#2 Tehlike

37 3 0
                                    

Sabah saat 11.47'ydi. New York hiç bu kadar büyük bir tehlike yaşamamıştı. Rose yatağında uyurken dışarıdan gelen insan çığlıkları, silah sesleri, kargaşa, gürültü ve anlatılması imkansız bir kaos yaşanıyordu. Rose korkuyla uyandı. Telaşlı bir şekilde pencereye doğru yöneldi ve pencereyi korkuyla açtı. Kaza yapmış arabadan gelen dumanlar, tüm gücüyle çığlık çığlığa etrafa koşan dehşete düşmüş insanlar görüyordu. O an dona kaldı ve titremeye başladı. Bu apaçık endişe ve korkuydu. Rose pencereden kafasını yavaşça içeri soktu. Hayatında hiç böyle korkmamıştı, nefesi kesildi, bunların asla gerçek olmasını istemedi. İkinci kez pencereden baktığındaysa hayatında gördüğü en kötü manzarayla karşılaştı. Delirmiş, yavaşça yürüyen, ne dedikleri belli olmayan ve yüzleri çürümeye başlamış insan bedenleri etrafa saldırıyordu. Rose, o kadar şaşırmıştı ki kalbi hızla atmaya başladı, elleri terliyordu, o kadar korkmuştu ki dili tutulmuştu, konuşamıyordu. O an bayılmaya hazırdı ve aniden tökezledi, ayağı burkuldu, etraf bir anda simsiyahken öyle de oldu.

Uyandığında iki buçuk saat geçmişti. Başı feci ağrıyordu. Hafifçe sırtını yatağının kenarına yasladı ve dışarıya kulak vermeye başladı ama artık kalabalık, gürültü, çığlık hiç biri yoktu. Tam anlamıyla ölüm sessizliği bütün bir caddeye yayılmıştı. Rose ağlamaya başladı. Telefonunu eline aldı ve internete girmeye çalıştı fakat hiçbir işe yaramadı. Odasının lambalarına doğru ilerledi ancak elektrikler de yoktu. O kadar korkmuş ve şaşkınlık içindeydi ki titriyerek zar zor yürüyordu. Sonunda odasından çıktı ve yavaş adımlarla Greg'in odasına yöneldi. Kapıyı açtı ve endişeyle içeri doğru baktı. Tamamen boştu. Rose o kadar kötü olmuştu ki yine bayılabilirdi fakat dayandı. Arkasını döndü ve Greg'in odasından ayrıldı. Bu sefer hızlı adımlarla anne ve babasının odasına doğru ilerledi. Kapıyı açtığında tek gördüğü bomboş bir yataktı. İki elinide kafasına koydu, ağlamaya başladı. Çenesi titriyordu ve nutku tutulmuştu. Göz altları kıpkırmızıydı. Odadaki dolabın kenarında olan babasının kasasını gördü. Şifresini biliyordu ve hemen girdi. İçinde gördüğü bir miktar para, birkaç tane altın ve ruhsatlı bir silah. Hiç çekinmeden elini silaha doğru uzattı ve silahın içine baktı. Mermi yoktu. Diğer dolapları baştan aşağı karıştırmaya başladı ve en sonunda birinden iki kutu mermi bulmayı başardı. Bir kutunun yarısını silaha geçirdi ve odadan ayrıldı. Korkuyordu ama korkunun ona hiçbir faydası yoktu. Sessiz ve yavaş adımlarla merdivenden inmeye başladı. Alt kata indiğinde gördüğü şey onu inanılmaz bir şekilde endişelendirdi. Kapı açılmıştı. Dehşete düştü ve koşar adımlarla kapıya doğru ilerleyip kapattı. Sırtını kapıya rastladı. Nefes nefese kalmış, panik içindeydi. Ayağa kalktı ve ön balkona doğru ilerledi. Balkon kapısını araladı ve içeri girdi. Silahını sehpanın üzerine doğru bıraktı. Balkon demirlerine tutundu ve aşağı doğru baktı. Gördüğü manzara karşısında çığlık attı. İnanamıyordu. Bunun olması imkansızdı. Greg, ağzı kanlar içinde, yüzü çürümüş şekilde normal bir insanın çıkarmadığı sesler çıkarıp tökezleye tökezleye yürüyor ve delirmiş gibiydi. Anne ve babasıysa onun yanında fakat yerde ölmüş olarak yatıyorlardı. Rose, tekrar büyük bir çığlık atmaya başladı, üzüntü ve korku içinde ne yapacağını bilmiyordu. Gözlerindeki damlalar bir bir yere dökülüyor, panik atak geçiriyordu. Yere çömelip balkon duvarına kafasını yasladı ve bir süre öylece durdu.

Yaklaşık yirmi dakika sonra kafasını duvardan kaldırdı ve yine balkondan baktı. Manzara değişmemişti. Birde bu felaketin yanında binalardan gelen dumanlar şehri daha korkunç bir hale getiriyordu. Son bir kez daha ağlayıp bütün gözyaşlarını sildi ve balkondan ayrıldı. Birileriyle iletişime geçmesi gerekiyordu. Yeniden telefonunu eline aldı. İnternete girmeyi denedi fakat başaramadı. Yakınlarından halasını aramaya çalıştı fakat arama yapılamıyordu. Üzüntü ve öfke içerisinde telefonunu yere fırlattı. Bütün çekmeceleri seri bir şekilde açmaya başladı. İşine yarayacak bir şeyler bulmalıydı. Birçok gereksiz eşyayı etrafa savurmaya başladı. Aradı, aradı ve sonunda giriş katındaki dolapta bir radyo buldu. Radyo halkalarını çevirmeye başladı. Tek duyduğu bir cızırtıydı. Halkaları sürekli çeviriyordu. İki dakika sonra radyodan bir ses bulmayı başardı. Radyodaki bir adamdı ve şöyle diyordu;

- Tekrar ediyorum, tekrar ediyorum! Bu bir uyarıdır. Evlerinizden asla ayrılmayın. Dışarıda salgın ve ölüm tehlikesi var. Her an hastalıklı biri tarafından öldürülebilirsiniz. Lütfen kapılarınızı kilitleyin.

Rose dehşete düşmüştü. Ne yapacağını anlamıyordu. Evde ne kadar dayanabilirdi, bilmiyordu. Tüm umudu bitmişti. Tüm hayelleri, güzel anılar, ailesi, hepsi bir anda kül olup gitmişti.

Altı gün boyunca evden çıkmadı. Çalışan tek şey ocak ve musluktu. Bu kötü durumu kabullenmek çok zordu. Bütün hayatı kararmıştı. Ailesi için her gün ağlıyordu. Her şey anlamsızdı fakat alışmalıydı. Alışamazsa yaşayamazdı. Elinden geleni yapmalıydı ve tüm umutsuzluğa rağmen yaşamak için çabalıyordu. Şuan aklında olan tek şey ise yemekleri bitince ne yapacağıydı. Bütün bir felaket ansızın gelmişti ama yapabileceği bir şey yoktu. Bütün bu korkuya rağmen nasıl hayatta kalabileceğini düşünüyordu. Yemekleri bitmek üzereydi.Artık radyoda hiçbir ses yoktu. Yalnız olmaktan çok mutsuzdu ve korkuyordu. Yatağına uzanıp kara kara düşünmeye başladı.

Bir süre sonra su içmek için alt kata indi ve musluğu açtı. Fakat tek bir samla su bile yoktu. Ocağı kontrol etti. Ateş yanmıyordu. Bütün bir telaşla üst kata çıktı. Diğer musluklara baksa da bütün musluklar çalışmıyordu. Kafayı yemek üzereydi. Greg'in okula hazırlık için yaptığı yiyecek ve bir miktar su dolu şişeyi çantasına doldurdu. Son birkez bakmak için alt kata indi ve balkondan ailesine baktı. Artık tanınamıyorlardı bile. Daha akmadan gözlerinden dolan yaşları sildi ve balkonu terketti. Heryeri talan etti ve önemli bütün eşyalarını bir araya topladı. Pil, fener, su, yiyecek, silah,mermi,kıyafet ve ne varsa. Artık başka bir yere gitmeliydi. Çünkü ne yalnız kalmak ne de açlık ve susuzluktan ölmek istemiyordu. Tüm hazırlıklarını yaptıktan sonra en son olarak salonun ortasındaki duvarda bulunan büyük büyük dedesinden kalmış katanayı aldı ve sırtına geçirdi. Hava kararmadan bir yer bulmalıydı. Yapıcak bir şey kalmadığına emin olduktan sonra çantasını da aldı ve kemerindeki silahı eline koydu. Tetiği çekti ve kapıya doğru ilerledi. Son bir kez evine bakıp vedalaştı. Kapıyı açtı ve artık gitmeye hazırdı.

0+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin