Çığlık atarak ağlamalarıma sadece "Sakin ol!" diye bağırmasını biliyordu. Uras'ın sessizce arkamdan gelmesine mi korkayım, yoksa gözümün önündeki dehşet manzaraya mı?
Metrelerce yüksekten kanlar içinde yatan adama bakarken sakin olabilecek bir psikolojide değildim. Bu görüntü beni şoka uğratırken o çok soğukkanlıydı. O her ne kadar hırsız olsa da bir insandı! İnsan olmasını geç bu görüntü çok kötüydü. Tüm vücudum titrer haldeyken o bir küfür savurup bana bakmadan yanımdan çekip gitti. Hemen sonrasında da ev kapısının kapanma sesi geldi.
Yavaş yavaş etrafa insanlar toplanırken, görür görmez çığlık atan kadınlardan farksız değildim.
Olay yerine gelen polislerle beraber karakola gidip ikimiz de ifade verdik. Çevredeki kameralarda adamın görüntüsünü izlediğimizde tekrardan içim sızladı. Tam benim eve geldiğim dakikada sesimi duyarak kaçmaya çalışmıştı. Terasın demirliklerinden çıkıp binadaki borulardan yavaşça aşağı inmeye çalışırken dengesini kaybedip düşmüştü ve sonuç buydu. Ölmüştü.
Ailesi geldiğinde annesinin yüzü perişandı. Babası ise sanki umursamaz bir hali vardı. Oğullarının hem hırsız olduğunu hem de ölmüş olmasını öğrenmek babası için pek acı vermemiş gibiydi. Ama yaşlı kadının yüzündeki renk çekilmişti.
Ve karısı.. Sesinde derman kalmamış gibi çığlık ata ata ağlıyordu. Oğlu vardı birde. O da annesinin göz yaşlarını siliyordu.
"Nasıl yaparsın bunu Mehmet'im?!" İsyan eden bağırışı beni bile üzmüştü. Erkek çocuk minik ellerini annesinin yüzüne dokundurdu.
"Anne, n'oldu babama?" Küçücük yavrucağın hiçbir şeyden haberi yoktu.
Onları üzgünce izlerken Uras beni kolumdan çekiştirerek karakolun çıkışına doğru yönlendirdi.
Sanki gördüğüm şeyler üzerine dilimi yutmuş gibiydim. Konuşmuyordum. Beynimde o görüntü canlandığında her defasında içim sızlıyordu. Kim bilir hangi sıkıntısı yüzünden hırsızlığa başvurmuştu? Belki muhtaç kalmıştı cebinde kuruş parası yoktu..
Düşünmeyi bırakmalıydım. Yoksa çökük psikolojim iyice çökecekti.
Arabaya bindiğimizde düşüncelerimin dağılması için bir müzik açtım. Uras'ın da benim de ağzımızı bıçak açmıyordu. Bu olaya bu kadar sakin kalması beni şaşırtıyordu. Ben bu kadar korkmuşken onun soğukkanlılığı canilik miydi?
Eve girdiğimizde kendimi koltuğa bıraktım. Beni umursamayarak yukarı çıkan Uras'ın arkasından yapabileceğim tek şey göz devirmek oldu. Buz adam.
Ayağa kalkıp kendime kahve yapmaya gideceğim sırada kapı zili duyulmuştu. Benim açmam doğru olur muydu?
"Uras!" Ne olur ne olmaz diye seslenmiştim. Belki bir tanıdıktı ve beni görmesi hoş olmayabilirdi.
"Aç."
Uras Beyden (!) emir geldiğinde koridordan kapıya doğru ilerledim.
Kapıyı açtığımda elinde bir tabak kurabiye olan kız vardı. Bu, bugün parktaki kızdı. Benden çakmak isteyen kızın yanındaki sarışındı.
Sanki o da beni tanımış gibi kaşlarını çatmıştı. "Sen kimsin? Uras nerede?" derken merdivenlerden ayak sesi işittiğimde kıza cevap vermeden geri mutfağa döndüm. Uras da kapıya doğru ilerliyordu.
Kendime kahve yapıp salondan üst kata çıkan merdivenlere doğru ilerledim. Kız salona gelmişti.
"Çok üzüldüm gerçekten. Biraz da korktum tabi. Geçmiş olsun valla ya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜDÂNÂ
Romance'Hayat dedikleri bu olsa gerek' diye düşünmüştü içinden. Kendi hayatına, hayat demeye utanmıştı buradaki yaşantıyı görünce. 11 yaşından beri kimseye 'müdânâ' etmemişti. Vera, kendi ayaklarının üstünde durmayı öğrenmişti. Ve buradaki hayata cahildi...