Şunu anladım ki hayat o kadar da cömert değil. Her kahkaha mutlaka gözyaşlarına, her gülümseme bir hüzne dönüşüyor. Aslında hayat, hiç de cömert değil; verdiği şeyi her zaman geri alıyor. Hiçbir gülüşün yanına kâr kalamıyor, hepsi bambaşka gözyaşlarına gebe Asla borçlu kalamıyorsun hayata. Uyanıp gözlerini açtığın her gün, yorgunlukla gözlerini kapatacağın gecelerin habercisi. Gittiğin yollar, dönüşlerini hazırlıyor. Belki her gün birileri girerken hayatına, bir o kadar da insan çıkıp gidiyor. Aldığın her nefesi vermek zorundasın devam etmek için. Tuttuğun her eli bir gün bırakmak zorunda bırakıyor hayat.
Ve bittiğinde hayat denen şey aslında nasıl geldiysen öyle gidiyorsun. Hiç gülmemiş, hiç ağlamamış, hiç sevmemiş, hiç kırılmamış, hiç yaşamamış gibi. Verilen her şey alınmış ve sen geldiğin hiçlikle gidiyorsun.
Kalabalık bir yerdeyim. Karanlık, sisli soğuk. Uçurumun başındayım. Arkamda üç kişi var. Yüzleri yok. Çok korkutucular ve hepsi adımı sesleniyor. Kim bunlar? Şimdi dört kişi oldular. Bir kişi bana doğru geliyor. Kolları çok uzun. Bana uzanmaya çalışıyor. Yakalayamaz uçurumun dibindeyim. Koşmaya başladı. Bir an düşünmeden kendimi uçurumdan aşağıya attım.
Doğrularak etrafıma bakındım. Korkunç bir rüyadan uyandığımda bir an nerede olduğumu anlayamadım.
"Aç kapıyı!"
Kapının vurumasıyla kalktım. Gerçek değildi ve sakin olmam gerekiyordu. Gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Kapının kilidini döndürdüğüm an kapıyı dışarıdan açtı.
"N'oldu? Neden bağırıyorsun?"
Yine kaşları çatık beni izliyordu. Mayhoş şekilde ona bakarak gözlerimi kapatıp saç diplerimi oluşturdum. Terden ıslanmış vaziyettelerdi.
"Kabus görmüşüm kusura bakma." Kendimi nasıl ifade edeceğimi bilemedim. Hala etkisindeydim rüyamın. İnşallah bu gördüğüm şeyler sadece rüyayla kalır. "Banyoya girebilir miyim?" diye sordum.
"Bence de girmelisin." Dedi beni baştan aşağıya süzerek.
Odaya girip kıyafetlerimi hazırladım ve yanıma alarak banyoya girdim. Çok hızlıca duş aldım. Suyun başımdan aşağıya akması bana rahatlık hissi veriyordu. Sanki ruhum su deliğinden akıp gidiyor gibiydi. Keşke insanların içindeki kötülükler de böyle akıp gitseydi. Saf düşünceler içerisindeydim biliyordum ama bunlar olsaydı belki çok güzel olabilirdi. Ben kaçmak zorunda kalmazdım. Ya da ağabeylerimi sevebilirdim.
Böyle bir şeye ihtimal vermeyerek duşa kabinden çıktım. Havlu sormamıştım ama o da söylememişti. Banyo dolaplarını karıştırarak temiz olduğunu anladığım havluları alıp kurulandım. Hemen banyodan çıkmadan kot pantolon ve beyaz kazağımı üzerime geçirdim.
Tekrar dolapları karıştırarak saç kurutma makinesi de buldum ve hemen saçlarımı kuruttum.
Bu iş fazla uzamıştı ve artık kendimi mahcup hissediyordum. Bir an önce çıkıp bir pansiyon işi ayarlamam lazımdı. Ondan sonraki planlarım da bir işe girmek ve ders çalışarak bir okul kazanmam lazımdı. Okul için kaybettiğim iki senemi tekrardan kazanacaktım. İnşallah artık hayatım düzene girecekti. Mutlu olacaktım. Tek amacı mutlu olmak isteyen bir insanın tüm hayallerini çalan ailemi bıraktığıma asla pişman olmayacaktım.
Banyodan çıktığımda ses gelmiyordu. Odaya girip yatağı güzelce topladım ve çantamla birlikte valizimi alarak merdivenlerden indim. Uras mutfakta bir şeyler atıştırıyordu. Bu adamın işi yok mu diye düşünürken bu günün Pazar olduğu geldi aklıma.
"Teşekkürler her şey için." Gitmek için hazırdım artık.
"Bekle, hazırlanayım geliyorum."
Sessizce onu beklerken evin salonunda biraz göz gezdirdim. Köşede gri bir L koltuk vardı. Ortada cam sehpa, karşısında tekli sallanan koltuklardan vardı. Oda resmen kalite kokuyordu. Bu adamın zevki gerçekten güzeldi. Bence bu evde bir kadın kesinlikle vardı. Bu kadar temiz olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜDÂNÂ
Romance'Hayat dedikleri bu olsa gerek' diye düşünmüştü içinden. Kendi hayatına, hayat demeye utanmıştı buradaki yaşantıyı görünce. 11 yaşından beri kimseye 'müdânâ' etmemişti. Vera, kendi ayaklarının üstünde durmayı öğrenmişti. Ve buradaki hayata cahildi...