Multi: Eylülün giydikleri :)
Eylül okuldan çıkıp, eve gitmeden önce gezmeye karar verir. annesini arayıp söyler ve o da izin verir. Eylülün kafasından o mavi gözlü çocuk çıkmaz.
Eylül: (içinden) acaba ismi ne? kaç yaşında? nerde yaşıyor? çoktan mı burda?
Ali hemen eve gelir ve üstünü değiştirip, telefonunu eline alır. sosyal medyada gezerken, Ecemin ona yazdığını görür. ancak göz devirir ama mesajı açar.
,,nerdesin Ali? özledim seni"
Ali cevap yazar.
,,şimdi geldim eve Ecem. ne istiyorsun?"
,,seni... :)"
Ali görüldü yapar ama cevap vermez.
Ali: ya bi işine ya. yapıştı kaldı.
telefonunun şarjısı bitince, toplamaya koyar kendisi de yatağa uzanıp, Eylülle neler yapacağını düşünür. kendince sırıtır.
Ali: baya eğlenceli olacak 😆
odasına Sultan gelince, doğrulur.
Ali: ne var anne?
Sultan: sen bu gece yine içtin mi?
Ali: ya ben anlamıyorum; sizin nerden haberiniz oluyor?
Sultan: Ali! soruma cevap ver.
Ali: sence nerdeydim anne? yani aklına ilk ne geliyor?
Sultan: yine bardaydın dimi?
Ali: muhteşem! bu zekilikle kime çektiğimi şimdi anladım.
yatağa uzanır. Sultan ise oturur.
Sultan: oğlum bak; baban artık senin hakkında kararlar vermeye başlıyor. ya kötü birşey olursa?
Ali: of anne, ne yapabilir ki o bana? en fazla tokat atar ve evden kovar. buna da ben alıştım.
Sultan: oğul sen niye kendini babanın yanında hep eziyorsun? bir kere ona karşı durup, onun inadına iyi ol. olmaz mı? madem bu kadar inatçısın, bu inadını doğru tarafa yönelt.
Ali: anne lütfen çıkar mısın odamdan? uyumak istiyorum.
Sultan bir süre oğluna bakıp, iç çeker ve çıkar.
Ali: (kısık sesle) inatmış, babammış.. o adam benim babam olmamayı kendisi seçti, ben değil.. 😒
uyur.
Eylül eve gelir ve üstünü değiştirip, aşağı annesinin yanına iner. Türkana yardım eder mutfakta, sonra odasına çıkıp, ödev yapar. müzik dinlerken, babası odasına gelir. kalkmak ister ama Hüseyin eli ile durmasını işaret eder. kendisi de yanına oturur.
Hüseyin: kızım seninle biraz konuşabilir miyiz?
Eylül: tabi baba. ne konuda?
Hüseyin iç çeker ve konuşur.
Hüseyin: bak kızım. şimdi dediklerimi asla unutma. ben sana bunları baban olarak söylüyorum. sen benim biricik kızımsın, gözümün bebeğisin. bugüne kadar ne yaptıysam senin iyiliğin için yaptım. bundan sonra da yapmaya çalışacağım ama biliyorsun, ben artık ihtiyarladım. canımda hâlâ can var ama bileğimde güç yok olmaya başlıyor. bu yaşına kadar seni koruyup kolladım ama artık senin kendi ayaklarının üzerinde durman vakti geldi. çok şükür büyüdün, akıllı, namuslu kız oldun. okuyup doktor olmak istiyorsun. Allah seni bu yolda utandırmasın. hep senin yâr ve yardımcın olsun. ama şunu bil; sen ne kadar zeki isen, o kadar da saf bir kızsın. herşeye çabuk inanıp, herşeyin tam olarak böyle olacağını sanıyorsun. tabiki burda büyük hata yapıyorsun. dünya da bütün insanlar iyi değiller. manyağı var, sapığı var, hastası var. kaç kere haberlerde duymuştuk; birisi tecavüz eder, diğeri satar, keser, öldürür. diyeceğim o ki... (Eylüle bakarak) kendini koru. herkes kendi canının sorumluluğunu kendisi taşır. ve birşey daha. bunu asla unutma; hayat rengârenk değil. hayat sadece iki renk; beyaz ve siyah. bunu asla ama asla unutma. anladın mı kızım? tabiki canımızda güç olana dek seni biz koruyacağız, hep arkanda duracağız. ama gün gelir biz bu hayattan göçüp gideceğiz. o zaman ise sakın kendini kaybedip, ,,ben ne yapacağım şimdi?" deme. anladın mı?
Eylül kafa sallar. belli etmemeye çalışsa da üzülmüştü. babası böyle konularda hiçbir zaman onunla konuşmazdı.
Hüseyin: tamam. ben o zaman çıkıyorum, sen müziğine devam et.
Eylülün alnından öper ve çıkar. Eylül geri uzanır ve şu an babasının ona dediklerini tek tek düşünür.
Selim: Hatice, Ali gelmiyor mu yemeğe?
Hatice: söyledim Selim bey ama hiçbir tepki vermedi. isterseniz bir kez daha söylerim..
Selim: yok yok, gerek yok. nasıl olsa acıkacak ve inecek aşağı. sen gidebilirsin, sağol.
Ali yine odasında şarkı dinliyordu. okuldan gelip uyumuştu ama hiçbir şey yememişti. acıkmıştı da ama babasının aşağıda olduğunu bilip, gitmiyordur. sonunda dayanamayıp aşağı iner ve Sultan ile Selimin yanından geçip, direk mutfağa geçer.
Ali: Hatice, bana yemeğe birşeyler versene.
Hatice: ee isterseniz siz sofraya geçin, ben hemen getiriyorum.
Ali: yok, sen bana ver. ben odamda yiyeceğim.
Hatice: peki.
Hatice ona tepside yemek verir ve Ali yukarı çıkar. annesi ile babasının yanından geçerken, Selim ona ters ters bakar.
Sultan: oğlum niye gelip bizle yemiyorsun?
Ali: istemiyorum anne. odamda yiyeceğim.
arkasını dönüp tam giderken..
Selim: gel burda otur.
Ali bıkmış bir yüz ifade ile döner.
Ali: istemiyorum dedim ya. zorla mı?
Selim: gerekirse zorla. otur şuraya.
Ali: oturmayacağım.
Selim: (sinirlice) sana otur dedim 😡
Ali: bende oturmayacağım dedim. rahat bırakın beni.
Selim: niye? sen bu evin yaşayanı değil misin?
Ali iç çeker.
Ali: onu sana sormak lazım. burası benim evim mi?
Ali Selime acı ile bakıp, yukarı çıkar. yemeğini yer sonra da telefonla uğraşır. herkes uyuyup, geç olunca da her zamanki gibi bara gider.
Ertesi Gün.
herkes kantindeydi.
Serkan: ee Ali? planı ne zaman gerçekleştirmeyi düşünüyorsun?
pis pis gülerken, Ali de sırıtır. saatine bakar.
Ali: hemen şimdi abi.
ders vakti gelince, herkes dağılır. Eylül yine oturup, Aliyi düşünürken, birisinin onun omuzuna dokunmasıyla irkilir.
Ali: oturabilir miyim?
Eylül ona heyecanla bakarken, eli ayağı birbirine karışır.
Eylül: (hızlı nefes alıp vererek) ee.. şey.. t.. tabi.. o... otur...
Ali oturur, Eylül ise ona kendisinin anlamayıp nerden geldikleri umut dolu gözlerle bakar.
Eylül: (içinden) Eylül n'oluyo sana kızım? çocuk sadece oturmak istedi, sen burda kalp krizi geçireceksin. sakin.. sakin..
Ali: sen daha dün geldin, tanışamadık. Ali ben.
el uzatınca, Eylül bir onun eline, bir gözlerinin içine bakar. bir süre öyle kaldıktan sonra, kendine gelip Alinin elini sıkar.
Eylül: E.. Eylül.. memnun oldum...
Ali: bende. ee? akşam partiye geliyor musun?
Eylül: EVET!!!!!
bunu o kadar yüksek sesle söylemişti ki, tüm fakülte ona bakar. Ali ise gülmemek için dişlerini sıkar. Eylül etrafına bakıp, birçok çift göz görür ve başını eğer. Ali onun zor durumda olduğunu anlayıp, hemen söze atılır.
Ali: şey arkadaşlar pardon! sınav yüzünden kız biraz heyecanlı da, bi anda, öyle.. çok pardon.
herkes kendi işine dönerken, Ali bakışlarını Eylüle çevirir.
Eylül: şey.. teşekkür ederim...
Ali: neden öyle bağırdın bi anda?
Eylül: b.. ben... ben...
Ali: (gülerek) tamam tamam, anlatmana gerek yok. geliyorsun.
Eylül: hıhı... gelirim.. nerde?
Ali: ben sana sonra söylerim.
Ali kalkıp gidince, Eylül hem sevinir, hemde üzülür. seviniş akşam onun yanında olacağı içindi, üzüntü ise Alinin kalkıp gitmesi. gülümseyerek ve hayal kurmuşçasına onun arkasından bakarak, birden jeton düşer.
Eylül: (şaşkın suratla) a.. aaa.. ay ben şimdi resmen sormadan bilmeden partiye geleceğimi söyledim 🤭 çocuğun huyunu suyunu bilmiyorum, bırak huyundan suyundan, adını bile bilmezken, resmen onun partisine gideceğim. 😧😧 yuh Eylül ya, gerçekten yuh sana.
Ali arkadaşlarının yanına gelir sırıtarak. herkes ona şaşkınca bakar.
Serkan: ne var lan, ne sırıtıyorsun?
Ali: (pis gülerek) anahtarı isterim.
Mert: ne anahtarı be?
Ali: iddia bende.
Tuna: lan olm n'aptın? açık açık konuşsana.
Ali: ya işte gittim yanına, oturdum, sordum akşamki partiye gelecek mi diye..
Güney: akşam parti mi var lan? bizim niye haberimiz yok?
Ali: lan biz susun da anlatayım. parti planın bir kısmı. orda olacaklardan tüm bu iddianın sonucu çıkacak.
Serkan: ne yapacaksın?
Ali: (havalı) e orası da bende.
Mert: ben anlamadım; bizde geliyor muyuz oraya?
Ali: lan hayır. siz gidin kendi yârlarınıza.
kahkaha atarken, diğerleri göz devirir. Eylül kantine inip, erkeklerin oturdukları masayı bulup, oraya gider.
Eylül: (çekinerek) ş.. şey... ben gelemeyeceğim partiye.
Ali ona şaşkın yüz ifade ile bakarken, diğerleri sırıtırlar.
Ali: neden?
Eylül: istemiyorum. işim var.
Ali: niye o zaman fakülte de geleceğini söyledin?
Eylül: vazgeçtim. gelmiyorum.
Eylül ordan ayrıldığında, Ali hariç erkekler kahkaha atarlar. Ali onlara bakar.
Serkan: (gülerek) valla kardeşim.. 🤣🤣 bence anahtar henüz bende kalmalı 🤣🤣🤣🤣🤣🤣🤣
Ali göz devirip, Eylülün arkasından gider. Eylül kadınlar tuvaletine girerken, kapı da bekler. Eylül çıkar çıkmaz onu sıkıştırıp, boş bir sınıfa sokar.
Eylül: napıyorsun ya?!
Ali: hani gelecektin? noldu birden bire?
Eylül: dedim ya işim var.
Ali: o işini iptal etsen?
Eylül: ya sen niye bu kadar çok istiyorsun benim gelmemi?
Ali: orasını boşver. geliyor musun?
Eylül: ya ben niye tanımadığım adamın partisine gideyim ki? seni tanıyalı iki gün oldu. onunda birisinde sadece tanıştık.
Ali: sen akşam gel, ben sana kendimi tanıtırım.
Eylül: ya gelmiyorum dedim ya? zorla mı ya Allah Allah!
Ali: tamam, nasıl istersen. ama ben yine de adresi sınıfın grubuna atacağım. gelirsen sevinirim.
tam kapıdan çıkacakken, arkasını dönüp sırıtır.
Ali: (sırıtarak) bu arada; ben Ali.
çıkar, Eylül sınıfa kalıp, istemsizce gülümser.
Eylül: (gülümseyerek) ,,gelirsen sevinirim" dedi 😃 demek ki benim gelmemi çok istiyor. neden acaba? ya ben çocuğu kıramıyorum ya?
biraz düşünür.
Eylül: hoşlanıyor muyum acaba? yok ya... hoşlanmıyorum herhalde... of!
sınıftan çıkıp, kızların yanına gelir. Aliyi de erkeklerin yanında oturmuş görünce, gülümser. Ali de öyle. Serkan bir Aliye, bir Eylüle bakar.
Serkan: şşt!
Ali ona bakar.
Serkan: n'aptın lan?
Ali: hiç. yani yaptım tabiki birşeyler ama ufacık. siz merak etmeyin; durumumuz aynı beyler.
Eylül kızların yanına oturur. ağzı kulaklarındaydı. bunu gören Kader, ona anlamsızca bakar.
Kader: Eylül noldu? ağzın kulaklarında.
Eylül: (gülümseyerek) yok birşey.
Meral: canısı eğer birşey olmasaydıysa, o zaman gülümsemezdin dimi?
Songül: ulan sizde yapıştınız kaldınız ha. kız eğer gülümsüyorsa, illa ki birşey mi olmalı?
Meral: (gülerek) yani, anlayalım Eylülcüm.
Cemre: Meral bir rahat bıraksana kızı. Allah Allah.
Songül: kızlar siz bir ara bizi yalnız bırakın da, ben bu Merali bi döveyim.
Meral göz devirir.
dersler bitince, kızlar birlikte kafeye giderler, birşeyler içip sohbet ederler. erkekler de birlikteydiler.
Güney: (pis pis gülerek) ee millet siz seçtiniz mi avınızı?
Mert: valla sizi bilmem, ben kararımı verdim.
Tuna: kim?
Mert: hani şu dümdüz saçlı, tatlı, süslü püslü olan var ya?
Güney: Meral mi?
Mert: sen nerden biliyorsun onun adını?
Güney: kız konservatuar okuyor, benim kanka da onunla aynı fakülte de. bir ara anlatmıştı. ee?
Mert: valla ben onu seçiyorum. siz Tuna bey?
Tuna: nasıl Lenin demişti? ,,çalışmak, okumak ve tekrar çalışmak"
Ali: neye getiriyorsun sen şimdi bunu?
Tuna: benimki o zeki olan. Kader.
Serkan: lan kızın ismini nerden öğrendin?
Tuna: sınavların sonuçlarına bakarken, gözüm hukuk okuyan fakültenin sonuç listesine kaydı ve isminin Kader olduğunu öğrendim.
Mert: peki onun olduğunu nerden biliyorsun?
Tuna: çünkü o da gelip kendi ismine bakınca, gördüm.
Serkan: heyt be! çocuk zekilikte zirve yapıyor anasını satıyım.
Ali: siz hele benim zeki planımı bilmiyorsunuz.
Mert: valla hiç şaşırmayacağım çünkü aramızda en akıllısı sensin.
Güney: biz değil miyiz lan?
herkes kahkaha atarlar.
Güney: planın ne?
Ali sinsice bakar.
Ali: sen önce kendi kızını söyle de, benim planımı boşver.
Güney: kıvırcık saçlı, atarlı Songül Celen.
Tuna: yuh! kızın soyadını bile biliyor. Ali anlatsana, çatlayacak şimdi bir yerim.
Ali: gelin hele benimle.
hepsi Alilere doğru yol alırlar.
Eylül eve neşe ile gelir ve kapıyı çalıp, annesi açınca girer. Türkan Eylülün sırıtışını görünce, gülümser.
Türkan: kız noldu? öyle gülüyorsun ki, sanki mezun oldun.
Eylül: anne benim sana birşey anlatmam lazım.
Türkan: (telaşlı bir şekilde) korkutma beni kızım. kötü birşey mi?
Eylül: yok yok, aksine çok iyi birşey. yani ben iyi olduğunu sanıyorum.
Türkan: ee gel anlat bakalım. merak ettim şimdi.
Eylül: tamam ama önce üstümü değiştireyim.
Türkan: aç mısın?
Eylül: yok. biz kızlarla birşeyler atıştırdık okuldan sonra. ama bi bardak çay alırım.
Türkan: tamam.
erkekler Aliye gelirler. direk onun odasına çıkarlar. Sultan kapı sesini duyunca, Hatice'nin açtığını anlar.
Sultan: Hatice kim geldi?
Hatice: Ali bey ve diğer çocuklar geldiler efendim.
Sultan: tamam, sağol.
odada Ali birçok farklı farklı telefon çıkarır ve hepsini açar.
Mert: oha lan. bunlar nerden çıktı? çaldın mı?
Ali: lan ne çalması? canımın katili miyim ben? hepsi benim, babamın ve annemin eski telefonları. kurtamaya atmak istiyorduk ama ben sakladım. böyle işler için işte.
Tuna: ee şimdi ne yapacaksın onlarla?
Ali: Eylüle konumu sınıfın grubuna atacağımı söyledim. ama eğer oraya atarsam, herkes gerçekten parti sanıp, gelecekler. Eylül yeni olduğu için orda yok ama ben şimdi anlatamam millete durumu. bu yüzden...
telefonları açıp, bir sosyal medyadan bir grup açar ve farklı farklı isimlerle oraya katılır. bir telefondan bir isim olabilir. 7-8 insan katıp, erkeklerde katılırlar. konumu atar. Eylülü de davet eder.
Eylül çayını içerken, telefonuna gelen bildirimle, açıp bakar. grupta bir sürü insan olduğunu görür.
Eylül: kalabalık olacak baya.
Türkan: efendim?
Eylül: he? yok, yok birşey.
Ali mesaj yazar.
,,akşam parti var. içki, eğlence falan benden. hepinizin gelmenizi istiyorum"
diğer telefondan cevap yazar. güya başka insan yazıyor gibi. kız adından yazar.
,,tamam Aliş, geleceğim"
,,maviş, eğleniriz dimi?"
Eylül bunları okurken, sinirlenir.
Eylül: (kısık sesle) maviş ne be? mavişin batsın. birde şuna bak... Aliş mişmiş.. ben sana o Alişi... neyse..
Türkan: kızım sen iyi misin? kendi kendine konuşuyorsun.
Eylül cevap vermez. tüm dikkati ile mesajları okur.
,,tamam, ben geleceğim"
,,eğleniriz 😈"
,,öpüyorum 😘😘😘😍😍😍"
Eylül: (kısık sesle) öpücüğün batsın 😡
telefonu kapatıp, hâlâ sinirli bir şekilde çayını içer. Türkan ona anlamsızca bakar. Eylül annesinin bakışlarını üzerinde hisseder. artık herşeyi anlatmak zamanı geldi.
Ali: evet beyler, parti için misafirler hazır.
Serkan: şimdi benim anladığım kadarıyla sen birçok insanın adından yazdın. güya çok kalabalık olacaksınız ama aslında sadece ikiniz olacaksınız, dimi?
Ali: evet.
Mert: lan oğlum var ya sende az değilsin haa.
kahkaha atarken, Eylül derin nefes alıp, anlatmaya başlar.
Eylül: anne bak; benim fakültemde bir çocuk var. mavi gözlü, sarışın. ismi Ali. bugün tanıştık ama ben şey... ben...
Türkan: sen ne?
Eylül: ben galiba ondan hoşlanıyorum.. yani nasıl oldu ve oldu mu bilmiyorum ama işte.. ne bileyim böyle bi garip hissediyorum kendimi. onu görünce heyecanlanıyorum, kalbim pır pır atıyor, dilim tutuluyor. hemen elim ayağım birbirine karışıyor. sence bu nasıl birşey? yani... aşk mı bu?
Türkan düşünüpçesine başını eğer. aslında bu iş onun hiç hoşuna gitmemişti.
Türkan: yani kızım ben bilmiyorum ki.. o çocuğun nasıl birisi olduğunu bilmiyoruz, bırak bizi sen bilmiyorsun. biliyorsun; ben sen en iyilerine layıksın ve biz sana böyle konularda karşı gitmeyiz ama senin güvenliğin herşeyden daha önemli.
Eylül üzülür ve başını eğer. Türkan bunu fark edip, elini onun dizinin üzerine koyar.
Türkan: sen önce bi bu çocuğun huyunu suyunu öğren, eğer aklına batarsa, gelirsiniz tanışırız.
gülümser, Eylül de buna hayli sevinir. kalkıp annesine sarılır.
Eylül: teşekkür ederim annem ☺️
birden birşey aklına düşmüşçesine annesinden ayrılıp, korku ile bakar.
Eylül: ya babam? o öğrenirse ne yapacağız?
Türkan: biz şu anlık ondan bunu saklarız. sen merak etme. babanın hiçbir şeyden haberi olmayacak.
Eylül gülümseyip tekrar sarılır annesine ve oturup, biraz konuşurlar.
kızlar Songüle gelirler ders çalışmak için. Fatma, Songülün annesi, kızları rahatsız etmesin diye kendi odasına geçmişti. kızlar ders çalışırken, Cemre biraz rahatsızdı sanki. Kader bunu görür ve merak edip sorar.
Kader: Cemre senin neyin var? kendini kötü falan mı hissediyorsun?
Cemre: ya ben bu Alileri düşünüyorum. onlar nasıl geldiler ki buraya? neden yani?
Meral: valla çok güzel soru canısı ama maalesef bizde onun cevabı yok.
Kader: ya bunlar yine birşey yapmazlar dimi?
Songül: yapsalar döveriz anasını satıyım.
Meral: canısılar siz onu bunu bırakın da, bu Eylülün hâli sizce garip değil miydi?
Cemre: neresi garipti?
Meral: yani ağzı kulaklarında, geldi, oturdu. ha birde ondan önce erkeklerin olduğu masanın yanına gidip, Aliye birşey söylemişti. sonra Ali bi hışımla onun arkasından gitti. bence bunlar oluyorlar.
Songül: ne oluyorlar?
Meral: canısı işte baya baya sevgililer.
Cemre: yuh artık Meral ya. Eylülün onlarla be işi olabilir? sonuçta onların nasıl birisi olduğunu biliyor....
Meral kaş göz yapar.
Cemre: hih! biz Eylüle anlatmadık onları.
Songül: yav sizde amma panik yaptınız anasını satıyım. bu Çinliler telefon diye birşey icat ettiler dimi? arayın söyleyin.
Kader: telefonda konuşulacak konu değil bu. Cemre ara, söyle okulun arkasındaki parka gelsin.
Cemre: tamam.
Cemre arar.
,,aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor..."
Cemre: kapalı.
Meral: kahretsin ya. ne yapacağız biz?
Songül: yürüyün Eylüllere gidiyoruz.
kızlar kalkıp Eylülün evine yolu tutarken, Eylül evden çıkıp, mağazaya gitmişti elbise almak için. birkaçını gezip, istediğini bulmayınca, sonunda vitrinde istediğinde bin kat güzelini bulur.
Eylül: çok güzel 😍
elbiseyi giyir ve üstüne oturur. alır ve ayakkabı almak için diğer mağazalara bakar.
kızlar Eylüllere gelip, onun evde olmadığını öğrendiklerinde, tekrar ararlar ama Eylül, onu kimse rahatsız etmesin diye telefonu kapatmıştı. kızlar perişan halde geri dönerler.
Eylül ayakkabı seçip, kuaföre gider ve akşama hazırlanmak için eve gider. güzel duş falan alır ve saat 16:30 gibi başlar giymeye. makyajı açık tonlarda yapar. saçlarını düzeltip, aldığı çiçek ile tokayı takar. elbiseyi giyer ve ayakkabılarını giydikten sonra, telefona bakar. kızlardan bir sürü arama vardı. önemli birşey olduğunu düşünüp, Cemreyi arar.
Cemre: kızlar Eylül arıyor.
~konuşma ~
Cemre: alo Eylül nerdesin?
Eylül: Cemre özür dilerim. bu akşam bir arkadaşımın partisine gideceğim bu yüzden de telefonu kapatmıştım. alışveriş yapıyordum. siz niye aradınız?
Cemre: Eylül bizim seninle konuşacak bir konumuz var. sen şimdi gelebilir misin okulun arkasındaki parka?
Eylül: şey ben hazır olduğum için gelemem. isterseniz siz gelin buraya.
Eylülün telefonuna bildirim gelir. Ali mesaj yazmıştı ki partinin saati değişiyor, saat 18:00 herkes orda olsun diye.
Eylül: ee şey.. parti saati değişti, şimdi çıkmam lazım. sonra konuşsak?
Cemre: Eylül sen kimin partisine gidiyorsun?
Eylül: bir arkadaşımın. neyse Cemre kapatmam lazım. daha taksi çağıracağım. sonra konuşuruz. bay.
Cemre konuşmadan Eylül telefonu kapatır.
~konuşma biter ~
Songül: noldu?
Cemre: arkadaşının partisi varmış oraya gidiyormuş. telefonu da alışveriş yaptığı için kapatmıştı.
Kader: tamam o zaman sonra konuşuruz onunla. benim dersim bitti. sizinki?
Meral: valla benimki de bitti de, bende bittim.
Songül: ne yaptın ki lan? hiçbir şey. konservatuar okuyan insan hiçbir şey yazmıyor bizim gibi.
Meral göz devirir. kızlar yavaş yavaş evlerine giderler.
Eylül Alinin attığı adrese gelir ve karşısında büyük restoran görür. şaşırsa da çok anlam vermez ve çıkar. kapıyı açıp içeri girdiğinde, hiç kimse yoktu. Ali diğer odada telefonla konuşuyordu.
Ali: evet Tuna, eski restorandayım.... ne yapacağımı sen boşver, orası bende. sen Serkana söyle ki, anahtarı hazırlasın. ben kazanıyorum.... sensin lan zevzek..
kapı sesini duyunca, Eylülün geldiğini anlar.
Ali: tamam ben kapatıyorum, Eylül geldi... tamam tamam sonra...
kapatıp, eline şarabı alır ve çıkar. Eylül onu görünce gülümser.
Ali: (gülümseyerek) hoşgeldin.
Eylülün yanına gelip, yanağından öpünce, Eylülün gözleri parlar.
Ali: ne içersin?
Eylül: Ali burası niye bomboş? kimse gelmedi mi?
Ali: trafiğe takıldılar, sonra geleceklermiş. valla biz onlar gelene kadar eğleniriz.
sırıtırken, Eylül etrafına bakar. Ali şarabından bir yudum alır.
Ali: mmm.. beğendin mi burayı? özel olarak hazırlattırdım.
Eylül: çok güzel bi yer. şey.. ee Ali..
Ali: hı
Eylül: annem.. seninle tanışmak istiyor.
Ali şaşırır.
Ali: neden?
Eylül: çünkü ben ona seni anlattım da, biraz..
Ali: neyimi anlattın?
Eylül: şeyini... s... işte... senden...
Ali anlamsızca ona bakar.
Eylül: senden.... senden..
Ali: yav benden he, anladık, benden. benden ne?
Eylül Aliye doğru yürür. Ali hayli şaşırır.
Eylül: senden.. hoş...
Alinin telefonu çalınca, açar. Eylül üzülür çünkü söylemek istiyordu. açılmak istiyordu.
Ali: tamam baba, ben seni sonra ararım. şimdi işim var.
kapatır.
Ali: ee ne diyordun?
Eylül: senden hoşl...
Ali: neyse sonra söylersin. gel ben sana şarap vereyim.
Eylül: yok, ben içmeyeceğim.
Ali: aa içkisiz eğlence mi olur? al.
bardağı uzatır. Eylül bi bardağa, bi Aliye bakar.
Ali: yav merak etme, bi bardaktan hiçbir şey olmaz. hadi iç.
Eylül biraz daha öyle durduktan sonra alır ve bir yudum içer. hoşuna gitmez. yüzünü büzünce, Ali alttan alttan gülüyordu.
Eylül: (yüzünü büzerek) off.. bu ne ya? 🤢
Ali: şarap. güzel dimi? İtalya'dan özel olarak getiriyor babam bunları. 1881 yılın şarabı o. müthiş.
Eylül: ben daha fazla istemiyorum.
Ali: iyi, sen bilirsin. gel otur bakalım. anlat.
Ali deriden olan kanepeye yayılır. kanepe biraz aşağıda gibiydi, bu yüzden aşağıdan yukarıya süzer Eylülü. giydikleri onun baya hoşuna gider. Eylül de çekinerek oturur yanına.
Eylül: neyi anlatmamı istiyorsun?
Ali: kendini. nerden geliyorsun, nerde yaşıyorsun, kimlerin var.
şarabı içerken, Eylül ona ters ters bakar. onun şarap içmesi hoşuna hiç gitmez.
Eylül: İzmir'de doğdum ben. buraya ben 10. yaşındayken taşınmıştık. annem ve babamla yaşıyorum, ******* Mahallesinde. (yazar: Türkiye de mahallerin adlarını bilmediğim için böyle yazıyorum. 🤣)
Ali: mahalle de mi? sen zengin değil misin?
Eylül: yo, yani paramız var tabiki de, ulta zengin değiliz. bir dakika ya; sen niye soruyorsun ki bunu?
Ali: hiç, sadece merak ettim. demek fakirsiniz?
Eylül buna kızar.
Eylül: fakir değiliz ama zengin de değiliz 😡
Ali: tamam canım, niye kızıyorsun?
Eylül: çünkü genelde böyle sorular sormuyorlar Ali.
Ali: ok, sormam. benim hakkımda birşeyler öğrenmek istemiyor musun?
Eylül: istiyorum. seni daha yakından tanımak istiyorum.
Eylül bunu söylediğine şaşırır, Ali ise durumu anlayıp, sırıtır. şarabı içer.
Ali: şimdi şöyle. ismim Ali, soyadım Göktürk. burda doğdum ve büyüdüm. biz zenginiz. yani para konusunda problemimiz yok. ben en çok eğlenmeyi seviyorum. nasıl tip olursa olsun, eğlence olsun. dört arkadaşım ama küçüklüğünden beri tanışıyoruz bu yüzden kardeş gibiyiz. onlarla çok güzel vakit geçiriyorum. ailemi hiç sevmem, çünkü onlar beni sevmiyorlar. yani annem seviyor ama babamla aramız pek iyi değil. bu kadar.
Eylül: Ali sen niye beni buraya çağırdın?
Ali: nasıl niye? güzel vakit geçiririz diye.
güler.
Eylül: aslında benim sana birşey söylemem gerek..
Ali: yav bebeğim sonra söylersin. madem içki içemeyeceksin, o zaman ben sana portakal suyu vereyim.
Eylül: olur. :)
Ali portakal suyunu bardağa döker ve gizlice içine hap atar. Eylüle verir ve Eylül içer. Ali sırıtır.
Eylül: ne sırıtıyorsun?
Ali: öylesine.
Eylül sonuna kadar içer suyu ve bardağı Aliye verir. Ali hayli şaşırmıştı ama çabuk toplamıştı kendini. bardağı yerine koyarken, sessizce konuşur.
Ali: (kısık sesle) işin bu kadar hızlı gideceğini sanmıyordum ama neyse.
biraz daha öyle konuştuktan sonra, Eylülün başı ağrımaya başlamıştı. elini başına götürüp, gözlerini kapatır.
Ali: noldu? bembeyaz oldun.
Eylül: başım ağrıyor.
Ali: yorgunluktandır.
Eylül: ben... eve gitsem iyi olur.
tam kalkacakken, Ali kolundan tutar.
Ali: dur güzelim daha, nereye?
kalkıp hemen Eylülün dudaklarına yapışır. Eylül gülümser ve karşılık verir. Ali alıp Eylülü kucağına alır, Eylül ise hapın etkisi ile uyur. Ali Eylülü arabanın arka koltuğuna yatırıp, direksiyonun önüne geçer.
Ali: işte şimdi yandın köylü kızı.
pis pis güler ve arabayı çalıştırıp, şehir dışına, orman yoluna çıkar.
Eylülün hayatındaki o parlak güneş artık sönmüştü. hayat onu büyük bir çukurun içine sokmuştu. çıkmamak üzere.