chapter one

566 65 37
                                    

  <3
yeni kurgum ta daaaa
kelime sayısı: 700

"Hazır mısın?"
"Ne için?"
"Sence?"
"Yine bir yer soyacağız?"
"Ah hayır! Yemek yiyeceğiz Annabelle."

Robbie'yi anlamak zordu.
Patronumdu sonuçta o yüzden bir şey diyemiyordum.

"Bana surat asma Lala."
"Üzgünüm sadece geçen bahsettiğin plandan dolayı biraz gerginim."
"2. büyük görevin değil mi?"
"Sanırım. Ama 1. görev bu kadar zor ve büyük değildi."

Görev dediğimiz şeyler genellikle:
Bir şeyler çalmak,
Bir hesabı ya da siteyi hacklemek gibi şeylerdi.

İsmim Annabelle.
Ailem teknik olarak yok. Sadece Robbie ile Thomas var. Ve diğerleri.

Beni 8 yaşımdan beri tanıyorlar, besliyorlar ve bana bir barınak sağlıyorlar.
Tabii bunun karşılığında da benden istenen küçük görevleri yapıyordum.

Yan masada ki adamın telefonunu çalmak gibi falan.

Ama geçen hafta 1. büyük görevimi aldım.
Finn Wolfhard'ın abisi Nick'in instagram hesabını hackledim.

Evlerini tespit edince de 2. büyük görevimi aldım.
Onların evinde ki en değerli şeyleri çalmak.

Niye ben?
Annie benden 3 yaş büyük ve Nick ile yaşıt olması gerek. Niye ben Finn'i oyalıyorum, evlerine sızmaya çalışıyorum? Niye Annie yapmıyor bunu?..

Ah doğru Robbie, Annie'ye kör kütük aşık.
Doğal bir şey.

"Yemeğini bitir de valizini hazırla. Finn ile aynı uçakta olma ihtimalin %87."
"Niye Wolfhard'lar? Niye Beckham ailesi değil?"
"Çünkü duyduğuma göre bay kıvırcık Wolfhard fazlasıyla gündemdeymiş. Poster çocuğu işte naparsın."

Yemeğime odaklandım. Odaklanmaya çalıştım.
Olmuyordu işte!
Ya Finn ile arkadaş olamazsam? Ya evlerine giremezsem?
Robbie ve çetesini öylece yüz üstü bırakamazdım.

"Hey üzülme. Ben inanıyorum başaracaksın."

Thomas merdivenlerin başından seslendiğinde kafamı kaldırıp ilk defa o gün içerisinde gülümsedim.

"Sağol Tommy."
"Onun adı Thomas Annabelle."
"Sen de bana Lala diyosun Robbie."
Thomas aşağı inince saçlarımı karıştırdı.

Zaten küt olan saçlarım dağınık duruyordu. İyice dağılmışlardı.

Etrafıma baktığımda aslında burdan bir an önce gitmek istediğimi tekrar hatırladım.

Bir apartmanın deposundaydık. Depo dediğime bakmayın gerçekten dev gibi.
Gecekondu mu demeliydim yoksa?
Her ay yer değiştiriyoruz.

Kimliklerimiz bilinmese de aranıyoruz işte napalım...

"Ben valizimi hazırlamaya gidiyorum görüşürüz." ikisinin de cevabını beklemeden yukarı çıktım.

"Hey Pete sen mi bırakacaksın beni havaalanına?"
"Evet ufaklık."
"Heey 16 yaşındayım çok da ufak sayılmam."

Odam bellediğim yere girdim ve hemen valizimi çıkardım.

Çok bir şeyim yoktu zaten.
Birkaç tişört attım ve valizimi kapattım.

Saçlarımı aynanın karşısında düzelttim ve odanın diğer köşesinde duran ukuleleme baktım.

"Sende benimle geliyorsun." Ukulelemi çantasıyla sırtıma taktım ve valizimi de sürükleye sürükleye odadan çıkardım.

İşte yolculuk başlıyordu.

"Kendine dikkat et olur mu?"
"Robbie sakın ağlayayım deme!" Gözleri dolmuştu. Ailem gibi olan bir grup kişiyi birkaç haftalığına bırakıyordum.

Koruyucu ailem umarım iyi olurdu.

"Koruyucu ailen seni havaalanından alacak. Okulun da dahil her şeyin hazır."
"Teşekkürler Tommy." hepsine tek tek sarıldığımda en son Annie kalmıştı.

"Kendine dikkat et kız kardeşim. Eğer Finn sana bakmazsa kendi kaybeder. Ama bakacak. İnanıyorum." elime son anda bir çanta tutuşturdu.

Saate baktığımda geç kalacağımı farkettim ve hemen arkamı dönerek koşmaya başladım.

Uçağa bindiğimde ilk işim Annie'nin verdiği çantaya bakmaktı.

Ruj.
Rimel
Daha çok ruj.
Far.
Daha fazla ruj.

Ben bunları kullanamazdım ki!
Duyurunun ardından kemerimi bağladığımda biraz gerildiğimi hissettim.

Birkaç dakika sonra gözüm elimde ki çantaya kayınca kendi kendime gülerek küçük çantayı ukulele çantamın yan gözüne koydum.

Robbie'nin özel isteği üzerine Stranger Things'in 1. sezon 1. bölümü açtım ve izlemeye çalıştım.

2. bölümün yarısına geldiğimde gelen çişim dayanılmaz bir hal aldı ve kulaklıklarımı çıkartıp ayağa kalktım.

"Şey bacaklarınızı çekebilir misiniz?"
"Ah, pardon çok üzgünüm."

Tuvaletten döndüğümde direk yerime geçtim.
"Ben de Stranger Things severim." kafamı sesin geldiği yöne çevirdim.
"Güzele benziyor. Ben de yeni başladım."

Gülümseyip önüne döndüğünde bende bölümü başlattım ve su şişemi alıp içmeye başladım.

Mike yanımda ki çocuğa çok benziyordu.

Tekrar dönüp yanımda oturan kişiye baktım.
O da bana baktı.
Ekranıma geri baktım. Sonra da çocuğa.

Ağzımda ki su bir anda dışarı patladı.

"Aman tanrım iyi misin?!" elime peçete tutuşturup çenemden akan suları temizlemeye çalışıyordu.
Kibar şey seni.

"Ben iyiyim evet mükemmelim. Sen şeysin di mi?"
"Finn Wolfhard?"
"EVET!"
"O zaman tanıştığıma memnun oldum..."
"Annabelle. Ben de memnun oldum Finn."
Finn buklelerin olayım tara beni.
Kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım.

Bir anda aceleyle ayağa kalkıp tuvalete doğru ilerlemeye başladım.
2 kere tökezlediğimi saymazsak gayet de hızlıydım.

Hemen kapıyı kapattım ve telefonumu çıkarttım.

Robbie the big boss: 'Poster Çocuğu' yanımda oturuyor. Tanıştık. Nasıl ayarladınız yahu?!

bölüm sonu

——————————

biraz klişe olmasın diye farklı konular denedim aynı cookies de ki gibi ^^

Poster Child • Finn Wolfhard fan-fiction Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin