10: burn

1.8K 101 110
                                    


*bölüm uyarısı: tensel temas/ilişki içerir, açık terimler yok ama rahatsız olacaklar okumasın. iyi okumalar.*

GLORIA

"Yıkık bir şehir içinde kendini bulmaya çalışan insanın hikayesi... Ya da insanların? Bir çift mi olsa? Belki eşcinsel?" Babylon üzerinde düşünürken defterime karalamalar yapıyordum. Calum daha zamanım olduğunu söylemişti, ama bayadır çocuklarla dışarıdalardı ve benim de üzerine düşünecek bir projem vardı. O yüzden bunun üzerine çalışmayı seçmiştim. "Klipte Calum'u oynatmalı mıyım? Ya da diğerlerini?" Kendi kendime konuşmayı önemsemeden yazıp çizmeye devam ettim. "Peki ya renkler? Düz çekim yapamam. Videoya bir renk hakim olmalı. Sarı? Çok dingin. Kırmızı? Fazla tutkulu. Kahverengi? Fazla eski." Kalemi masaya attığım gibi ayağa kalktım. Düşüncelerim karman çormandı. Kendime gelmem lazımdı.

Saate baktığımda, yemek saatinde olduğumuzu gördüm. Yemeğe inmeye karar verdim. Belki bir şeyler yedikten sonra kendime gelirdim.

Siyah bir elbise giyip telefonumu aldıktan sonra odamdan çıktım. Aslında elbise de giymezdim, ama kaldığımız otelde neredeyse herkes çok özenli ve biraz varlıklı tiplerdi, aralarında kendimi garip hissetmek istediğim son şey bile değildi.

Tabağıma yaptığım küçük bir Everest'i bitirdikten sonra tekrar odaya çıktım. Ve batan güneşin ışıkları yüzüne ve çıplak kollarına çarpan Calum'la karşılaştım. Yatakta uzanmıştı. Gözleri benim üzerimde geziniyordu. Kapıyı kapatıp yanına yürümeye başladım. O da doğruldu.

"Ağlamış gibi görünüyorsun." O belime sarıldığında ben de boynuna tutundum. Ben dizlerine otururken o da yüzünü boynuma gömdü. Derin nefeslerini hissediyordum. Aklında bir sürü şey döndüğünü duyar gibiydim.

Boğuk sesini duyduğumda saçlarını okşuyordum. "Grup terapisi beni duygulandırdı." Başını çekti, gözleri gözlerimde kaldı. İçimde hissettiğim şefkati ona hissettirmek için gülümsedim. O da gülümsedi. Saçındaki elimi yanağına indirdim. Yumuşak tenini okşamaya başladığımda gözleri kapandı.

Çok güzeldi.

Gözleri hala kapalıyken konuşmaya devam etti. "Her şey hakkında konuştuk Gloria. Şu an sana anlatırsam ağlayabilirim." Gözleri tekrar açıldığında bir tutam hüzün hissettim. Yanağını tüm avucumla kavradım.

"Her zaman ağlayabilirsin Calum, ben ne için buradayım sanıyorsun?" Titrememesi için çaba gösterdiğim sesimle söyledim. Gülümsedi. Minnettar bir şekilde.

Ben onda kaybolmuştum. Tek diyebileceğim buydu. Düşmüştüm. Düşüyordum. Düşecektim. Beni yakalamasını ya da benimle düşmesini ummak yapabileceğim tek şeydi.

"Gloria," Kalbimi titreten sesiyle adımı söyledi. Derin bir nefes aldım. "Seni öpebilir miyim?" Kalbim göğsümde tepinmeye başladığında vücudumu basan sıcağı hissettim. Belime sardığı kolları, bana bakan sıcak gözleri beni daha da yakıyordu.

Cevap olarak hiçbir şey söylemedim. Yüzüne doğru eğildim, ve cevabımı dudaklarımı onunkine bastırarak verdim.

Kollarıyla beni daha sıkı sararken kolumu boynuna sardım. Nazikti, incitmekten kaçınıyordu. Yavaşça dudakları dudaklarım üzerinde hareket ediyordu.

Hem yanıyordum, hem üşüyordum. Hislerim birbirine girmiş vaziyetteydi. Fakat onları düşünmedim. Calum'ın beni tutuşuna, dudaklarım üzerindeki nefesine odaklandım. Hafifçe geri çekilmişti, alnı alnıma yaslıydı. Gözlerimi gözlerine çevirdim. Çoktan beni izliyordu.

"Calum," Sesim boğuk çıktığında yutkundum. O ise hiçbir şeye bakmadan sadece bana bakıyordu. "Kalbimin nasıl hislerle dolup taştığını anlatamam," Belime sardığı kollarından birini kaldırdı. Boynumu nazikçe kavradı, baş parmağı tenimi okşuyordu. Omzuna biraz daha sıkı tutundum. "Düşüyorum." Gülümsedi. Kendini bilmiş bir gülümseme değildi. Anlayan bir gülümsemeydi; hisseden bir gülümseme.

the light in your eyes || hood Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin