çıkıp gittiğinde Jungkook kapının önünde kalakalmıştı. Olduğu yere oturup ağlamaya başladı Jungkook. Çok yaklaşmıştı, bütün riskleri almaya hazırdı ama aptal gibi tutamadığı gözyaşları yüzünden artık hiçbir şeyin önemi kalmamıştı. 
Titreyen bacaklarıyla zorlanarak ayağa kalktı Jungkook. Odasına geri döndü bağıra çağıra ağlarken duvarı yumrukluyordu. İçinden kendine kızıyordu.
"Ne diye ağlamaya başladın ki? Tutamadın mı kendini yarım saat? Jimin için yapamadın mı?"
Elleri acımıştı Jungkook' un, kolunu duvara dayayıp kapandı koluna ve yavaşça yere çöktü. Hiçbir yol yoktu, hiçbir kurtuluş yoktu. Bu saçmalığın içinde olması adil değildi.
"Neden?" diye bağırdı Jungkook. Her şeyden önce tanrıya kızgındı, tanrıya kırgındı.
Gözyaşlarını sildi hışımla, ve içinden geçirdi.
"Yarın daha güçlü olacağım. Jimin için!"
Finale çok az kaldı sizce sonu nasıl olmalı?
Mutlu son?
Bitter-sweet?
Mutsuz son?

MAVİ VE SİYAH (BTS Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin