Bu kitabımda pek tutmadığı için uzun zamandır bölüm atmıyorum. Ve final bölümününde yakışır yapmak istedim. Oldukça uzun oldu. Okuyan bir kaç kişiyede teşekkürlerimi iletiyorum.
Bu herşey bir saçmalıktı. Ben kötü birisi değildim. Böyle olmakta benim seçimim değildi. Ödemem gereken bir bedel yoktu. Ve ölmek istemiyordum.
Karşımda dikilen adamda benim babam değildi. Veya öyleydi ama beni sevmesi gerekiyordu. Ben bunları yaşamak istemiyordum. Böyle bir kaderi ben seçmemiştim.
Ve odada tekrar bir ayak sesleri duyuldu. Bir kaç saat sonra duyduğum tek ses sanırım şu ayak sesleriydi.
İçeriye Ardlive girmişti. Otoriter bir ses tonu ile karşıma geçip bana seslenmişti"Glamora"
"Ardlive."
Bana öfkeyle bakıyordu. Aslında bilmiyorum tamda öfke değildi. Sadece duygularını gizliyor gibiydi. Bana hiç bir hissini yansıtmıyordu.
"Bugün öleceksin Glamora."
Dedi. Sesinde değişik bir tını vardı. Anlayamadığım bir tını.
"Neden bu kadar nefret ediyorsun benden? Bunları ben istemedim ben seçmedim."
Sesim cümlenin sonuna doğru baya titremişti. Böyle üzülmek benim canımı sıkıyordu. Onun iki kelimesi bile beni derinden yaralamaya yetiyordu.
"Seni küçük aptal. ANNENİ ÖLDÜRDÜN. VE BİR ANLAŞMA YAPTIM, EĞER SEN ÖLÜRSEN ANNEN TEKRAR HAYATA GELECEK VE ANNENLE DÜNYAYA GERİ DÖNECEĞİZ."
Ama bu söyledikleri imkansızdı. Hiç bir ölüyü diriltmek için bir büyü yoktu.
"Ölüler dirilemez." Dedim kendi kendime Ardlive'ye.
"Eğer giden canın yerine başka bir can geçerse o kişi dirilir Glamora."
Gerçekten böyle birşey mümkün değildi. Nasıl mümkün olabilirdi ki?
Sadece gözlerimin içine bir an pişmanlık hissiyle baktı. Sadece bir an, ve daha sonra tekrar toparlamıştı kendisini.
"Hoşçakal Glamora. Keşke böyle olmasaydı."
Dedi ve odadan çıktı. Sesimi çıkarmadan gidişini izledim. Belkide haklıydı ben ölmeliydim. Ben ölürsem herşey düzene girerdi.
...
Yaklaşık bir iki saat sonra çıkan seslerle uyandım. Ben bir yataktaydım. Ve üstüm başım temizlenmişti. En son o cam fanusun içinde bağlıydım. Yataktan kalkıp odadaki aynada kendime baktım. Ne kadar temizlenmiş olursam olayım gözlerimin altı mosmordu ve korkunç görünüyordum. Çıplak ayaklarımla tahta zeminde ses çıkarmadan yürümeye çalışıyordum.Bir anda kapı açıldı ve içeri bir muhafız girdi.
"Ne oluyor? Neden buradayım ben?" Dedim direk. Sorularımın cevaplanmasına ihtiyacım vardı. Veya ne zaman öleceğimi bilmem gerekiyordu.
Kafasında demirden bir kask vardı ve buda yüzünü görmemi zorlaştırıyordu.
Muhafız tahtadan kapıyı kapattı ve kaskına elini götürdü. O an ister istemez iki üç adım geriledim. Kaskını çıkardığında kızıl saçlar omuzlarından aşşağıya düştü muhafızın. Ama bu muhafız.
"Hazel." Dedim fısıltıyla. Hazel'ın endişeli yüzünü gördüğümde belkide ölmeden önceki son isteğim yerine geldi. Arkadaşlarımı görmek istemiştim. Ama sadece Hazel'i görebilmiştim. Olsun bu bile beni deli gibi mutlu etmişti.
"Glamora." Dedi ve beni kollarının arasına aldı. Üstü Çelik olduğu için bu biraz canımı yakmıştı ama tek düşünebildiğim Hazel'di. Onu görmüş olmak harikaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GLAMORA
FantasyHer öldüğünde tekrar dünyaya gelip her 19 yaşında kendini aynı savaşta ve farklı diyarda bulan Glamora'nın hikayesi;