Evet, hayatımda fazlasıyla acıtasyon vardı ama hayat istesen de istemesen de devam ediyordu. Bunu kapıma gelen mektupla da anlayabilirdim. Tam 41 gündür okula gitmemişim ve bu devamsızlık devam ederse hakkımda işlem başlatılabilirmiş. Uyandığımda saat öğlen üç civarındaydı. Üç mü!! diye düşündüm. Mutfaktaki kahvaltı masası hala duruyordu. Demek ki Lily uyanmıştı ve çoktan okula gitmişti. Beni uyandırmadığı için ona kızmıştım. Ta ki telefonumdaki cevapsız aramaları ve mesajları görüne kadar. Bir mesajında da beni uyandırmaya çalıştığı ancak benim ona yattığım yerden uçan tekme attığım yazıyordu. Demek oluyor ki kızgın olan birileri daha var. Hemen hazırlanıp dörtteki derse yetişmeye çalıştım. Saçlarımı dahi taramadan blue Jean ve beyaz bir tişörtle kendimi Brooklyn’in dar sokaklarına attım. Bu koşuşturmacada dahi unutamıyordum olanları. Aklımdan bir saniye çıksa nefes alabilecektim sanki ama her saniye iliklerime kadar boğulduğumu hissediyordum. Bir insan nasıl bu kadar umursamaz olabilirdi? Nasıl bu kadar kolay vazgeçmeyi göze alırdı? Haksız olduğu halde ona acıyordum. Ve ona acımak kesinlikle isteyeceğim son şey. Okulun kampüsünden içeri girdim. Haftalarca süren ev hapsinin sonucunda kendimi farklı bir doğada gibi hissetmiştim. İnsanlar nasıl bu kadar enerjik olabilirlerdi? Geldikleri yer harikalar diyarı değil OKULDU. “HEYY! Pardon hanımefendi güzellik uykunuzu böldünüz ama sonunda okula teşrif edebildiniz.” Jack’in sesiyle düşüncelerimin gaz bulutu gibi dağıldığını hissettim. Jack ve Lily bana doğru zafer kazanmış edasında bir bakış attılar. Ve ben de onlara sadece göz devirmeyle yetindim. Gerçekten beynimin yandığını hissediyordum. Onlarla uğraşacak halde değildim. Ve bana sınıfa girene kadar takılmaya devam ettiler. En yakın arkadaşlarım olmasalar bu kadar ılımlı davranabilir miydim acaba? Kafamı sıraya koydum. Ve okulda da kendimi insanlardan soyutlamayı başarıyla tamamladım. Bu derse girmem çok da önemli değildi ama yoklama listesinde şu sıralar görünmem iyi olurdu. Yaratıcılık ve hayal gücü dersi daha çok benim uykumu getiriyordu. Neden seçtim ki şu lanet dersi!! Kapı aniden açıldı ve içeriye bir grup öğrenci girdi. Kafamı kaldırdım ve O? O mu? İmkansız hayır hayır!! O kızın bu lanet derste ve bu lanet okulda ne işi olabilirdi? Yarısı siyah yarısı beyaz saçlarını atkuyruğu şeklinde toplamıştı. Üstünde siyah kısa elbisesi ve onun üstünde de siyah deri ceketi vardı. Bu kadar rezil giyinmek için çok iyi bir günü seçmiştim doğrusu. Kızın hemen yanında sarışın ve uzun saçlı bir çocuk duruyordu. Ve hemen lafa girdi: “Geç kaldık. Bir daha olmaz.” Ne kadar da kabaydı. Onları daha önce bu sınıfta hiç görmemiştim. Gerçi 41 gün okul devamsızlığında okulu başka bir şehre taşısalardı da şaşırmazdım. Sarı çocuk gözleriyle boş sıra aradı. O ve resmen “gangsta” takımı en arkadaki boş sıralara yerleştiler. Hocanın bakışları kınar gibiydi ama hiç bulaşmak istemediğini anlamıştım. Resmen eşkıya gibi sınıfa dalmıştılar ve özürleri kabahatlerinden büyüktü. Sarı çocuk, siyah beyaz kız ve yanlarında 2 kız ve 1 erkek daha vardı. Arkama dönüp Jack ve Lily’e kim bunlar der gibi bakış attım. “Onlara bulaşmayı istemezsin Lana. Hatta onlar hakkında ne kadar az şey bilirsen iyidir.” Dedi Lily. “Onlardan neden bu kadar korktuğunuzu bilmiyorum ama bu ukalalardan asla korkmam. Peki şu garip kızın adı ne?” dedim. Jack “Hazel!” diye bağırdı. Neredeyse şu garip kız da ondan konuştuğumuzu duyacaktı. “Sarı çocuğun?” diye tekrar sordum. Bu sefer Lily konuştu ve “Jace” dedi. “Sence de biraz fazla karizmatik değil mi? Şu tavırları görüyor musun Lana? Hele giyinişine ve tarzına bak resmen İLAH! Lana beni dinliyor musun?” İlah mı? Bence eşkıyadan başka bir şey değildi. Jack’in suratının düştüğünü fark ettim. Çünkü ne kadar Jack belli etmemeye çalışsa da ben onun Lily’den hoşlandığını biliyordum. Derken zil çaldı. Ve Jack kantine doğru ilerlerken Lily benim kolumdan tutup bahçeye doğru sürükledi. “Hadi anlat Hazel’la aranda ne geçti? Yalan söyleme çünkü onla aranda bir şey geçtiğini biliyorum. Ders boyu resmen kızı bakışlarınla yedin.” Ne diyebilirdim ki? Sevgilime yıldönümümüzde kucak dansı yapan sürtük Hazel mı diyecektim? Pardon daha doğrusu eski sevgilim. Her ne kadar Edward’la artık konuşmasak da o benimdi. Ve o kızdan intikam alınacaktı. Aslında intikamdan çok Edward’ın anlatmayıp da sustuğu konuyu merak ediyordum. Lily’e açıklama yaparken, karşıki banktan bana doğru seslenildiğini duydum. Olamaz bu cidden olamaz! Bu kadarı da pes artık. Bu ses Hazel ve grubundan daha doğrusu grup lideri Jace’den geliyordu.
“Demek Edward’ımızın güzeller güzeli Lana’sıyla aynı okulu paylaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WEST COAST
Teen Fiction“Brooklyn Brooklyn Brooklyn… Kim bilebilirdi ki lise hayatım boyunca insanlarıyla ve mekânlarıyla dalga geçtiğim bir semtte yeni bir hayata başlayacağımı? Açıkçası benim aklımın ucundan dahi geçmezdi. Birazcık geriye alalım ve size yolunda gitmeyen...