last forever: part one

458 35 42
                                    

Eylül 2021, Uluslararası Fotoğraf Ödülleri Töreni, New York

"Sevgilimle kırmızı halıda yürüyeceğim. En şanslı adam falanım herhalde." Elimi sıkıca tutan Calum'ı duyduğumda sanki mümkünmüş gibi daha da geniş gülümsedim. Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. Dört ay önce adaylıklar açıklandığından beridir kalbim böyleydi aslında. Tam üç kategoride adaylığım vardı; yılın fotoğrafçısı, en iyi dizi fotoğraf yönetmeni ve en yaratıcı fotoğrafçı. Dizi ve yaratıcı kategorilerinin nereden geldiğini az çok tahmin ediyordum; geçen yıl çıkan Criminal Minds'ın son sezonu ve de yine geçen yıl çıkan yeni albüm. Albümde bu sefer sadece çekimleri yapmakla kalmamıştım, her şarkı için özel görseller de hazırlamıştım. Bir sürü fotoğraf çekip onlarla geceler boyu uğraşmıştım.

Lakin yılın fotoğrafçısı, çok ayrıydı. Kazanırsam ne tepki vereceğimi bile bilmiyordum. Mesleğime ilk başladığımda hep onu kazandığımı hayal ederdim, konuşmalar oluştururdum, kameralara el sallar gibi yapardım. Ama şu an gerçekten buradaydım ve daha şimdiden ne yapacağımı bilmiyordum.

Sıra bize geldiğinde ve aklımı düşüncelerimden kurtarabildiğimde Calum ile yürümeye başladık. Diğerleri içeride, bize ayrılan masada olmalıydı. Aslında tek de yürüyüp fotoğraf verebilirdim ama burada olmamın nedeni Calum'dı, o bunu inkar etse de oydu. Ona olan aşkım ya da bana verdiği destek olmasa hayatta burada olamazdım.

Flaşların önünde yürürken Calum'ın elini daha sıkı tuttum. O yanımda olmasa şuraya bayılmıştım bile. Bunu düşündüğümü anlamış olacak ki güldü, beni rahatlatmak için baş parmağıyla elimi okşadığında derin nefesler aldım. Sanırım kendime geliyordum.

İçeri girmeden önce fotoğraf için ayırdıkları bir duvar vardı. Önünde durduk, elimi bıraktığında ve belimden tutup beni kendine çektiğinde ona yaklaşıp kameralara gülümsedim. İyi gözüküyor olmalıydık, bilerek uyumlu giyinmek istemiştim. Ben koyu bordo bir elbise giymiştim, o da siyah takım giymişti, ama papyonu ve mendili elbisemin aynı tonundaydı. Başımı çevirip ona baktım, bakışlarımı yakalayıp bana gülümsediğinde tüm o gerginliğim uçup gitmişti.

İki saat sonra

Önümdeki bardağa uzanıp suyumdan bir yudum aldım. Dizi ve yaratıcılık kategorileri açıklanmıştı, ikisini de kazanamamıştım. Tabi bu beni gram üzmemişti. Belki biraz. Ama kimlere karşı yarıştığımı bildiğimden gerçekten canım yanmamıştı, benim yaşım süredir bunu yapan insanlar vardı çünkü.

"Bunu alacaksın, hissediyorum." Solumda oturan Michael elinde şarap bardağıyla bana dönünce ona baktım. Başımı iki yana salladım.

"Sanmıyorum. Diziyi alamadıysam bunu nasıl alayım ki? Hem kimlerle aday gösterildiğimi görmedin mi? Hepsi benim rol modelim. Hayatta alamam." Sesimdeki üzgünlüğü en aza indirmeye çalışmıştım ama yine de yansımıştı. Umutlanmıştım, üçünden ikisi olmayınca da umudum sönmüştü.

Andy'nin tekrar sahneye çıktığını görünce alkışlamaya başladım. Benim aday olduğumu öğrendiği an sunucu olmak için hemen herkesle görüşmüştü. Benim kazanacağımı ve sahnede dramatik anlar yaşayacağımıza inanmış olmalıydı gerçekten.

"Gecenin son ve en çok merak edilen kategorisine gelmiş bulunmaktayız," Sesiyle herkesin nefesini tuttuğunu hissetmiş gibiydim. Calum'ın elini elimin üstünde hissedince sıkıca tuttum. Claire, Ashton, Luke, Michael, Calum, April, Maeve; hepsi bana bakıyordu. Gözlerini hissetmeme rağmen benim gözlerim Andy'e sabitlenmişti. İsimlerimizi okuyup zarfı eline alınca bunu kaldıramayacağımı düşündüm bir an. Başımı Calum'ın omzuna yasladım. Ama bir şey tekrar doğrulmama neden oldu; Andy'nin zarfı okuduğu anki kahkaha atması. Ah tanrım.

the light in your eyes || hood Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin