Cahiller dünyanın en şanslı insanlarıdır. Bir insan ne kadar cahilse o kadar gerçeklikten uzak olur. Fazla zeki olmak insana dertten başka birşey getirmez. Cahil insan düzdür, var olan tek bir probleme odaklanır, onun için tek bir çözüm vardır, dolaylı anlatım sever, çünkü gerçeklik algı sınırının içerisinde fazla yer kaplamaktadır. Ama zeki insanlarda iş farklıdır, çok yönlüdür, var olan bir probleme etraflıca bakarlar ve kolay kolay peşini bırakmazlar, her zaman birden fazla anternatif vardır, dolaylı anlatımdan anlamazlar, çünkü her zaman birden fazla anlam yükleyecektir söylenene, bütün ihtimaller gelecektir aklına...
Bazen biraz olsun aptal olabilseydim diye düşünmden edemiyorum. Her zaman söylenenle, yapılan fazla tezat oluyor benim için. Çoğu zaman insanları gereğinden fazla anlamama rağmen, hiçbir şekilde anlam veremiyorum.
Aslında iyi değilim şu aralar. Sürekli bana iyi gelecek birilerini ararken, başkalarına iyi gelmek için uğraşıp dururken yakalıyorum kendimi. Oysa bir insana neyin iyi gelip, neyin gelmediğini kişinin kendisinden başka kimse bilmez ki... Buda benim küçük budalalığım olsun hayattaki, ne yapalım (!)
Derler ki bir insan 7'sinde neyse, 70'in de de odur. Öylemidir gerçekten, insanın özü hiç değişemez mi ¿ Palavra !
İnsan su gibidir, değişkendir, girdiği kabın şeklini alma özelliğine sahiptir, evrendeki en güçlü yaratıktır, en tehlikeli koşullarda hayatta kalabilir, katlanamıyacağı acı neredeyse yoktur. Bir düşünsene o kadar devasa yaratığın arasında evrimini tamamlamış tek canlı. Diğer canlıların yanında insanoğlunun çelimsizliği hep güldürmüştür beni. Diğer hayvanlar gibi onları soğuktan koruyacak kürkleri yoktur, 4 ayağını aktif bir halde kullanmak yerine 2 ayağının üzerinde yürüyebilen, çelimsiz bir canlı... Ama ne var ki düşünebiliyor. Her koşulda hayatta kalmasını sağlayan şey, kimi hayvanlarınkinden daha fazla, kimisininkinden de daha az gramaja sahip olduğunu düşündüğümüz beyin. Demek ki boyu değil işlevi önemli hipotezi burada da geçerli.
Size tarifsiz acıları sıralayın desem bana ne derdiniz acaba? Yanma acısı... Doğum acısı... ¿ fiziksel acı... Aslında benimde aklıma yanmaktan başka pek birşey geldiği söylenemez. Çok sevdiğin bir insanın ölüp ciğerinin yanması, aşık olduğun insanın terk edip gittiğinde yüreğinin yanması. Yanarak ölmek. Kül olup rüzgara karışıncaya kadar cayır cayır yanmak.
Ateş o kadar güçlü bir elementtir ki, yanardağlar patlayıp lavları denize aktıklarında suda bile yanmaya devam ederler, suyun gücü yetmez her zaman ateşi söndürmeye...
Bazen yandığımı hissediyorum. Cayır cayır, kor kor, alev alev yanıyorum sanki. İçerlerden, derinlerden. Bir insanın ruhu olduğuna emin oluyorum tam olarak o dönemler. İçeride birşeyler var, dışarıyla uyumlu olmayan. Sürekli aklını çelen, unutmanı engelliyen, beni alev alev yakıp bitiren...
Yanıyoruz be güzelim, koy ver kendini kollarıma, yanıyoruz hergün daha da fazla. Bir gün küllere karışıp kaybolana kadar, ağır ağır, içten içe yanıyoruz.
..
Özgür kız
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçses ve Ben
SpiritüelZaman zaman durmak bilmeden konuşup duran, çoğunlukla geceleri uykumuzu kaçıran içsesimiz... Bu sefer budala budala konuşup durmasına, kendi kendine sorular sorup, cevaplamasına izin veremedim ve onunla iş birliği yapmaya karar verdim. Umarım içsesi...