"Yatmayı seviyorum." Calum koltukta daha çok yayıldığında güldüm. Paris konseri geçeli bir buçuk hafta, Avrupa biteli iki gün olmuştu. Önümüzde dinlenecekleri birkaç gün daha vardı. O yüzden Amerika'ya dönmüştük. Burada da birkaç konser vardı, ardından Avustralya. Albüm çıktığında evlerinde olmak istedikleri için Avustralya'yı sona bırakmışlardı.Şimdi de ben sıkıcı yetişkinlik şeyleriyle uğraşırken -postalar, faturalar- Calum izleyemediği dizileri izliyordu.
"Sabahtan beridir onlarla uğraşıyorsun Gloria."
"Sabahtan beridir göt büyütüyorsun Calum." Güldü. Ama benim gülmediğimi görünce ciddileşti.
"Keşke flört olarak kalsaydık o zaman bunu söyleyemezdin." Bu sefer gülen taraf ben oldum.
"Tabi ki söylerdim. Ne de olsa kariyeriniz elimde." Şeytani sırıtmam ile ikimiz de daha fazla dayanamadan güldük.
Dudaklarını yalayarak bana baktı. "Hadi ama güzelim," etkilendiğimi belli etmemek için gözlerimi önümdeki açık bilgisayara çevirdim. "Etkilendiğini biliyorum. Her kız 'güzelim' lafından etkilenir, güzelim." Gözlerimi devirirken açtığım sekmeleri kapatmaya başladım.
Kıkırdadım. "Kapa çeneni bebeğim." Bilgisayarımı kapatırken ona baktım. Bana baktığını gördüm. Gözlerinin tek odağı bendim, kaşları hafif kalkmıştı. Etkilenmemişti değil mi? "Ne o? Bebeğim lafından mı etkilendin, bebeğim?" Kahkaha attım. Dalga geçtiğimi görünce gözlerini devirdi.
Bu oyun böyle kazanılır.
Birkaç adımda yanına ulaştım. Uzattığı ayaklarını kaldırıp oturdum. Ayaklarını tekrar kucağıma aldım.
"Bana verdiğin sözü hatırlıyor musun?" Bir çorabını çıkardım. Kaşları çatık bana bakıyordu.
"On iki çocuk sözü mü?" Diğer çorabını çıkarırken kaşlarımı çattım. O ise güldü. "Evet, hatırlıyorum ama o söz için şartım vardı." Ona baktım. Genişçe gülümsemesiyle bana bakıyordu. Ben de gülümsedim.
"Otelin kral odasına geçebiliriz." Omuz silktim. Dudaklarını düşünerek büzdüğünde konuşmaya devam ettim. "Parça parça gideriz, önce tişörtünü çıkarırız, sonra şortunu." Kolumu koltuğun sırtına yaslarken gözlerimi ondan çekmiyordum. Şu anda oynuyordum, o da oynuyordu. İkimiz de eğleniyorduk.
"Geriye kalan parça peki?" Masumca soruşu ile gülmemek için dudağımı ısırdım.
"Onu çıkarıp çıkarmayacağımıza o karar verir." Ben sesli bir şekilde kahkaha atmaya başladım. O ise morarmıştı. Tanrım. O kadar komik duruyordu ki. "Tamam tamam hadi morarma, yemeğe gitmemiz gerek." Ayaklarını üstümden atıp doğruldum. Dolaba ilerleyip bir şeyler çıkarmaya başladım. Calum ise hala aynı pozisyondaydı, beni izliyordu.
"Bu kadar konuşmadan sonra hiçbir şey olmamış gibi yemeğe gidemeyiz Gloria." Tekrar güldüm. Doğrulduğunda ben de tamamen ona döndüm. İki adımda karşımda dikiliyordu bile. "Yemeği atlayabiliriz."
Gözlerimi devirdim. "Açken hiçbir şey yapamam. Ayrıca tur günlüklerinin ikinci bölümünü hazırlamam lazım." Elini yanağıma yasladığında kelimelerimi unuttum. Nefesimin düzensizleşmesini umursamadan gözlerimi gözlerine diktim. Yoğun kahverengi resmen beni kendine hapsediyordu.
Her baktığımda daha da çok düşüyorum.
"Dün sen çocuk kulübündeyken defterlerine baktım," Çocuk kulüpleri otelde eğlenceli olan sayılı yerlerdendi. Beni yargılamayın, havuz kenarında pineklemektense çocuklarla boya yapmayı tercih ederdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the light in your eyes || hood
Fanfiction"Gözlerin asla parlaklığını kaybetmiyor ve ben kendimi orada kaybediyorum." | smokeinyourlungs |