"Göz açıp kapayıncaya kadar."
Ölüm döşeğinde yatmış., azrailin belli belirsiz siluetini gören herkesin elbet bir gün ağzından çıkan kelime.. Hayatın film şeridi gibi gözün önünden geçmesi, klişesi var bir de yeşilçam sinema sektörünün hayatımıza soktuğu. Lakin konumuz sinema değil, konumuz zaman, konumuz varoluş, konumuz inanç...
Araba almalıyım, bir ev tutmalıyım, hayır bu ev çok küçük daha büyüğüne ihtiyacım var, henüz 3 ay önce aldığım telefonun 1 üst modeli mevcut onu da almalıyım, arabam eskidi yeni modelini almalıyım, tüm bunlar için daha çok çalışmalıyım ve daha çok çalıştıkça daha da çok almalıyım, yüzyılın modası, yeni çıkan ürünümüz, korna sesleri, kirli hava koşulları, artan şiddet, artan cinnet... (Nasıl?.. Kafanızın içi E5 trafiğine döndü değil mi? O zaman başlayalım...)
Dünya üzerinde dünden, bugüne 109.000.000.000 ( yüzdokuz milyar ) insan yaşamıştır. Tabi ki bilim adamları küsüratlara önem vermiyor olacak ki düz bir hesapla verilmiş bir rakam bu. Modern insanın ilk ortaya çıkış zamanlarından, kabataslak M.Ö 8000 yılından günümüze tahmini olarak dünyada doğmuş, yaşamış ve de ölmüş olan insan sayısı. Dünden bugüne "göz açıp kapayana kadar " bir zaman dilimi. Her biri eşsiz, her biri kendine özel milyarlarca sona eren hayatlar. Krallar, kraliçeler, dükler, prensler, prensesler, düşesler, çifçiler, demirciler, padişahlar, köle satıcıları, köleler, kölelikten hükümdarlığa ulaşmış sultanlar, hükmedenler, hükmedilenler, ilahiler ve daha neler neler...
Kendi gözlerimizden çıkıp Dünyanın gözlerinden hayata bakınca ne kadar da değersiziz öyle değil mi ? Endişelenmeyin, biz tarihimizin kalıntılarını araştırmak için toprak eşelerken Dünyamız için uzay zamanda Paleolitik çağdan günümüze yanlızca 3 saniye kadar bir zaman geçti. Ama hayat uzun, kum tepelerinin üzerinde debelendiğimiz hayatlarımıza devam edebiliriz.
Her canlının yaşadığı yada yaşayabildiği zaman dilimi kendisine göre uzundur. Bu ister sadece 24 saat hayatta kalabilen bir kelebek türü olsun, ister 100 yaşına kadar yaşamış bir insan, ikisinin arasında hiçbir fark yoktur. 24 saat yaşamış bir kelebekle, 876 581,277 saat
yaşamış bir insanın yaşam süresi aynı uzunluktadır. Esas olan tek şey 24 saat ile 876,581,277 saat arasında boşluklar değil, şu göreceli zaman çizgisinde düz bir şekilde kararlılıkla ilerlerken ortaya çıkan kararsız eylem sonucu yok oluştur. Kelebeğin ömrü kendisine göre yeterince uzun insanın ömrü ise kendi bilincine göre yetersizce kısadır lakin kainat üzerinde sonsuzluğu arzu eden tek canlı da insandır...
Ölümden sonra sonsuz yaşam ve Tanrı olgusu insanlara herzaman cezbedici caziplikte bir fikir olarak gelmiştir. Paolotik çağdan günümüze bütün varoluşsal sorunlarımızı gökyüzüne bakarak çözmeye çalışmış insanoğlu, hep kendinden yüce bir varlığa inanma dürtüsü.( Sonuçta bir Tanrı varsa, o da göklerde bir yerde olmalı değil mi? ) Çok uzun yıllar önce okuduğum bir makaleden aklımda kalan tek bir başlık var bu konu ile ilgili. " Bilim adamları insan beyninin kendinden yüce bir varlığa inanmaya programlı olduğunu açıkladı..." Şimdi buradan bakınca alelade bir magazin haberi gibi görünüyor gözüme. Ama insanoğlunun kendini hafife alan kompleksli yapısının yanında, herşeyi var edebileceği büyük egosunu düşününce hak vermeden de edemiyorum. Kendi elleriyle yaptığı ikonlara tapan bir insanla, kendini Tanrı diye atfeden firavun'un beyininin nörolojik ağ yapısı arasında hiçbir fark yok benim için. Birisi kendi üretimini ilahlaştırırken, bir diğeri kendisini kendi benliğinin de üzerinde ilahlaştırmıştır. Ama nihayetinde insanoğlu ölümlü bir canlı, dünya üzerinde ki diğer bütün canlılar gibi...
Ben insanoğlunun kendinden yüce bir varlığa inanmaya programlı olma durumunu sürü psikolojisine benzetiyorum. Ki incilde de insan için Tanrı kuzusu diye atıfta bulunulur. Tanrı olgusundan çıkıp günümüz politikasına dönüp, seçim mitinglerinde ki, tek bir insanın kendisini görüp vaatlerini dinleyebilmek için, birbirlerini ezen, çoğu ağenkle bağırıp çağıran, kendilerini paralayan, ayılıp bayılan, kızgın güneş, deli fırtına demeden izdiham yaratan, %80'i alt tabaka, milyonlarca insanı seyretmek yeterlidir aslında. Kişi başına düşmesi gereken metrekare küplük alanın yarısının da yarısının içerisinde saatlerce ayakta durup birbirlerini çiğneyen, Tepedeki çobanlarını dinleyen ve onun peşinden uçurumdan bile atlamaya gönüllü milyonlarca kuzuk sürüsü... Sanırım bu beynimizin inanç sistemini yöneten kısmının karıştırdığı haltların bir sonucu.
Belki de bazı kesimde beynin bu bölümü, geri kalan kısımlara oranla daha çok gelişmiştir. Kim bilebilir ki...
Özgür kız...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçses ve Ben
SpiritualZaman zaman durmak bilmeden konuşup duran, çoğunlukla geceleri uykumuzu kaçıran içsesimiz... Bu sefer budala budala konuşup durmasına, kendi kendine sorular sorup, cevaplamasına izin veremedim ve onunla iş birliği yapmaya karar verdim. Umarım içsesi...