4.Bölüm

119 17 17
                                    

İyi okumalar.. 📖

Günün sözü:
"Normaller sever, anormaller aşık olur."

Dün karşılaştığım ve rüyalarıma kadar giren Buğra Çınar'ın gözlerini tanıyabilmiştim.
"Gözler kalbin aynasıdır derler peki ben neden onun gözlerinde hiçbir şey göremiyorum."

Gözlerim hala Buğra'daydı. Buğra'nın gözleri de bendeydi. Ders zilinin çalmasıyla gözlerimi Buğra'nın gözlerinden ayırdım. Burçak'a dönerek koluna girdim. İkimizde hızlı hareketlerle merdivenlerden çıkarak sınıfa girdik ve yerlerimize oturduk. Diğer öğrencilerde gelmiş, herkes sırasını oturmuştu. Fazla geçmeden de kilolu,orta yaşlarda, sarı saçlı bir kız öğretmen de gelerek :"Günaydın çocuklar" diyerek öğretmenler masasına ilerledi ve sandalyesini çekip oturdu. Öğretmen sınıf defterini doldurup arkasına yaslandı. Konuşmaya başladı :
-Ben Ayşe Yıldırım bu yıl edebiyat derslerini beraber işleyeceğiz. Okulun ikinci günü olduğu için hemen ders işlemek istemiyorum. Ama bu boş oturacağımız anlamına da gelmiyor. Aranızdan birkaç öğrenci seçip konu belirleyeceğim. Seçmiş olduğum öğrenciler de konu ile ilgili bir konuşma yapacaklar.
Konuşmanın bitmesiyle sınıfta bir oflama sesi tek oflamayan ben ve Burçak. Adının Ayşe olduğunu öğrendiğim hocamızın gözleri bize döndü. Bana bakarak:
-İlk senden başlayalım.
Ayağa kalktım ve tahtanın önünde durdum ve ardından kapı çaldı. İçeriye kantinde görmüş olduğumuz üç silahşörler girdi.
Ben yerdeki fayanslara bakarken Buğra'nın sesi ile gözlerimi ona çevirdim.
-Pardon hocam. Müdüre Hanımın odasındaydık.
Hoca:
Tamam, geçin yerlerinize
Buğra arkadaşlarıyla birlikte yerine geçerken Ayşe hoca bana döndü:
-İlk baş da kendini tanır mısın canım?
-Ecem Altus.
-Peki Ecem senden konuşma yapmanı istediğim konu "ölüm" içinden geldiği gibi konuşmanı istiyorum. Ne kadar konuşacağını da sana bırakıyorum. Kendini ne zaman hazır hissedersen başlayabilirsin.
Ayşe Hoca konuşmasını bitirince sadece tamam anlamında kafamı sallayabilim. Gerçekten tam da bana verilecek bir konu. Derin bir nefes aldım. Burçak'a baktım. Burçak ağzını oynatarak "yapabilirsin" dedi. Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu.
Ardından aklımdan geçen cümleleri toplayarak benim için zor olacak bir konuşmaya başladım:

-İlk zamanlar ölüm kelimesini duyduğum zaman korkardım. Çünkü sevdiklerimin beni unutacağını düşünürdüm. Herkesin benim için ağlayacak olduğunu düşünmek ürkütücüydü . Gidip bir daha gelmemek, özlediğin halde görememek. Sen ölüyorsun acısını sevdiklerin çekiyor. Senden sonra hiçbir şey aynısı gibi kalmıyor. Çünkü sen eksiksin.
Bu düşüncelerimin hepsi üç ay önceydi. Haziranın yirmisi. Belki de unutamayacağım bir gün. Saat 19.00 civarlarıydı. Annemin telefonu çalmıştı. Babam arıyordu. Annem telefonu açtı. Bir süre hiçbir şey söylemedi. Karşı tarafın konuşmasını dinledi. En sonunda geliyorum diyerek telefonu kapattı. Bize babamın arabasının bozulduğunu babamı getireceğini söyledi. Kaç saat oldu ne gelen var ne arayan. En sonunda biz annemi aradık. Annem bir süre konuşmadı. Sonra bir hıçkırık sesi. Ardından o sözler:"Babanızı kaybettik." derin bir sessizlik sonra o anın şokuyla ne Burçak bir şey dedi ne ben. Olayı idrak etmemiz akrabalarımızın, komşularımızın yani kısaca herkesin bizim eve doluşmasıyla anlayabilmiştik.O gün herkes olayın şokunda olduğu için sessizti. Yarın oldu. Babam morgtan çıkarıldı. Herkesin babamı son görüşüydü . Ama o an ben korkaklık yaparak elime bir daha gelmeyecek şansıda değerlendiremedim ve ölenlere kucak açan,ev sahipliği yapan toprak babama da ev sahipliği yaptı.Bir ay boyunca babamın yokluğunu aramadık. Ev kalabalık olduğu için. Sonra herkes gitti ve özlem,acı,pişmanlık hepsi gün yüzüne çıktı.
Babam vefat ettikten sonra toparlanamam sandım. Ama acıyı veren Allah sabrı da veriyormuş. Her şeye baştan başladık ailece. Ölüm artık beni korkutmadı. Çünkü işin içinde babam varsa beni koruyacağını biliyordum.
Ölen insanlar unutulmuyor aksine yaşayanlardan daha çok hatırlanıyorlar. Kalpleri bizdeyken onları unutmak kolay olmuyor
Burçak'a baktığımda gözleri dolmuştu, bazı öğrencilerin de gözleri kızarmıştı. Kafamı Buğragilin oturduğu sıraya çevirdim. Buğra kafasını sıraya gömmüştü,mavi gözlü olan çocuk bana baktı ve tebessüm etti, sınıfta bize yardım eden çocuk ise Burçak'a doğru bakıyordu.
Ben de konuşmayı bitirmek için nefes aldım :
-Dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Ayşe Hoca ayağa kalktı ve bana sarıldı. Geri çekildi.
-Asıl ben teşekkür ederim bu kadar güçlü bir kız olduğun için. Teneffüs zili çalana kadar serbestsiniz.
Ben de Ayşe Hocaya tebessüm edip yerime oturdum. Burçak bana sıkıca sarıldı. Omzumun ıslandığını hissetmemle Burçak'ın ağladığını anladım. Ben de ona sıkıca sarıldım. Biraz öyle kaldık. Sonra ben kendimi topladım gülerek:
-Bir daha bu kot tulumumu giymeyeceğim. Hep sümük oldu.
Burçak dediğime güldü ve elinin tersiyle yanaklarındaki göz yaşlarını sildi. Sonra sahte bir kızgınlıkla:
-Ne yaparsın kardeş kardeşe çekermiş.
Ben bu dediğine sesli bir kahkaha atarken Burçak da gülüyordu.
Kulaklarıma teneffüs zili duyulunca hemen ayağa kalktım. Burçak'ı da kaldırarak çantamdan kantinden aldığım çikolataları çıkardım. Birini Burçak'a verip diğerini kendim aldım. Tam açıp yiyecekken Buğra'nın arkadaşları geldi. Ben anlamsız gözlerle ikisine bakarken mavi gözlü çocuk elini uzatarak:
-Tanışamadık Anıl ben
Ben de gülümseyerek:
-Ecem dedim. Anıl Burçak'a da elini uzatıp tanışırken sınıfta bize yardım eden elini uzatmadan :
-Savaş dedi.
Tanışma faslı bitmişti. Anıl sıcakkanlı bir iken Savaş buz dağı gibiydi. Anıl ile iyi anlaşmıştık. Anıl bizim sıranın üstüne oturdu. Burçak'ın elindeki çikolatayı hızlıca kaptı. Gülerek :
-Bana ikram edicektin herhalde. Gerek yoktu aslında ama yine de sağol.
Burçak gözlerini büyüttü. Ben ise gülüyordum. Savaş da sırıtıyordu. Anlaşılan hoşuna gitmişti.
Ben hala gülerken zorla konuştum:
-Şansına küs Burçak
Burçak dudaklarını büzdü.
-Yemeyenin malını gerçekten yiyorlarmış.
Burçak'ın dediğine herkes gülerken yanımıza Buğra geldi. Buğra Savaş'ın kulağına bir şeyler mırıldanırken Savaş'ın yüz hatlarından bazı şeylerin yolunda gitmediğini anladım. Buğra sözlerini bitti. Savaş:
-Gitmemiz lazım Anıl. Hemen!
-Okul zamanı nasıl gitmeyi planlıyorsun?
-Kızlar yardım eder belki?
Ben şok, ben iptal,
-Biz mi?
-Evet, çok acil bir durum var. Yardım etmelisiniz. Yoksa okuldan çıkamayız.
Burçak'a baktım o da bana bakıyordu. Burçak:
-Okula yeni geldik. Başımız belaya girsin istemiyorum.
Buğra bana bakarak :
-Her şey karşılıklı. Dün ben sana yardım ettim. Bugün de siz bize yardım edeceksiniz.
Ve gözler bana döner.
Burçak kaşlarını çatmış bir şekilde açıklama bekliyordu. Anıl ve Savaş ise ben ve Buğra arasında mekik dokuyordu. Küçük bir öksürükten sonra konuşmaya başladım:
-Dün okuldan çıkmam için Buğra yardım etmişti.
Burçak kaşlarını iyice çattı:
-Bana ne zaman söylecektin Ecem!?
Buğra araya girerek:
-Kavganızı sonra yapın bize yardım etmelisiniz.
İtiraz kabul etmiyorum ve siz bizimle geliyorsunuz.
-Bu konu kapanmadı. Sonra konuşacağız Ecem!
Ben sadece kafa salladım. Burçak Buğra'ya baktı:
-Ne yapmamız gerekiyor okuldan kaçmanız için?
Buğra elini pantolonunun cebine soktu. Telefonunu çıkardı:
-Haberleşmemiz gerekecek o yüzden telefon numaralarımızı birbirimize vereceğiz.
Burçak kafasını salladı. Buğra'nın telefonunu istedi ve ikimizinde telefon numarasını kaydetti. Buğra da kaydedilen numaraları çaldırdı. Böylece onun da numarasını kaydettik. Anıl ile Savaş da numaralarımızı Buğra'dan aldı. Sonra Savaş bize döndü anlaşılan planı anlatacaktı:
-İlk başta bodrum kata inmeliyiz. Öğrencilerin oraya inmesi yasak ve bugün nöbetçi öğretmen Poyraz Hoca adamın her yerde gözü kulağı var. O yüzden ikinizden biri onu oyalayacak. Biz de o ara bodrum kata ineceğiz. Bodrum kapısı dışardan sürgülü yani birinin dışarı çıkıp kapıyı açması gerek.
-O biri nasıl dışarı çıkacak?
-Bodrum katta bir pencere var. Oradan atlayıp kapıyı açacak.
Burçak söze karıştı:
-Tamam atlar içinizden biri burada bizlik bir mesele yok.
Anıl saçını karıştırdı.
-Pencereden bizim cüssemiz geçmez. Ama siz geçebilirsiniz. O yüzden biriniz hocayı oyalarken biriniz pencereden atlar kapıyı açar biz de çıkarız.
Burçak ile aynı anda ofladık. Sonra birbirimize bakıp güldük.
Burçak:
-O zaman yapalım şunu. Ne siz bize borçlu kalın ne de biz.
Savaş:
-Biz de size meraklı değiliz. Borcunuzu ödersiniz bir daha da karşılaşmayız.
Burçak seslice yutkundu. Böyle bir tepki beklemiyordu. Sonra meydan okurcasına Savaş'a baktı:
-Biz de size meraklı değiliz. Kavga etmeden okuldan çıkaralım sizi.
Ben gergin ortamı dağıtmak için:
-Ben hocayı oyalayamam saçma sapan şeyler söylerim. Burçak sen hocayı hallet ben de pencereden atlayıp çıkmalarına yardım ederim. Böylece borcumuzu ödemiş oluruz.
Burçak kafasını salladı. Biz tam sınıftan çıkacaktık ki Anıl durdurdu.
-İlk başta kulaklık bulalım. Herkesin yoktur bence.
-Benim var, Ecem'inde var.
Buğra :
-Ben kulaklık bulup geliyorum.
-Ben de fazladan var. Bir de onu arama
-İstemez.
Anıl Buğra'ya ters ters bakarken Savaş'ta:
-Oğlum inat etme işte. Zaman kaybetmeyelim.
Ben çantamdan beyaz ve kırmızı kulaklığımı çıkararak beyazı Buğra' ya uzattım. Elimden çekip aldı. Ben ise içimden sabır diliyorum. Herkes telefonlarını çıkarıp kulaklıkları taktılar. Sonra erkekler sağa biz ise sola saptık. Anıl konferans kurdu. Hepimiz artık birbirimizi duyabiliyorduk.
Burçak:
-Poyraz Hoca nerede?
Anıl:
-Aşağı kata inin siz. Zaten nöbetçi öğretmen kartından onun olduğunu anlarsınız.
Biz hızlıca aşağı kata indik. Burçak benden ayrıldı. Sanırım hocayı bulmuştu.
Hocanın yanına varmadan :"Tamam hocayı buldum. Gerisi siz de"
Ben merdivenlerin oradaydım. Erkeklerde yanıma geldi. Bütün gözler Burçak'taydı. Konuşmaları hepimiz duyuyorduk:
-Merhaba hocam
-Merhaba tanıyamadım yeni misin?
-Evet okula yeni transfer olduk. Okulla ilgili fazla bir şey bilmiyorum. Yardımcı olur musunuz?
Ve asıl sohbet başlamıştı. Hepimiz sessiz adımlarla merdivenlerden aşağı indik. Erkekler önden ilerliyordu ben de onları takip ettim. En son hepsi durdu. Anıl bana bakarak yukarıyı işaret etti:
-Geçebilirsin değil mi?
-Sanırım ama boyum oraya yetişmez.
-Omzuma çıkarsın.
Allah'm bela gelmeden şu işi halletmemize yardım et Amin.
Anıl eğildi. Ben şüpheli bir şekilde Anıl'a baktım:
-O kadar hafif değilim.
Anıl güldü. Ben de sağ ayağımı sağ omzuna sol ayağımı sol omzuna attım. Anıl yavaşça ayağa kalktı. Ben gülerek:
-Kaslarım şekil önümden çekil diyorsun şu an. Havanı yesinler.
Buğra dişlerini sıkarak:
-Eğlencenizi bölüyoruz ama artık şu planı yapsak mı?
Anıl Buğra'nın lafı üzerine beni pencerenin önüne getirdi. Pencerenin kulpunu çevirdim. Pencereyi açtım. Duvar kenarına tutunarak sağ ayağımı omzundan çekip mermere koydum.
-Korkuyorum. Hadi düşersem.
-Tutarım ben seni hadi diğer ayağını da mermere koy ve ellerinden destek alarak otur sonrada pencereden aşağı atla.
Anıl'ın söylediklerinin aynısını yaptım ve artık dışardaydım. Hemen kapının sürgüsünü açtım ben içeri girdim, erkekler dışarı çıktı. Kapıyı kapatıp sürgüsünü çektiler. Sonra kulaklıktan Savaş'ın sesi geldi:
-Borcunuzu ödediniz. Sağolun.
Ardından telefon kapandı. Ben de hemen önüme döndüm. Önümüme dönmemle bana bakıp sırıtan bir erkek görmem bir oldu.
Gözünü kırptı:
-Yakalandın.

Bölüm sonu...
Yazdığım en uzun bölümdü. İnşallah beğenirsiniz. Yorumlarınızı ve oylamanızı bekliyorum.
Sevgilerle... 💕

KÜTÜPHANE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin