《1》

16.2K 974 278
                                    

Medya Rüya Denizci

Kolumdan tutan adam beni bir oyuncakmışım gibi taş duvarlı küçük odamın içine atınca sinirli bir ifadeyle adamın yüzüne baktım. Eh geri zekalı olmak, bu korumaların DNA'sına işlemiş genel bir hastalık olduğu için hiçbir şeyden şüphelenmemişlerdi. Adam yüzüme kapıyı kapatıp kilitlediğinde ise yüzümdeki sinirli ifade sinsi bir sırıtmaya dönmüştü.

"Geri zekalılar." diye söylenerek gıcırdayan yatağıma oturup tişörtümün içine sakladığım kağıtları çıkararak incelemeye başladım.

Sene 3021, mevsimlerden sonbahardı. Bundan tam on sene önce, üç yıl süren büyük savaş bitmişti, bunlar olmadan önce daha yedi yaşındaydım. Ailemle daha adını bile bilmediğimiz bir ülkede esir düşmüştük, daha yedi yaşımdayken o karanlık ve rutubet kokan zindana kapatılmıştım.

Karanlık olduğu için zaman kavramı yoktu o zindanda, ama en fazla bir hafta geçtiğinde ailemi gözlerim önünde katletmişlerdi. Ölüm neydi, nasıl birşeydi bilmiyordum. Anne ve babamın cesetleriyle saatlerce tek başıma kalmıştım. Ne kadar uyanmaları için yalvarsam da uyanmadılar.

Ondan sonra bu hücreyi andıran odaya tıktılar beni. Her gün, belli bir saatte o lanet laboratuvara götürüp iğneler yaparlar, beni tuhaf testlere sokarlardı.

Odamda gıcırdayan eski bir yatak ve çalışma masası vardı. Birde odama bağlı olan minik bir banyo. Hayatım iki metre karelik alanla kısıtlıydı ve sevdiğim sadece iki şey vardı. Birincisi buraya bıraktıkları ders ve test kitapları, ikincisi de intihardı.

Bu üst düzey avcı kaynayan merkezden tek çıkışın ölümden geçtiğini düşündüğüm bir zaman vardı. Ailesini kaybetmiş ve hayatı boyunca deney faresi konumunda yaşamaya mahkum bırakılan bir çocuk için oldukça normal düşüncelerdi. Nükleer silahların patladığı ve cesetlerin havada uçuştuğu bir yerden gelen, üstelik tek umudu ellerini tutan anne ve babası olan bir çocuğu yaşarken öldürdükten sonra o çocuğun kafasında başka bir düşünce olması pek de mümkün değildi tabiki.

Ama bir gün fark ettim ki, ben ölemeyecek kadar zeki ve güzelim. Ayrıca korumalar fazlasıyla geri zekalı olduğu için küçük bir plan yaptım kendime.

Şaka bir yana, o zamanlar gerçekten bir kuyunun dibindeydim ve dışarı çıkmak için elimde hiçbir şeyin kalmadığını hissediyordum. Madem ölemiyorum, o zaman öldürmeliyim diye düşünmüştüm, tabi bu düşüncenin ne kadar sağlıklı olduğunu senelerce hapis hayatı yaşamış bir çocukla tartışacak kimse olmazdı.

İlk aşama tamamdı. Tüm binanın krokisiyle şehrin ayrıntılı bir haritası elimdeydi, tabi bunları alana kadar stresten ölüp ölüp dirilmiştim. Ayrıca her katın ayrı bir krokisi olduğudan kağıtları saklamakta biraz zorlanmıştım ama kimse durumu çakmadan halledebildiğim için mutluydum.

Çok mu zekiyim, yoksa çok fazla mı zekiyim?

Krokinin üzerinde çıkabileceğim ve çıkamayacağım noktalara işaret koyarken arada kurşun kalemin arkasını dişliyordum. Bu tamamen eskilerden kalan ve stresimi temsilen ortaya çıkan bir huyumdu.

Burası düşündüğümden daha büyük bir yerdi. Dört ana kapıyla birlikte tam altı çıkış kapısı vardı. Binanın birinci veya ikinci katı falan yoktu. Binanın pencereleri dördüncü kattan itibaren başlıyordu ve bu benim için fazlaca büyük bir dezavantajdı.

Pencereden çıkma ihtimalim de olmadığına göre kapılara baktım. Zemin katta dört ana kapı vardı, ikisi önde, biri Kuzey cephesinde, diğeri de arkadaydı. İki yane de yangın meriveni vardı ama tahminimce kilitliydiler. Ayrıca ana kapılar da oldukça kalabalık olmalıydı, ki bu da benim kaçışımı zorlaştırıyordu.

Derin bir nefes vererek geriye devrilip sırtımı yatakla buluşturdum ve tavana bakmaya başladım. On senedir burada tıkılı kalmak bir yana beni denek gibi kullanmaları canıma tak etmişti. Her şey bir yana, ya aşçıların korkunç bir yemek zevkleri olmalıydı ya da aşçılar yemek yapmayı bilmiyorlardı. Böylesine berbat yiyeceklerin başka bir açıklaması olduğunu düşünmüyordum çünkü.

Elimle boynumdaki siyah ipe bağlanmış siyah metalden yapılma küçük anahtarı tuttum istemsizce. Zihnimde bir boşluk vardı. Hatırlayamadığım bir kısım. Bu anahtar o kısımdan bana kalan tek şeydi, ama neden hayatımın en değerli şeyi olduğunu bilmiyordum. Sadece... İçimdeki bir ses, bana bu anahtarı korumam gerektiğini söylüyordu.

Ben bunları düşünürken gözlerim bir anlığına tavandaki havalandırmaya kaydı. Tahminimce 20 santimetre kare ebatlarındaydı ve ben oradan sığamazdım ama laboratuardaki daha büyüktü. Plan aklımda şekillenirken hızla anahtar kolyemi tişörtümün içine yollayıp yattığım yerden kalkarak krokiere baktım tekrar. Havalandırma borularının tarifi yoktu ama kapaklarının nerelerde olduğunu gösteriyordu. Zaten havalandırma borularının diziliş şekli her yerde aynı olduğunu düşünürsek çıkışı binanın Güney kanadında zemin katta olmalıydı. Tam da tahmin ettiğim gibi Zemin katın krokisindeki Güney kanadında çizili olan küçük kare simgeye mutlulukla baktım.

İşte bu iş bu kadardı.

Hem binanın Güney kanadında personel çıkışı dışında bir kapı yoktu, bu yüzden kalabalık olmazdı. Kafamda kurduğum planı tekrar düşünüp sevinçle ayağa kalkarken kağıtları katlayıp yatağımın altına sakladım.

Banyoya girip güzelce bir duş almam gerekiyordu. Dışarıdaki hayatın nasıl olduğunu bilmiyordum ve bir daha ne zaman kendimi temizleme fırsatım olacağından emin değildim ama buradan daha iyi olduğu kesindi. Yine de işimi garantiye almaktan zarar gelmezdi.

Sıcak bir duşun ardından üzerimi giydiğimde saçlarıma havluyu sardım. Plastik tokalarımdan birkaç tane alıp bileğime takarken yanıma alabileceğim şeylere bakıyordum. Kıyafetlerin hepsi aynıydı, siyah bir tişört ve siyah bir eşofman altından oluşuyordu. Tişörtün sol göğsünün üzerinde ise beyaz renkte 04 yazıyordu. Dışarıya çıktığımda bu kıyafetler dikkat çekeceği için dışarıya çıkınca ilk işim yeni kıyafetler bulmak olmalıydı.

Dışarıya çıkınca...

Ne kadar da güzel ve bana yabancı gelen bir cümleydi o öyle?

Havalandırmada izleyeceğim yol belliydi. Binanın Güney kanadı laboratuarın sol çaprazında kalıyordu ve havalandırmadayken yapacağım taktik "düz- sol- sağ" şeklinde olacaktı.

Yatağımda uzanıp umutla tavanımdaki havalandırmaya baktım. Yarın labaratuara giderken planı uygulamaya koyacaktım, şimdi tek yapmam gereken sabırla yarını beklemekti.

Düşüncelerimle rüyalara dalarken, seneler sonra ilk kez mutlu bir şekilde uyudum.

Düşüncelerimle rüyalara dalarken, seneler sonra ilk kez mutlu bir şekilde uyudum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Rüya Askeri《Final》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin