Oliver nerelerdeydi hiçbir fikrim yok. Kulağındaki aptal cihazdan saatlerce ses gelmiyordu ve ben neredeyse kafayı yemek üzereyim. Başıma dert olacağını bilmesem maaşımdan daha fazla olduğuna emin olduğum bilgisayara yumruk geçirmek istiyorum. Sekreter olmak bugünlerde o kadar kolay değil ki özellikle de bir gizli kahramanın sekreteriyseniz.
Bundan yaklaşık -kahrolası- 5 saat önce Oliver -kahrolası- Lian Yu'ya gitti. Neden gitti? Bilmiyorum. Ne yapacak? BİLMİYORUM. Tanrım kafayı yemek üzereyim o kadar...
"FELICITY!"
"FELICITY!"
"Aman tanrım, neden ağlıyorsun Felicity? Biri mi saldırdı sığınağa?" Diggle ve onun gereksiz endişeleri salak bir katille uğraşamaz mıyım zannediyor gerçekten?
Şeey, hmm tamam.
"5 gerçekten uğursuz bir sayı John." Gözyaşlarımı durdurmaya çalışarak bana katlanabilen sayılı insanlardan birine burukça gülümsedim ,elimde kim vardı ki zaten. Eh, zaten en iyi arkadaşlar suçla savaşmak içindir değil mi?
"Ne?"
"Şey, en başından başlarsak kafamı ilk kez 5 yaşındayken yarmıştım ve sonra 5. sınıfta öğretmenim annemi arayıp benim bir zeka özrümün olup olmadığını sormuştu ki annem o sıralar Vegas'ta eğlenmekle meşguldü sanırım ve üstelik benim MIT mezunu olmam bu konuyu sence de biraz ironik yapmıyor mu?" konuşmama devam etmek için derin bir nefes almıştım ki John lafımı kesti.
"Konuya gel Felicity."
"Oliver o saçma adaya neden gitti ki John? 5 saattir hiçbir haber vermedi. Korkuyorum. İroni bizi biraz fazla seviyor olmalı ki bunun nedeni de biliyorsun Oliver o adada 5 yıl boyunca mahsur kaldı." yapamıyorum. Gözyaşlarımı tutmak o kadar zor ki. John bana sarıldığında içimdeki drama kraliçesi olayı sahada abartıp yere yatıp ağlamak için beni teşvik ediyordu. Eğer Oliver biraz daha yaşadığına dair kahrolası herhangi ufacık bir mesaj göndermezse platoniği olduğum bu milyoner serseriyi kendim öldürmeyi planlıyorum.