Sabahın şokunu hala atlatamamıştım. Okuldan eve dönene kadar ağzımın açık kaldığına yemin edebilirdim. Fakat asıl sorun olan bunun beni korkutması. Kendi öğretmenimi öpmüştüm. Kendi yakışıklı öğretmenimi.
Eve gelir gelmez de duşa girmiştim. Kötü travmalara en iyi gelen şey uyku ve duştur. Su sizi rahatlatır. Uyurken de kimseyi özlemezsiniz. Bunlar dünyaya/insanlığa gönderilmiş bir kaç hediye aslında. Biz farkında olamasak da.
Annemin aşağıdan seslenmesiyle merdivenlerden koşarak indim. Bahsettiği misafirlerin gelmesine çok fazla zaman kalmamıştı bu yüzden de benden sofrayı kurmamı istedi.
Bildiğim kadarıyla misafir bir öğretmen ve kardeşiymiş. Yan binaya taşınmışlar ve buraya da yeni gelmişler. Bir de Lucas çıkıyormuş bu öğretmen. Aklımı yitirirdim sanırım.
Tabaklar, kaşık ve çatallar derken sofrayı kurmuştum bile. Annem mutfaktan çıkıp masaya bir göz attı.
Anne: Vay be! 16 yıllık kızımsın, böyle hünerlerin olduğunu şu an öğreniyorum.
Gülümsedim. Abartıyordu zaten. Ben harika yemek yaparım. Evi baştan sona bir güzel temizlerim. Bunları anneme de fazlasıyla göstermiştim ama anneler nasıldır bilirsiniz, yaptığınız iyi şeyleri gözlerine bile soksanız asla ama asla tam olarak memnun olmazlar.
Anne: Gidip giyinmeye ne dersin küçük hanım? İnsanların karşısına böyle mi çıkacaksın?
Ne var halimde?
Üzerime baktım. Pembe kalpli eşofmanlarım bana gayet de yakışıyordu. Annemin kıskançlıkları işte.
Sora: Haklısın. Keşke sabahtan bir abiye satın alsaydım. Çok değerli misafirlerimizin karşısına böyle çıkamam.
Omuzlarımdan yardım alarak beni merdivenlere döndürdü ve kalçama bir şaplak attı.
Anne: Hadi, hadi. Acele et de misafirler gelmeden hazırlan.
Oflaya puflaya yukarı çıktım. Yeni komşularımız olmuşsa bize ne yani? Onlar niye misafirliğe geliyor ki? Biz gidelim. Kim bulmuş bu adeti? Kimin başının altından çıktı?!
Dolabımdan kot pantolonumu ve salaş, baya salaş beyaz tişörtümü çıkarıp giydim. Bu değerli misafirlerimiz için yeterli olmuştu sanırım. Saçlarımı arkadan toplarken aşağıdan gelen kapı sesine odaklandım. Gelmişlerdi sonunda. Annemin aşağıdan seslenmesiyle indim. Karşımda gördüğüm manzara o kadar beklendik bir manzaraydı ki şaşırmak bile istemiyordum. Son 2 gündür tesadüfler hayatıma benden daha çok yerleşmişti.
Gelen Lucas ve kardeşi olduğunu düşündüğüm bir çocuktu. Yüzümü görür görmez gülmeye başlamış ve kimse de bu gülmeye bir anlam verememişti. Ben ise tam da şu an gecenin çabuk bitmesi için dua etmeye başlamıştım bile.
***
Anne: Bu genç beyefendi de kardeşin olmalı.
Çatalındaki lokmayı ağzına atıp Lucas'ın cevap vermesini bekledi.
Lucas: Evet efendim. Bu benim kardeşim Haechan. 2 gün önce geldi. Sizin kızınızla aynı yaşta sanıyorum. Afedersin sen kaç yaşındaydın?
Gözlerimi devirdim. Keşke o gece Juri'yi bıçaklayıp 15 yıl hapis cezası yeseydim. Şu an yaşadığım şeyden pek bi farkı olmazdı zaten. Sadece dünyayı öyle bir pislikten kurtardığım için içim rahat olurdu. Ama şu an yaşadığım rahatsızlığı hiçbir kelimeyle dile getiemiyordum.