5.6

6.6K 508 169
                                    

Finale çok yaklaştık. İkinci kitap için çok heyecanlıyım. Üç veya dört kişinin gözünden yazmayı düşünüyorum. İlki elbette ki Kumru. Anıl'ı da eklemeyi düşünüyorum.

Önerilerinizi buraya yorum olarak bırakabilirsiniz. Kimin bakış açısından okumak istersiniz?


Nottaki soruyu görmezden gelmeyin lütfen çok önemli!

Anıl, arabayı durdurup bana beklememi söylediğinde meraktan ölüyordum. Gideceğimiz yeri seçme işini ona bırakmıştım ve beni arkadaşlarının yanına götürmemesini umdum.

Bunun en önemli nedeni, onunla yalnız kalmak istememdi. Bir diğeri, Mihriban o grubun kuyruğu gibiydi ve bana 'onun yanına yakışmıyorsun' bakışları atıp geceyi mahvetmesini istemiyordum. Ben kuruntularıma devam ederken, Anıl elinde pizza kutularıyla çıkageldi. Onları arkaya yerleştirip direksiyona geçti.

"Nedir onlar?"

"Akşam yemeğimiz. Pizzayı çok sevdiğini duydum," dedi.

"Selin mi söyledi?" diye homurdandım. "Hala casusluk ettiğine inanamıyorum."

"Seni tavlamaya çalışırken öğrenmiştim. B planım buydu. Eğer itiraf etmezsen seni pizzalarla kıskandıracaktım."

Kahkaha attım.

"Maria'dan daha iyi bir planmış," dedim. Aklıma geldikçe kıskanmaya devam ediyordum. Elimde olmadan hala Maria'ya soğuk davranıyordum. Sonuçta o kadar yakın olması gerekmezdi.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Harabe evleri biliyor musun?"

Bir ormanın kıyısındaki terkedilmiş evlerdi. Bazı insanlar geceleri kendilerini korkutmak için gidiyordu diye biliyordum ama daha önce hiç gitmemiştim.

"Oraya mı gidiyoruz? Ne yapacağız ki harabe evlerde?"

"Daha önce hiç yapmadığım bir şeyi," dedi.

Ormanlık alana giderken yıldızlar iyice belli olmuştu. Camı açıp kendimi dışarı sarkıttım. Burada tek başıma olsaydım korkabilirdim ama şimdi çok huzurlu görünüyordu. Harabe evlere geldiğimizde aslında abartıldığı kadar harabe olmadıklarını farkettim. Birkaç tane küçük, şirin, beyaz kulübeler vardı. Cam çerceveleri ahşaptandı ve çatıları üçgen şeklindeydi.

Sondaki evin arka tarafında bir düzlük ve şehir manzarasını ayaklarımızın altına seren bir uçurum vardı. Anıl, öylece çimlere oturdu. Elindeki küçük makineyle uğraşıyordu. Ben de yanına oturup bacaklarıma sarıldım ve çenemi dizlerime yaslayarak onu seyrettim. Sanki dünyanın en ciddi işini yapıyormuş gibi görünüyordu. Babasının etkisiyle yaptığı her şeyde kusursuz bir iş çıkaran birine dönüşmüş olmalıydı.

İşi bittiğinde, onun küçük bir projeksiyon aleti olduğunu anladım. Evin, bembeyaz arka duvarına film yansıttı. Evin duvarında, defalarca izleyip bıkmadığım bir film olan 'boys don't cry' filmi oynuyordu. Anıl, bunu Selin'den öğrenmiş olamazdı çünkü bu, benim ve bilgisayarım arasında küçük bir sırdı. Her izlediğimde başında güler sonunda ağlardım.

"Bu filmi sevdiğimi nereden öğrendin?" dedim pizzamı kemirirken. Beni keyifle seyrederken omuz silkti. Yan yana oturuyorduk ve kollarımız birbirine değiyordu.

"Bilmiyordum. Bu film favorilerim arasındadır," dedi. Sırıttım. Birbirimizin yaralarını eliyle koymuş gibi bulmak dışındaki tek ortak noktamızı da küçük bir tesadüfle az önce bulmuştuk.

Kötü Kızlar KulübüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin