Aklıma okula ilk geldiğimde Anıl'ın dediği gelmişti. Bana Nida'ya karşı dikkatli olmamı söylemişti. Düşündükçe mantıklı gelen düşüncelerle sınıfa giriş yaptım. Nida sırada oturmuş kapıya bakıyordu. Beni görünce gülümsedi. Ona karşılık vermeden bende sıraya oturdum. Bana kaşlarını çatarak bakıyordu:
"Ne oldu? Neden somurtuyorsun?"
"Birisi günlüğümü ve bilekliklerimi almış."
Nida'nın yüzüne baktığımda herhangi bir endişelenme yoktu. Ya o değildi ya da rolünü çok iyi oynuyordu. Nida kafasını sallayarak önüne döndü. Ders başladığında kafamı derse veremiyordum. Aklıma sürekli bileklikler ve günlüğüm geliyordu ve ağlayacak gibi hissediyordum. Günlüğümü alan kişi eğer Fransızca biliyorsa biterdim ama bir ihtimal bilmeyende olabilirdi. Sanki daha fazla olabilirmiş gibi somurttum. Ders geçmek bilmiyordu sıkmaya başlamıştı.
***
Son ders bittiğinde hızla okuldan çıktım. Birden birisi omzumdan tutup beni durdurdu. Korkuyla arkama döndüğümde bunun Selin olduğunu gördüm. Bana kaşlarını çatarak bakıyordu:
"Ne diye hortlak görmüş gibi bakıyorsun?"
"B- Bir an tutunca korktum. Ne oldu?"
"Bugün günlüğü inceleyeceğiz dedik ya unuttun mu?"
"H-Hayır."
"İyi o zaman benimle gel bizimkiler bizi bekliyorlar."
Selin'e cevap vermeden onu takip ettim. Arabaya geldiğimizde arkaya geçtim. Eda yanımda bana kınayıcı bakışlar atıyordu. Biliyordum. Bunu yapmamalıydım.
***
Somurtarak eşyalarımı topladım ve sınıftan çıktım. Kafamı eğerek yürürken bir bedene toslayarak durdum. Kafamı kaldırmadım çünkü gözlerim dolmuştu. Sulu göz değilimdir ama aptallığıma kızdığım için ağlayasım geliyordu. Günlüğümü çantamdan çıkarıp okula gitmeliydim. Sadece müdire görmesin ve kaybolmasın diye o çantanın içinde tutuyordum. Okula gidip gelirken çıkarmayı unutmuştum. Aptaldım! Önümdeki beden çenemi tutup kafamı kaldırmaya çalıştı ama direttim. Gözlerimin doluluğunu görmesini istemiyordum:
"Kafanı kaldırır mısın lütfen?"
Omuz silkip ayakkabılarımı incelemeye devam etti. Elini çenemden çekti ve yüzümü görebileceği kadar eğildi. Gözlerimden bir küçük damla onun yanağına damlamıştı. Kafamı hızla başka tarafa çevirdim. Anıl dikelip birden kollarını bana sardı:
"Ne olduğunu bilmiyorum ama bugün fazlasıyla üzülmüş gibisin anlatmak istemezsen seni anlarım ama kendini sıkmayı bırak."
Biran kendimi tutamadım ve ağlamaya başladım. Anıl kollarını benden çekmemişti. Şuan üzüntüden değil sinirden ağlıyordum ben bu aptallığı nasıl yapmıştım! Hangi insan değerli bir eşyasını kalabalık bir yerde güvenliksiz bırakabilirdi ki ben büyük bir aptaldım. Bahçenin ortasına durmuş ağlıyordum. Tüm öğrenciler gitmişti. Servisi bekletmek istemediğimden kendimi durdurdum ve Anıl'ın kolları arasından çıktım biraz rahatlamış hissediyordum. Anıl'ı kovmak yerine ona gülümsedim:
"Teşekkür ederim. Üzüldüğümden değil de sinirlendiğim için ağladım. Sinirlenince kendimi durduramıyorum. Sana yük olduysam-."
Anıl parmağını dudağıma bastırıp beni susturdu. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı:
"Sen bana asla yük olamazsın. Hadi gel servise gidelim bizi çok beklediler."
Beni kolumdan tutup servise götürdü. Servise bindiğimizde abiden özür diledim ve yerime geçtim. Yerime oturduğumda kendimi dingin ve mayışmış hissediyordum. Biraz sonra yanıma Enes geldi:

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZ KARDEŞ
ChickLitO okul bana, hayatımda gerçek olarak bildiğim her şeyin bir yalan olduğunu gösterdi...