26

6.4K 304 507
                                    

Jongin'in Kyungsoo'dan yana verdiği karar kahya ve Sehun'u yürekten sevindirdiği kadar şaşırtmıştı da. Zira Jongin bugüne dek annesinin eteğine bağlı yaşayan minnoş bir patatesten başkası olmamıştı. Jinmi'nin her sözünü kendine kanun beller, onun dışına asla çıkmazdı. Bu çocukluğundan bu yana böyleydi üstelik. Yaramazlık yapacakları vakit Sehun'un onu ikna etmek için kırk takla atması gerekir, Jongin ancak annesinin çok fazla kızmayacağına emin olduğunda o işi yapmayı kabul ederdi.

Bangri, ellerinde büyüttüğü o minik ana kuzusunun sevdiği adama cesurca sahip çıkan aşık bir delikanlıya dönüşümü karşısında gurur duymaktan alamadı kendini. Tıpkı babası diye düşündü içinden, ki o da sevdiği kadına herkese rağmen sahip çıkmış ve asılsız söylentilere kulaklarını tıkamıştı. Ve şimdi oğlu da babasının izinden giderek aşkı seçenler kervanına katılmıştı. Ne mutlu! Dostu ile de, manevi oğlu ile de tekrar tekrar kıvanç duydu derinden.

Öte taraftan olayın şokunu atlatamayan Soomin ve kızı, kenarda durmuş hasetlerinden kuduruyordu kuduz köpek gibi salyalar akıtarak. Genç varisin, sahip olduğu mülkü elinin tersiyle itip tek bir an tereddüte düşmeden Kyungsoo'yu tercih edişi kalbini çoktan bütünüyle ona kaptırdığını ispat ediyordu.

Vazifesi Jongin'in kalbini kazanmak olan Jisoon için koca bir felaketti bu. Kızın tez elden Jongin'i avucunun içine alması lazımken, hatta az evveline dek bunu başarabileceğinden de hayli eminken şu yaşanan gelişme işinin hiç de öyle sandığı kadar kolay olmadığını gösteriyordu.

Genç adam, Kyungsoo'nun koynunda oynaşırken Jisoon ne yapabilirdi ki? Bu aptal çiftlikte inek boklarının içinde arpa ayıklayarak mı kazanacaktı yakışıklı varisin gönlünü? Annesinin aksine Jisoon bu durumdan hiç memnun olmadı.

Pekala, Jongin'i görünce onunla birlikte olmayı hak edenin kendisi olduğunu düşünmüş ve sahip olması gereken her şeyi elinden aldığı için Kyungsoo'dan bir kere daha nefret etmişti ama hesapta bu bok kokulu yerde yaşamak yoktu. Jongin her ne kadar zengin ve yakışıklı olsa da onun için bile bu pis yerde yaşamazdı genç kız. Hele hele o rüküş şalvarları, çiçek böcek baskılı çirkin bluzları giyip ahır temizleyemez, çamurlu tarlalarda günlerce köylü gibi çalışamazdı. Daha nefes alamıyordu doğru düzgün! Üstelik burada ne kafe vardı ne kuaför ne oyun salonu... Kısacası ihtiyaç duyduğu hiçbir şey!

Kıyametin ortasında kalan Sehun işlerini bahane ederek odasına gitmek üzere izin alıp da karmaşadan kaçarken, kahya çalışanlarına odalardan birini hazırlamaları ve misafirleri yerleştirmeleri talimatını vermiş, laf dinlemeye meraklı ana kızı ayak altından göndermişti. Açıkçası o ikisini göresi gözü yoktu, dostunun nice emek vererek kurduğu bu çiftliğin vizyonu olan misafirperverlik anlayışını sürdürmek istemese bir saniye barındırmazdı hatta. Laf dinleyip oraya buraya taşımalarını da istemiyordu.

Sırf merhum dostuna hürmetinden dolayı ana-kıza ses etmemişti fakat Jinmi'yi kolundan tuttuğu gibi çalışma odasına götürmeyi ve hesap sormayı da bilmişti Bangri.

Soomin denilen yılan dilli yalancıya söz hakkı tanıyıp da öz evladına tek kelime konuşma fırsatı vermemek de ne demekti! Jinmi kendi gibi davranmıyordu hiç. Ne kadar kızgın ve dahi kırgın olsa da böyle yapacak bir kadın değildi asla. Evet araları iyi değildi, evet ikisi de ötekinden pek hazzetmiyordu ama birbirlerini iyi tanırdılar.

Kahya bu işin içinde bir iş görmüştü, aslını astarıyla birlikte söküp çıkaracaktı Jinmi'nin ağzından.

"Bu da ne demek oluyor?" diye damdan düşer gibi sordu, kadını içine soktuğu çalışma odasının kapısını çarparak kapattıktan hemen sonra. "Sen evvelden zeki bir kadındın Jinmi, yıllar senden gençliğini güzelliğini değilse de aklını götürmüş anlaşılan."

Bana Öyle Bakma! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin