Bir adım attım ona doğru.
Ve bir adım daha.
Fakat sonra durdum.
"Saat dört," diye fısıldadım kendi kendime. "Ve sen hâlâ ağlıyorsun yalnız kuş."
ancillulaa [2018] ✓
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
∞
Ağaç dalları kuruyup gidecek, sararmış yapraklar havada uçuşacak ve akreple yelkovan durmaksızın yarışacaklar. Belki dünya dağılacak, kuşlar uçmayı bırakacak. Okyanuslar taşıp herkesi boğacaktı. Kısacası, aklınıza gelebilecek herşey olabilirdi.
Ama olmadı.
Ben herşeye rağmen, yine, tekrardan, yeniden bahçenin en kör noktasında durmuş, ağacın altında çizim yapan onu izliyordum.
İnce uzun parmaklarının arasında tuttuğu kalemi kağıdın üzerinde öyle bir haraket ettiriyordu ki, sanki çizgiler onun dokunuşuyla dans ediyordu. Arada siyah kalemini dudaklarının arasına yerleştirip parmak uçlarıyla çizimini gölgelendiriyordu. İşte o zaman diliminde ben ayakta zor duruyordum. Yumuşak, dolgun dudaklarının arasında tuttuğu kalemi bile kıskanıyordum.
Bir sonraki hayatımda dünyaya kalem olarak gelmek isterdim.
Onun favori kalemi olarak.
Tanrı beni cezalandırıyordu sanki. Onunla.
"Tuhaf kız." Arkadan duyduğum tanıdık sesle panikleyerek elimdeki kitabı yere düşürmüştüm. Ah, kahretsin.
"Ne var?" diyerek ölümcül olduğunu sandığım bakışlarımı Jungkook'un üzerine sabitleyip, yerdeki kitabımı hırçınla aldım.
"Ne yapıyorsun sen?" Omuzumun üzerinde çalıların arkasına bakınmaya başladığında ellerimle gözlerini kapatarak onun görüşünü engelledim.
"Hiç. Hiçbir şey."
"Yah! Ellerini gözlerimden çek! Neye bakıyordun?" Jungkook gözlerinin üzerindeki ellerimden tutup tek seferde beni kendinden ayırdığında yere doğru savrulmuştum.