Biliyor, o da hissediyor Min Yoongi'nin paramparça olmuş yüreğini. Her bir yanı tozlarla kaplı sonuçta, aynı Min Yoongi'nin yüreğinin dört odacığının da tozlarla kaplı olduğu gibi. Ama yapışmış o tozlar işte, gitmiyorlar üzerlerinden. Gitmek nedir bilmezler çünkü, her bir zerresine acı yüklemektir onların görevi. Zira hafızasında da öyle kalmışlar, her hatırladığında acı çekmesinin sebebi bu tozlarmış meğer; her gözünün önüne gelişinde o silüetin, kalbindeki ağırlığın kendini belli etmesi bu yüzdenmiş hep.
Hâlâ bulamıyor Min Yoongi o cesareti kendisinde, hâlâ aynı yerden yanar canı çünkü ona her dokunuşunda. O yerin kül olmasını istemiyor ki O, uzaklaşmak istiyor ilelebet oralardan.
*
Sakin adımlarla yürümeye başladılar yeşil ve kırmızı saçlı iki oğlan tozlu asfaltın üzerinde. Rüzgar sanki bugüne özel en güzel esintisiyle dolaşıyordu etrafta. Asfaltın tozları gözlerini acıtmıyordu bugün, diğer günlere nazaran. Her soluk aldığında bedeni hayat buluyor gibiydi yeniden. Günlerce küçük bir odada zehirlediği ruhu, zehrini yavaş yavaş atıyor gibi hissediyordu Min Yoongi.
"Bugün günlerden cumartesiydi, öyle değil mi?" Neşesi göz alıcıydı hep kızıl saçlı oğlanın. Kızıl saçlarının kırmızısı O her neşe saçtığında etrafına, yüzünde beliriverirdi hep.
"Cumartesiydi Hoseok ama rica etsem kolumdan çekiştirmeyi bırakabilir misin artık?" Saçlarının aralarında yeşilin kaçamak sarımtırak tonları da kışın güneşiyle bir olup Min Yoongi'nin kamelyalarına yansıyordu istemsizce, zira bu seferki istemsizlik güzelliğiyle göze batıyordu diğerlerinden ziyade.
Yeşil saçlı oğlanın beyaz gömleğinin bileklerinin uçlarından tutmuş vaziyette çekiştiriyordu kızıl saçlı oğlan, bu sırada hızlı ama küçük adımlarla bir yere varmaya çalışıyordu. "Çok mızmızlandın ama Yoongi!" Bilmiyordu ki ama kızıl saçlı oğlan; Min Yoongi'nin, sarı kamelya'sını görebilme şansını yakaladığı vakit söz konusu olunca, yarım dakika bile beklemek Min Yoongi için yarım saat gibiydi sanki. O da biliyordu beyaz gömlekler içinde olan yeşil kafalı dostunun sırılsıklam aşık olduğunu; ama kimse bilemeyecekti ki Min Yoongi sarı kamelya'sı için kendini beyaza bürüyordu, O'na ayak uydurabilmekti bu uğraşları. Bilmiyordu bilâkis Min Yoongi de, sarı kamelya'sı O'na uyum sağlayabilmek için zira her gün sarılarla yıkanıyordu.
"Geldik sayılır. Biraz ani oldu belki Yoongi ama sana Park Jimin ile ikimiz küçük çaplı bir sürpriz hazırlamak istedik, bundan dolayı da şimdiye kadar ikimiz arasında kaldı ama söylemenin vakti de geldi çattı işte. Bugünden itibaren artık Park Jimin'i her cumartesi an itibariyle bulunduğumuz bu meydanda görmeye devam edebilirsin Yoongi." Min Yoongi şaşkınlıkla araladı küçük kahve tonu gözlerini. Beyazları da şaşırdı Min Yoongi'nin O'nunla birlikte, çiçekleri Park Jimin tarafından koca bir haftanın acısını çıkaracak vaziyette bir güzel okşanmak istiyordu belli. Oysaki, kış güneşinin davetsiz misafiri olup kendilerine nispeten beyaz rengine bürünmüş olan Min Yoongi'nin gömleğinin arkasına saklandıklarıydı tek yapabildikleri yalnızca. "Min Yoongi, burası Navona Meydanı; bugünden itibaren ise 'dileklerin notalara asıldığı yer' olarak bilinecektir."
Min Yoongi telaşlandı işte o vakit; çiçeğine ne olmuştu merak ediyordu elbet ama bu tatlı merak öyle pek de fazla sürmedi, kızıl saçlı oğlanın kaybolmamış neşesiyle yükselttiği sesi kulaklarında yankılandı bir anlığına Min Yoongi'nin. "Hey, Park Jimin!" Çiçekleri yeniden ansızın yükselen çaresiz bir senfoniyle hayat buldu o vakit, beyazları ile bir olup şaşkın hallerini geride bıraktılar ve huzurla dolup taştılar.
Bu çaresiz senfoninin kaynağı, sarılara bürünmüş kamelya'sından başkası değildi. Park Jimin'in taç yapraklarını kendisinkilerle sarıp sarmaladı tüm mecaliyle Min Yoongi. Hiçbir vakit de bırakmayacağına kanaat getirdi, ant içti kendiliğinden.
Gökte uçuşan notalar beyaz kamelyalarıyla buluştu Min Yoongi'nin, zehirlediği ruhunun pan zehrini o vakit bulmuştu sanki. Park Jimin'in kırmızı kemanından göklere büyük bir zerafetle yükselen bu notaların muhakkak lüzmu, her daim Min Yoongi'yi neşelendirmekti sahi. Her ne kadar O zorlansa da bunu söylemekte, piyano çaldığı zamanlardaki enerjisinin yeniden gelip de O'nu bulduğundan emindi bu defa. Karanlık zihni, aydınlığına yeniden kavuşmuş gibiydi sahiden. Ya o her bir zerresi tozlu yüreği? Yapışkan tozları yapışkanlığını her bir duyduğu notayla yitiriyor, yavaş yavaş ayrılıyor gibiydi ait olmadığı o yerden, Min Yoongi'nin geriye paramparça kalmış yüreğinden. Emindi bu defa, ruhuna dokunan bu notalar sonsuza dek ruhunda nikbin bir hava yaratmaya ansızın devam edecekti.
Park Jimin'e gelirsek, O'nun gözleri her daim ışıl ışıl parlardı; gözlerini her ne kadar tebessümü dolayısıyla kıssa da artık mukadderatına bağlı bu ışıltı kolaylıkla fark edilebiliyordu, fark etmemek mümkün müydü ki? Bu muvakkat ve sıradan bir ışıltı değildi zira, Min Yoongi için bu ışıltı; eğer bir gün kaybolursa belki de bu yüzden perişan olabileceği tek şeydi bu evrende, bu ışıltı bir nevi panzehirdi O'nun için.
Min Yoongi derdi ki hep sarı kamelyası'na "Günlerimiz tohumlardır senin avuçlarında Park Jimin, avuçlarında yeşereceklerdir." Bu söz aslında çokça doğruydu onlar için, ilelebet bu tohumlar Park Jimin'in avuçlarında yer edineceklerdi. Min Yoongi, Park Jimin'in avuçlarını her öpüşünde aslında gelecekte yeşerecek günlerine küçükçe buseler kondurmuş olurdu bu nedenle.
Şimdiyse birbirlerinin tohumlarına ait olan sarı kamelyası'nın avuçlarında yerini almış keman yayı, Park Jimin tarafından büyükçe bir zerafetle hareket ediyordu etrafa senfonisini duyurarak. Notalara astı dileklerini Min Yoongi, sarı kamelyası'nı taç yaprakları solsa dahi bu meydanda görmeyi diledi bir ömür boyu.
Senfoniler kesildiği an Park Jimin, beyaz kamelya'sına doğru adımlarını sürdü; senfoniler kesilmemişti aslında, attığı adımlarına sarılmışlardı Park Jimin'in. Min Yoongi de o vakit kucakladı senfonileri. Senfoniler bulaşıcılardı. Bulaşıcılardı bulaşıcı olmalarına ama bir tek Min Yoongi'ye bulaşıcılardı işte. O vakitten sonraysa her iki kamelya'nın da attığı adımlar senfonilerle süsleneceklerdi artık. Bulaşıcı olmaları bir yana, kalıcılardı da ilelebet.
O gün evine döndüğünde Min Yoongi, avuçlarında bir güneş ışığı sakladı o günden; o gece sarı kamelya'sının saçlarına usulca bırakacaktı. En çok da Park Jimin'e yakışırdı zaten güneşin ışığı, hiç belli olmayacaktı zira; kamufle olacaktı çünkü kendi rengiyle bir olunca. Bunu da yalnızca Min Yoongi bilecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
navona square ❦ yoonmin
Short StoryBeyaz Kamelya ve Sarı Kamelya, notalarına birer birer dileklerini astılar Navona Meydanı'nda.