3.Bölüm

16 7 0
                                    


innemâ eşku ve huzni ilâllah" (Yûsuf,12/86)

: "Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah'a açarım. Dedi.

Sadinin mektubu gelmişti,hızlıca açtı Samira

Selam

"Selâmun aleykum bimâ sabertum fenıme ukbed dâri"

[13/24](Melekler:) Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir! (derler).

Pervane muma şöyle diyordu:" Sevgilim! Ben sana aşıkım, yanarsam yakışır. Ya sen niçin ağlıyor, yanıyorsun? Mum şöyle cevap verdi: " a benim zavallı aşıkım. Ağladığıma, yandığıma sebep şu ki: benim Şirin Balım vardı beni ondan ayırdılar. Şirin'im haksızlıkla elimden alınınca Ferhat gibi tepemden ateş çıkmak zaruridir. Zavallı mum bi taraftan böyle söylüyor bir taraftan sararmış yanağından sel gibi gözyaşı akıtıyordu. Mum tekrar pervaneye döndü ve "a pervane meclisleri aydınlatan ışığıma bakma, sel gibi içime akan ve beni yakan ateşe bak. Senin aşkın kuru davadan ibarettir. Aşk senin işin değildir. sende ne sabır var ne metanet. Sen azıcık bir kıvılcım görsen kaçarsın. Ben ise tamamen yanıncaya kadar dikilip dururum. Aşk ateşi yalnız senin kanadını yakar. Beni gör ki, beni baştan ayağa kadar yakmıştır.

İn san sevdiğini Rabbine emanet edince tekrar görürmüş.Emanteleri zayi etmeyene emanet ol; Çünkü insan sevdiğini Allaha emanet edince bir daha görmeden ölmezmiş.

Hıçkırıklarla bitirdi mektubunu aslında o da anlamıştı;insan en sevdiğiyle sınanırdı. Yakub'un Yusuf'la, İbrahim'in İshak'la, Kabil'in Habil'le sınandığı gibi, İnsan; daima en sevdiği ile sınanır...

Dua'mdaki gözyaşım kadar edepliydi içime düşen Aşk.."dedi.

) "Sevdiğim, çaresizliğimden gayrı hiçbir kabahatim yok benim..

Bu ayrılık başka o da anlamıştı.

Bağdat kışın en soğuk günlerini yaşıyordu.Samira,içinde ki kıyamet ile dört mevsimi geçindiyordu.Umut ekmişti nadasa bıraktı tarlalara.Arafta durur gibi durdu günlerce;gönlü muallak denizinde çamura bulanmış ,içindeki İlahi aşk yeni bir serzeniş bekliyordu.

Ne kifayesiz kalmış sözler,yıkıldı gönül hanem darma duman .

Bembeyaz kar taneleri düşüyordu camın kenarına ,Nil tüm sakinliği ile süzülüyordu .

Bu şehir ki mahşer gibi,bir sükuta bürünmüş,yas tutar gibi.

Kamış kalemini kaldırarak mürekkebe daldırdı;oysa mecali yoktu.O kadar çok şey yazmak istiyordu ki ;ama hiçbir şey yazamıyordu.Yüreği bomboştu.Ah dedi fani dünya ,bu gam bu keder neden?Allahın aşkıyla Sadiyi bulan ben.Sevgini azaltaçak ise Onu al benden.

Can evim pak Muhammed Mustafaya hüzünlenmez ise,bu yürek Onun aşkı ile yanmazs ise ne boştur.

Ve eline aldığı kamışa baktı;ney misin,kalem mi?umutmusun ,elem mi?

"Selâmun aleyke seestağfiru leke rabbi innehû kâne bî hafiyyâ"

[19/47]İbrahim: Selâm sana (esen kal) dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkârdır.

Sana Fatıma(r.a) gibi bir çeyiz ile gelmek vardı.Yüreğine bile kötü düşünce değmemiş.Ama

Görünen o ki ayrılık çoktan başlatmış türküsünü.Biliyor musun savaş sonrası boşalan şehirler gibiyim,öyle ıssız,öyle sessiz.Ellerimiz duada iken sevgiliden,sevgiliyi istedik hep.

SAMİRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin