Günler hızla gelip geçerken, Steve artık daha erken kalkıyor, kahvaltısının normalin üzerinde bir hızla bitiyor, tüm günlük görevlerini daha neşeli ve daha hevesli bitiyordu. Ondaki bu değişimin herkes farkında değildi aslında. Steve her zaman çalışkan, neşeli ve hevesliydi. Ama herkese göre değil. Prens ve Steve ile aynı odayı paylaşan Bucky durumun fazlasıyla farkındaydılar. Ha bir de Yunus Wendy. Üstelik görevlerini bitirdikten sonra işi olmadığı halde şehrin dışına çıkması da gözden kaçmıyordu.
Üstelemediler.
Steve'i bilirsiniz.. Onu anlamaya kimsenin aklı yetmezdi.
Bu durumdan en çok da Prens mutlu oluyordu aslında. Steve çoğu zaman gecikir -hava kararmamış olsa bile- Sharker Prens'ine yakalanırdı. Artık bu durumdan da yakınmaz hale gelmişti. Sharker Prensi bile durumu normal karşılıyor, şişeyi ona verip uzaklaşıyordu. Mermaidia Prensi ise her şişeyi mutlulukla kabul ediyordu da, Steve bunu fark edecek durumda olmuyordu o sıra. Ama Prens Peter mektupların sahibine yanıt veremezdi asla. Mermaidia halkından hiçbir balık, krala ihanet edip Sharker Prensi'ne bir şey götürmezdi, üstelik Prenslerinden. Tüm halk aynı fikirdeydi, değerli Prenslerini o zalim adamdan korumalıydılar. Steve'i ihanet etmiş gibi saymayın.. O en bağlı olanlarındandı ama, şu sıralar aklı başında değildi pek.
Peter aslında Steve'den bunu istemeyi düşündü ama yapamadı. Zaten onun da bunları getirmeyi neden kabul ettiğini de bilmiyordu.
İşte böylece, Tony ve Steve tanışalı iki haftaya kadar yakın bir süre oluyordu. Çoğu zaman konuşmaz, kumları eşelerler ya da Steve eşeler Tony onu izlerdi. Steve en önemli kraliyet sırlarını dahi anlatmıştı ona, ama Tony'nin pek bir şey anlattığı yoktu.
Steve ne yaptığını, neden yaptığını bile sorgulamaya vakit bulamadan bağlanmıştı yabancıya. Birkaç dakika bile gecikse telaşlanıyor, içini büyük bir korku kaplıyordu. Ama bu sefer küçük sırlarını diğer yeryüzü insanlarına anlatmasından değil, onu kaybetmekten korkuyordu daha çok. En iyi arkadaşıydı belki de. Pabu ve Pubo onun bu hipnoz olmuş hallerine çok yakınmışlardı ama etkili olmadı, Steve elden gitmişti bile.
Tony'nin Steve'in de deyişiyle yeryüzünde hiç arkadaşı yoktu. Yalnızdı, gereğinden bile fazla. Zengin olmak, ünlü olmak ve de dahi olmak bile arkadaş getirmiyordu insana. Bir ailesi de yoktu. Ama Steve'den sonra kendini yalnız hissetmiyordu. Prens Peter'ı bile arkadaşı kabul etmişti artık, hakkında o kadar efsane dinlemişti ki... Steve onun tek arkadaşıydı. Charles ile aralarındaki tatlı ilişkiyle kendini avutmuyordu artık. Hatta Charles'a uğrayıp onu kızdıracak şeyler yapmaya bile vakit ayıramaz oldu. Vaktinin çocuğunu o denizinsanıyla ya da o denizinsanını düşünerek harcıyordu. Uyurken, yemek yerden, toplantılarda, araba kullanırken... En tehlikelisi duşta onu düşünmesiydi ki bu çok sık olmaya başlamıştı. Bu masum örüntüyü bozmak gibi olmasın ama, duşta Steve'i hayal etmek çok da masum sonuçlarla bitmiyordu.
Tony ondan etkilendiğinin farkındaydı. Belki de eşsiz bir varlık olması belki de efsanelerde anlatılan o güzel kuyruğa sahip olması etkiliyordur bunu. Belki de o güzel gülümsemesi, o güzel telaşı ve diğer yaptığı tüm her şey.. O çocuklara anlatsanız bile inanmayacakları şeylerden bahsederken o kadar heyecanlı olurdu ki adını bile unuturdu. İşte öyle anlarda Tony onu izlemekten kendini alamazdı.
Ve bir gece, yatağına uzanmış yine onu düşünürken, Steve'in fazla güzel olduğuna karar verdi. Bunu ona yarınki buluşmalarında söylemeyi umarak gözlerini kapattı.