Oxford Üniversitesi 1899
"İsteri, Psikonevrozlar grubuna giren bir çeşit hastalıktır. Tıp dilinde babinski hastalığı veya pithiatisme adı verilir. Hastalığın belirtileri hastanın sosyal ve entellektüel seviyesine göre değişir. Hastanın amacı, çevresinin ilgisini üzerine çekmektir. Genellikle Fransızlar bunun üstünde çalışmış, sonra Avusturyalı meslektaşlarımız bunu incelemişlerdir. Bu gece de, bu koroya İngiliz aksanını da eklemek için çalışacağız. Hastayı getirin lütfen."Tekerlekli sandalye yavaş yavaş ilerledi ve ortada durdu. Karanlığa rakip olacak siyah saçlarıyla sandalyede oturan adam, etrafa donuk donuk bakıyordu. Gözlerinde yaşama sevinci yoktu.
"Hastamız Bethlehem Hastanesinde benim gözetimimde bulunan yirmi beş yaşlarında bir adam. Mükemmel yetiştirildiğinden dolayı, hayatının çoğunda klasik isterinin klasik belirtilerinden dolayı acı çekti. Hastanın saldırgan olabileceği kontrol edilmesinin güç olduğu durumlarda 'isterik kriz' olarak adlandırılır. Bu yüzden ihtiyati bir ölçü olarak ona dört doz eroin enjekte ettim."
Donuk bakışlı adam, hayatın tüm tecrübesini tatmış gibiydi. Ancak hala ilaç verilmesinden korkuyordu. Küçük adamın gözleri korkuyla dolarken ona doğru yaklaşan diğer adamdan kaçmaya çalıştı.
Öğrencilere dönerek onlardan yardım istemeye çalıştı. Bir işe yaramayacağını bilse de, denemekten zarar gelmezdi değil mi?
"Yardım edin. Ben deli değilim. Yalan söylemiyorum, lütfen bana inanın. Ben deli değilim!"
Öğrencilerin hepsine tek tek baktı. Bir yardım eli beklemişti, onu kurtaracak bir ışık...
İlacı verdiklerinde kulaklarında bir uğultu oluştu, gözleri karardı ve elleri ondan bağımsız olarak büzüldü.
Küçük adamı aldılar ve sandalyesine geri oturttular. Onu geri götürürken gözlerinde görülen tek şey boşluktu.
Hastanın tekerlekli sandalyeyle oradan uzaklaşmasını izleyen adam, ceketini düzeltti ve konuştu.
"Sıradaki hastayı, Jeon Jungkook'u getirin lütfen."
Tımarhane 1901
Yolunda kararlı ve hızlı adımlarla yürüyen adam, elinde çantalarıyla etrafa bakındı. Hava soğuktu. Ellerini ısıtmaya çalıştı.
Uzun zamandır bu anı bekliyordu. Çok yorucu bir yoldan gelmiş olsa da, en sonunda istediği olmuştu.
Issız ormana doğru baktı. Karanlık ve sisle kaplı ağaçların arasından bir aracın gelmesini diledi, aksi halde soğuktan donmak zorunda kalacaktı.
Yere bıraktığı çantaların üstüne usulca oturdu ve ceplerini karıştırdı. Gelen şıkırtıyla doğru şeyi bulduğunu anlayınca hafifçe gülümsedi.
Cep saatini açtı ve daha iyi görmek adına biraz daha yaklaştı saate. Çok geç olmadığını anlayınca derin bir nefes verdi.
Saatin hemen kapağındaki fotoğrafı baş parmağıyla yavaşça okşadı ve şu an soğukta donduğu aklından çıkmış gibi gülümsedi.
Fotoğraftan gözlerini çekmesine sebep olan şey bir at sesiydi. Heyecanla arkasına döndü.
"Hey, bekleyin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light In The Dark | Sope
Fanfiction"Ben karanlığımda boğuluyorum Bay Jung. Işığım olur musunuz?"