٢٠

6.1K 735 57
                                    

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

"Talha."

Yine uzanılmış bir yeşillik, izlenilen uçsuz bucaksız bir gökyüzü. Yan yana iki çocuk.

Erkek olan gözlerini açmadan cevap verdi. "Hmm.."

"Ben büyümek istemiyorum."

"Nereden çıktı şimdi bu?"

"Babam konuşurken duydum. Diyordu ki, 'Büyük olmak, ayrılıklara yaklaşmaktır.'"

"Yanlış söylemiş"

"Nasıl yani?"

"Mesela, ölüm en büyük ayrılıktır. Ama büyümeyi beklemez. Küçükleri de götürebilir."

Küçük çocuk, aslında ölümün en büyük kavuşma olduğunu ve bu sözlerinde ne kadar yanıldığını, ancak seneler sonra anlayacaktı.

"Bazen öyle büyükler gibi konuşuyorsun ki Talha, anlayamıyorum seni. Ama bu garip cümlelerini dinlemeyi çok seviyorum." dedikten sonra tedirginlikle devam etti küçük kız.

"Hem sen, ayrılmazsın değil mi?"

'Beni yalnız bırakmazsın, ölmezsin değil mi?' diye sormaya cesaret edemedi küçük kız.

"Konuşmayalım şimdi bunları. Hem baksana şu buluta! Şekli bir kutuya benziyor."

"Kutu mu?"

"Evet, hem de pandoranın kutusu."

***

Genç kız fakültenin içinde ölü bir beden misali dolanırken, omzuna çarpan sayısız kişiyi umusamıyordu bile. Zihni dağınık, bedeni yıkık ve kelimeleri düzensizdi.

Sebebi netti. Yapmaması gereken bir şeyi yapmış ve sorulmaması gereken soruyu sormuştu ona. Aldığı cevaptan değildi bu, cevabın oluşturduğu yıkıntıdan kaynaklıydı.

'Evet' demişti Talha sorusunun cevabı olarak. 'Her iki sorun için de, evet..'

Adımları kontrolsüzce ilerlerken, yine parmak boğumlarını kanatacak derecede sıkıyor ve bedenini kasıyordu.

Sakın ağlama Nehar! Ağlama!

Lavaboya gidip kendine çeki düzen vermek için yönünü değiştirdiğinde, boş koridorun sonundaki boş amfiden gelen sesle donakaldı. Ve yapmaması gereken bir şeyi daha yaparak, adımlarını oraya doğrulttu. Kendine acı çektirmeyi mi seviyordu yoksa kendini kandırmayı mı, bilmiyordu genç kız.

Sırtını kapının kenarındaki duvara yaslayıp, sınıftan dışarı süzülen o esrarengiz melodiyi dinlemeye başladı. Dinledikçe, sabahtan beri tuttuğu gözyaşlarının artık dayanamayacağını anlayıp, onları özgür bıraktı.

Talha, bilinmeyen kişinin ona attığı mesajla, beklemediği şekilde ansızın mâzinin kör kuyularında bulmuştu kendini. Kalbi sıkışmış, ruhu daralmıştı. Geçmişi zaten unutması mümkün değildi zira seraptan ibaret olan umutlar peşini bırakmıyordu. Bunu önlemek, ruhunu beslemek ve yüreğini ferahlatmak için, boş bir sınıfa geçip Kur'an'ını almıştı eline. O kadar kaptırmıştı ki kendisini, hafif sesli ve makamlı bir şekilde okuduğunu fark etmemişti bile. Ve ağladığını da, fark edemedi. Ve kapının kenarında duvara yaslanmış, onu dinlerken ağlayan birinin varlığını da, fark edemedi.

Genç kız, onun da ağladığını anladığında sırtını duvardan ayırmadan yere çöktü. Kafasını karnına çektiği dizlerine gömüp, dakikalarca ağlayarak dinledi onu. Sesinde kayboldu, gözyaşlarında kurudu, bakmadığı yerde soldu. Ve defalarca geçirdi içinden, 'Neden yaptın bunu bize? Neden yıktın? Neden dağıttın bizi?'

İkisi de aynı acıya, aynı anda ve aynı mekanda ağladıklarını bilmeden, dakikalarca ağladılar.

Genç oğlan sustuğunda, genç kız çöktüğü yerden kalkamayacak kadar bitkindi. Öylece kafası önünde eğikken, çöktüğü yerde kaldı. Onun kendisini bu halde tanımayacağından emindi artık. Tanımazdı, tanıyamazdı ki...

Her hafta değiştirerek farklı renkte lensler takması, beline uzanan siyah saçlarını acımasızca keserek yine her hafta farklı renge boyatması ve yine herkesten uzak, kabuğunda yaşaması.. O kendisini bu şekilde tanıyamazdı. Bakmazdı, görmezdi ve kabullenmezdi..

Düşündüğü gibi de oldu. Talha öylece sınıfın önünden geçip gitti ve kısacık mor saçlarıyla kafasını dizlerine gömen kıza bakmadı bile.

Sarıklı (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin