#4 Kamp Alanı

34 2 0
                                    

Kısa süreli yolun sonunda kamp alanına varmışlardı. Akşamın serinliği kamp alanındaki alev parçalarını etrafa savuruyordu. Kamyon'dan inen Sam arka tarafın kilidini açtı. Rose ve diğerleri kamyondan indi. Etraftaki sıcakkanlı insanlar, Rose'u memnuniyetle karşıladılar. Ron, Elizabeth'e seslendi;

- Rosa'a kalacağı yeri gösterir misin?

- Tabiki.

Rosa ve Elizabeth birkaç metre yürüdükten sonra eski bir kulübenin yanına geldiler. Elizabeth klubenin kapısını açtı ve Rosa'a şöyle dedi;

- Burada ufak bir soba, büyük bir dolap ve ranza var. İkimize yeteceğini umuyorum. Ranzanın alt tarafında uyuyorum. Üst tarafını da sen kullanırsın.

- Teşekkürler, Elizabeth.

Rose, tanıdık birilerini bulduğuna sevinsede hala mutsuzdu. Odasını aklına getirdi. Ne kadar büyük ve rahattı. Oysa Elizabeth'in büyük dediği dolap Rose'un odasındaki dolabın yarısı bile değildi. Rose üst kata çıktı ve yatağa uzandı.

- Ben diğerlerine yapılacak işlerde yardım ediyim, sen burada biraz dinlen.

Elizabeth, bunu söyledikten sonra kulübeden ayrıldı. Rose'un aklında hâlâ ailesi vardı. Yeniden gözleri doldu. Bu sefer göz yaşlarını silmek istemiyordu. Bir süre sessizce ağladıktan sonra farkına varmadan uykuya daldı.

Sabah olmuştu. Rose, uyandı ve merdivenlerden indi. Elizabeth, hala uyuyordu. Dışarı çıktı. Dışarıdakilerin kimi odun parçalıyor kimiyse tavşan pişiriyordu. Rose'un bu görüntüden sonra midesi bulandı. Tavşanları pişirmeyi bırakan Marie, Rose'un yanına geldi;

- Ee, nasıl gidiyor?

- Fena değil, sadece buralarda tuvalet var mı?

- Ah, tabiki. Şu ilerdeki kırmızı kulübe.

diyerek gitmesi gereken yeri gösterdi. Rose, kulübye doğru ilerledi ve kapıyı açtı. İçerisi çok kötü kokuyordu. İçinden 'Sanırım bunlara artık alışmalıyım.' dedi. İşini bitirdikten sonra kulübeden ayrıldı ve Sam'in yanına gitti.

- Buralarda yardım edebileceğim bir şey var mı?

- İki saat sonra ava çıkacağız. İstersen bizimle gel.

- Tamam, teşekkürler.

Ardından Rose, Marie'nin yanına geldi ve yiyecek bir şeyin olup olmadığını sordu. Buna karşılık torbadan pişmiş tavşan eti çıkaran Marie'ye şaşkınlıkla baktı.

- Bak tatlım, artık bunlara alışmalısın. Bir süre sonra yemeğimiz kalmayınca birtek bunları yiyebileceğiz.

- Pekala, o zaman denemekten bir zarar gelmez.

diyerek burun kıvırarakta olsa tavşanın tadına baktı. Tadı pek hoşuna gitmesede Marie'ye belli etmek istemedi ve yuttu.

Rose, yemeğini bitirdikten sonra gündüz gözüyle kamp alanını incelemeye başladı. Geniş bir araziydi. Her taraf yemyeşil, uzun ağaçlarla doluydu. Kamp alanının büyük bir kısmı duvarlarla kaplıydı. Giriş kısmındaysa devasa bir kapı bulunuyordu. Yaklaşık kırk küsür kişi vardı. Her gece yarısı sırayla altı kişi nöbet tutardı. Rose, gezindiği sırada kendinden dört yaş büyük bir gençle karşılaştı ve ona şöyle seslendi;

- Merhaba, ben Rose. Buralarda yeniyim.

- Merhaba ben Victor. Aslında buradaki herkes yeni.

- Doğru. Peki senin buradaki görevin nedir?

- Genelde ava çıkanlarla birlikte giderim. Burada sandığın gibi herkesin belli bir görevi yok. Kim o gün neyle uğraşmak isterse onu yapar.

0+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin