Karanlık ve kırmızı loş ışıkları olan bir odada bulmuştum kendimi. Duvarlarında kayaların yer aldığı ve mağara gibi bir yer olduğunu düşündüğüm bu odada yürüyordum.
"Hey kimse var mı?...Henry bu senin şakansa hiç komik değil."
Ürkek adımlarla ilerlemeye devam ediyordum. İçimdeki tüm sesler buradan kaçmam için bana emirler yağdırıyordu ama ben hep yaptığım gibi yine merakımı giderecektim.
ilerledikçe daha da büyüyen odada hiç bir ses soluk yoktu.
ve bir cızırtı sesi tüm vücudumun gerilmesine neden olmuştu.
"Hey sen."
Hiç tanımadığım ve anlamlandıramadığım sesle olduğum yerde zıplamıştım.
Büyük ve yuvarlak bir alanın tam ortasında bulmuştum kendimi.
Karşımdaki büyük duvarda ise yeşil bir perde baştan sona duvarları örtüyordu.
Perdenin arkasında ise bir kafaya benzeyen gölge vardı. Burada olup biten herşeyi anlamaya çalışıyordum. Artık buradan gitmem gerektiğini anlamıştım.
Hala sorularıma cevap almış sayılmazdım. Bu nedenle sorularıma cevap almadan bu yerden her ne olursa olsun gitmeyecektim.
"Siz kimsiniz? Burası da ne böyle? Gölge oyunu mu çeviriyorsunuz yahu?"
"Burası Dilek odası Glamora. Bu kasabada buraya yıllardır kimse gelemezdi. Buraya yıllar sonra gelebilen tek kişi sensin."
"Şaka mı bu? Dilek odası da neyin nesi? Üstelik adımı da nereden biliyorsun? "
"Buradaki herşey yaşadığın kasaba kadar gerçek Glamora. Yıllar önce burada kasaba yoktu her yer savaş alanıydı herkes buraya gelip dilekler dilemek istiyordu."
"Sen benimle nasıl konuşabiliyorsun? Yüzünü göster bana sersem gölge. Sana ve söylediklerine inanmıyorum."
"Ah çocuğum ben lanetliyim. Benim yüzümü asla göremezsin ama bunların gerçek olduğunu sana kanıtlayabilirim. Yalnızca sana bir şartım var. Onu yerine getirmelisin."
"Sırf bu aptal yalanınızı ortaya çıkartmak için elimden geleni yaparım söyle bana ne istediğini."
"Şu kayanın içindeki oyuğu görüyor musun?"
"Evet görüyorum."
"O oyuğun üzerine elini koymanı istiyorum Glamora. Eğer bunu yaparsan istediğin bir dileği yerine getireceğim."
"Şaka mısın sen? Aptal bir oyuğa elimi koyacağım ve ne istersem yapacaksın öyle mi?"
"Evet Glamora. Senden tek isteğim bu çocuğum."
En kötü ne olabilirdi ki? Sadece bir oyuğa elimi koyacaktım. Bu oyunu çeviren her kimse ona korkak olmadığımı kanıtlayacaktım.
"İyi o halde anlaştık."
Hızlı hızlı adımlarla oyuğa doğru ilerledim, ve oyuğun tam karşısında durdum. Bir an saçma bir şekilde bunun gerçek olabilme ihtimalini düşündüm.
Aptal olma Glamora evde annen seni bekliyor derhal eve dön. Üstelik daha çiftlikte yapılacak onlarca işin var, atlara saman verilecek, yumurtalar toplanacak, ekinler sulanacak...
İçimdeki sorumluluklarımın sesi susmak bilmiyordu. Ama ben yine de sorumluluklarımı iki dakika olsun erteleyebilirdim.
Elimi yavaşça oyuğa götürdüm.
Glamora'nın felaketi işte şimdi başlamıştı.
Odanın her tarafı bembeyaz bir ışıkla kaplanmıştı.
Son duyduğum ses ise Gölge'nin sesiydi"
"Hoşgeldin Glamora."
...
5 SAAT ÖNCE
"Glamora! Glamora! Uyan artık. Çiftlikte milyonlarca iş var."
"Hey. Ne acelesi var anne? İşler biraz bekleyebilir."
"O halde kahvaltıda senin için hazırladığım Yahni de bekleyebilir."
"Ne? Yahni mi? Hemen geliyorum."
Hızla yataktan fırlayarak kalkmıştım. Kuyu da Yüzüme sabahın soğuklaşmış hatta demir kadar soğuk olmuş su ile yüzümü yıkamıştım.
Hızla kahvaltı masasına gelip, yahniyi mideye indirmiştim.
"Evet Glamora. Çiftlikte birsürü iş var hadi kızım kalk bakalım."
Kahvaltı sofrasından kalkıp işlerin başına geçmiştim.
Dünyanın işini yapmış ve yorgunluktan ağacın altında oturmuştum. Şimdi ise kasabaya inip Clara teyzenin siparişlerini bırakmam gerekiyordu.
Ağacın gölgesinde oldukça terlemiş ve susuz kalmış atıma doğru ilerledim.
"Creal susadığını ve yorulduğunu biliyorum. Birazdan yalağa gideceğiz, önce kasabaya uğramalıyız."
Atımın üstüne atladım ve kasabaya doğru ilerlemeye başladım.
Güneşin altında, inanılmaz feci sıcaktan artık dayanamayan atım Creal hiç bilmediğim bir yerde durmuştu.
Etrafımda dolusuyla mağaralar vardı. 19 yıldır bu yere hiç rast gelmemiştim. Ve bu bende esrarengiz bir merak uyandırmıştı.
Hızla atımın üstünden inip etrafa bir göz atmak amaçlı dolanmaya başlamıştım.
İçinde kırmızı loş bir ışık yanıp sönen bir mağara görmüştüm. Bu ise merakımı git gide arttırmıştı.
Bir tarafım deli gibi korkarken bir tarafım ise deli gibi oraya girmemi emrediyordu.
Sanırım ben mağaraya girme seçeneğini seçecektim.
Yavaş yavaş adımlarımı kırmızı loş ışıkları olan ve beni delicesine çağıran mağaraya girmek için atmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GLAMORA
FantasyHer öldüğünde tekrar dünyaya gelip her 19 yaşında kendini aynı savaşta ve farklı diyarda bulan Glamora'nın hikayesi;