Hoseok, elindeki yıpranmış fotoğrafı diğerlerinin görmesi için uzattı.
"Bu Jin'in abisi mi?"
Jimin, fotoğrafı gördüğünde duraksadı. Zorlukla konuşuyor gibi bir hali vardı.
"Evet."
Hoseok, sorgularcasına baktı. Jimin'in, Jin'in abisini nereden tanıdığını düşündü.
"Jimin, savaş sırasında sen de mi vardın?"
Jimin kafasını olumsuz anlamda salladı. Jin, olaylar sonrasında bu hastaneye geldiyse ve dosyalar kimseye gösterilmediyse,
Jimin bunların hepsini nereden biliyordu? Fazla sorgulamadı ve söktüğü minderleri beceriksizce eski haline getirmeye çalıştı."Hoseok, lütfen bırak."
Yoongi, gülerek Hoseok'un ellerini tuttu ve minderden uzaklaştırdı. Minderin iplerini birbirine bağladı ve fazla fark edilmeyecek bir görüntü bıraktı.
Hoseok ise onu izliyordu. Simsiyah saçları, bulutları kıskandıracak beyaz teni ve karanlık bakışları Hoseok'un nefesini kesmeye yetiyordu.
Jimin, Hoseok'un bakışlarında çok farklı bir ışık gördü. Hoseok'un Yoongi'yi sevdiğini biliyordu ama bu sefer Hoseok'un bakışları, Jimin'in fikirlerini daha da netleştirdi. O da sevilmek isterdi. Hayatta en çok istediği şeydi bu. Ailesi, ona asla istediği sevgiyi verememişti. Gerçi ailesi bile yoktu. Jimin, küçük yaşta evlatlık olarak alınmıştı. Onları gerçek anne, babası gibi görmüştü Jimin'e karşı iyi davranmasalar bile.
Kapı aniden açıldığında, Hoseok korkuyla yerinden sıçradı.
Taehyung, hiçbir şey olmamış gibi içeri rahat bir şekilde girdi. Jimin, gözlerini şaşkınlıkla açtı.
"Sen, burada olduğumuzu nereden biliyordun?"
Taehyung, önüne gelen saçla oynamayı bıraktı ve Jimin ile gözlerini birleştirdi.
"Ne yani, siz belgelerin Jin'in odasında falan olduğunu mu düşünmüştünüz?"
Taehyung, kahkaha attı ve aklına bir şey gelmiş gibi saniyesinde yüzündeki gülümsemeyi sildi.
"Jin'i buraya gelirken gördüm ve size haber vermek istedim."
"NE!?"
Üçü birden bağırdığında, Taehyung korkarak geriledi.
"Neden bu kadar telaş yaptınız ki? Taehyung'un her zaman bir planı olur."
Taehyung, önüne gelen saçları geriye attı ve kendini hazırlar gibi boğazını temizledi.
"Kaçın!"
Yoongi, onu öldürme planlarını erteleyerek, ne olduğunu anlamaya çalışan Hoseok'un kolundan tuttu ve kapıyı açıp koşmaya başladı.
Jimin ise koşmak yerine yere düşen belgelerin hepsini toplamaya çalışıyordu. En son işini bitirdiğinde koşmaya başladı. Jimin, pek spor yapmazdı. Koştuğunda hep nefes nefese kalırdı. Nefesini kontrol etmeye çalıştı ve koşmaya devam etti.
Nefes alamaz duruma geldiğinde yere yavaşça kendini bıraktı. Nefes almaya çalıştı. Hiç bu kadar zorlandığı olmamıştı. Gözünden bir damla yaş süzüldüğünde kendine küfretti. Arkadaşlarını zor durumda bıraktığı için. Belgeleri koruyamadığı için. En önemlisi, Namjoon'u ölüme terk ettiği için kızdı kendine.
Gözleri kararmaya başladığında bir ses işitti.
"Seni acı çekerken görmek çok hoşuma gidiyor canım kardeşim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light In The Dark | Sope
Fanfiction"Ben karanlığımda boğuluyorum Bay Jung. Işığım olur musunuz?"