Yeni hali daha çok hoşunuza gidecek, iyi okumalar.
🍁
Prenses Jimin.
İsmim, güzelliğim ile birlikte dünyanın dört bir yanında duyulmuştu. Yirmi bir yaşındaydım ve birçok krallıkta güzellik bakımından eşim benzerim görülmediği söylenirdi.
Kısık bakan çekik gözlerim, düzgün minik burnum, sarı uzun saçlarım ve dolgun pembe rengindeki dudaklarım ile herkesi etkisi altına alan bir güzelliğe sahip olduğum söylenirdi.
Çok güzel ve özel bir varlık olduğum, bir mücevherattan daha değerli olduğum gibi söylentiler de vardı etrafımda.
Bu gülünçtü.
Ben bir prenstim ve her prens güzel değil yakışıklı olurdu.
Doğduğumdan beri herkese kız olduğumu söylemişti ailem. Bunun nedenini hiç bir zaman öğrenememiştim fakat sorgusuzca onların emirlerini yerine getirmiştim.
Hâlâ da getiriyordum...
Hem de asla yerine getirmek istemediğim bir emri.
"Kızım, yarın sabah yola koyulacaksınız. Prenses Dan Bi ile birlikte Jung Krallığının düzenlediği baloya gidecek ve kendine uygun prensle tanışacaksın diye umut ediyorum. Bu sefer yap bu işi."
Gözlerim sinirle doluyordu. Kralın sözüne söz söylenmezdi ama gerçekten sinirle beynimi işgal eden kelimelerin dudaklarımın arasından kaçmaması için kendimi zor tutuyordum.
"Doldurma gözlerini bebeğim lütfen. Dedikodular o kadar arttı ki... Başımızı yerden kaldıramıyoruz. Bizim gibi saygın bir krallığa yakışmıyor bu yaptığın. Yalvarırım kendine uygun birini bul."
Kraliçem gelip çenemi kavradıktan sonra benim gibi dolgun olan dudakları ile mırıldanmıştı. İri gözleri de dudaklarının kıpırdamasıyla birlikte kısıldığında derin bir iç çektim.
Söylediklerinde elbette haklıydı fakat... Fakat ben bir erkektim ve evlendiğim prens bunu fark ettiği an beni öldürürdü.
Karşımdaki ne Kral Seokjin ne de Kral Namjoon olacaktı. Bana acımayacaklardı. Hiçbir zaman istediğim gibi yaşayamadığım hayatımın ilerisini de göremeyecektim.
Ben ölecektim. Tam anlamıyla, gerçekten...
Gözlerimden yaşlar firar ederken başımı çaresizce sallayıp ayağa kalktım. Koyu tonlardaki pembe hanbokumu düzeltip saygı ile eğildikten sonra Kralın duyabileceği sesle mırıldandım.
"Bu sefer de dediğinizi yapacak bir çocuğunuz var. Fakat evlendikten sonra asla olmayacak, vasisiz kalıp soyunuz kuruyacak ve ben gökyüzünden bunu izleyerek hem mutlu olacağım, hem de üzüleceğim."
Kralın sinirlendiğini çatılan kaşları ve ince dudaklarının düz bir çizgi haline gelmesiyle fark edip yerimden aceleyle doğrularak taht odasından koşar adımlarla çıktım.
Şimdiye kadar neden beni düşünen biri olmamıştı ki? Neden bu lanet olası Park Krallığı topraklarında kimse beni önemsememişti?
Sinirlerim daha fazla bozulurken adımlarımı durdurup arkamı döndüm.
"Bana bir pelerin getirin."
Yardımcılar birbirleriyle bakıştıktan sonra en arkada bulunan cariye koşarak odama ilerledi.
Her işi neden ona yaptırıyorlardı? Neden adalet yoktu şu lanet olası sarayda?
Neden herkes böylesine keyfine ve gururuna düşkündü ki? Öldüğünde de gururun, malın mülkün seninle gelecek miydi diğer yaşamına?
Kısa boylu kız geri gelip saygı ile eğildikten sonra pelerini bana giydirmeye yeltendi. Elini tutup ona nazikçe gülümsedikten sonra pelerini üzerime geçirip yürümeye başladım.
"Bana pelerini getiren cariye dışında ki herkes burda kalsın. Yanımda herhangi bir yardımcı istemiyorum."
Arkamdan itiraz şaşkınlık dolu mırıltılar dökülürken hiçbir şeyi umursamadan sarayın bahçesinde ilerlemeye başladım.
Ezilen insanlar görmek istemiyordum etrafımda. Her şeye sessiz kalmak zorunda kalan...
"Prenses Jimin!"
Duyduğum seste ezilen birine aitti. Jung Krallığı'nın nadidane Prensesi Jung Dan Bi.
İki krallık arasında çıkan hafif sürtüşme sonucunda olayın tatlıya bağlanması için Dan Bi krallığından koparılıp bizim krallığa gönderilmişti.
Krallığımıza geldiğinde daha yeni konuşmaya başlamış, yeni yeni ayaklanıyordu. Benim bakıcım ona da annelik etmiş ikimizi büyütmüştü.
Zamanla Dan Bi gerçekleri öğrenip gamzelerini bizden saklamaya başladığında çok üzülmüştüm. Onun bunları hak etmediğini biliyordum.
Yavaşça arkamı dönüp bana doğru koşturarak gelen güzel kıza baktım. Bana yetişmek için o kadar çok çaba sarf etmişti ki nefes nefeseydi.
Sol elini omzuma koyup biraz dinlendikten sonra uzun zaman sonra bana gamzelerini gösterip mırıldandı.
"Boş ver dışarıyı. Haydi gel, seni benim için yaptırdıkları mor leylak bahçesine götüreceğim."
Mor leylak bahçesi. Oraya Dan Bi dışında kimse girmezdi. Daha doğrusu Dan Bi oraya kimseyi sokmazdı.
'Mor leylakların prensesi benim, buranın da sahibi yalnızca benim. Bu nedenle bu bahçe yasak.' derdi herkese.
Gülümseyerek onu takip ediyordum. Gözlerimden yaşlarda akıyordu aynı zamanda.
Dengesi yoktu benim durumumun.... Hep ağlarken bu kız bir yerlerden çıkıyor ve beni gülümsetiyordu.
Açtığı kapıdan içeri girdiğimde gülümsedim. İçerisi huzur gibi kokuyordu, gerçek huzur...
"Ağlama lütfen Jimin."
Bana uzattığı mendili alıp ıslak olan yanaklarımı nazikçe sildiğimde yüzünde önce acı daha sonra anlamdıramadığım bir güzellikte gülümseme oluştu.
"Senin için ağabeyim ile konuşacağım. Bana gönderdiği mektuplarda aşkın tek bir cinsiyete duyulmaması gerektiğini yazmıştı. Belki sana yardım eder ve seninle evlenip seni mutlu eder."
O kadar iyimser konuşmuştu ki kalbim sıcacık olup heyecanla atmıştı. Umarım Dan Bi'nin dediği olurdu. Ben, beni gerçek halimle kabul edecek birini istiyordum çünkü.
Derin bir iç çekip dudaklarımı ıslattığımda umutla bana bakıyordu ki kollarımı ona dolayıp mırıldandım.
"Teşekkür ederim Dan Bi. Sen olmasan cidden... Ah seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum ağabey."
🍁
Emin olun böyle daha güzel ve daha fazla anlamlı olacağını düşünerek böyle yapıyoruz. Lütfen anlayış gösterin ve ilerleyen bölümlerde eskileri düşünerek yorum yapın çünkü biz bu ficde gerçekleri yansıtarak bir şeyler yazacağız.İyi günler canlarım ❤️.
Bu fici cyintiajin ile birlikte yazdık. Yani o yazdı ben de düzenledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prince Or Princess? • KookMin [✓]
Fanfiction⭐ANGST⭐ ❝Ve o gün yeni kraliçe, dansı ile herkesi büyüledi.❞ ••• Bu fici @cyintiajin ile birlikte yazdık. -Bütün hakları mizu_yuu_ka'nın fanartında saklıdır.-