Bir adım attım ona doğru.
Ve bir adım daha.
Fakat sonra durdum.
"Saat dört," diye fısıldadım kendi kendime. "Ve sen hâlâ ağlıyorsun yalnız kuş."
ancillulaa [2018] ✓
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
∞
Hissediyordum,
Bazı şeylerin hissetmenin tehlikeli olacağını ve canımı yakacağını bildiğim halde hissediyordum. Hem de o kadar yoğun bir şekilde akıyordu ki duygularım, onların önünü kesemiyordum.
Sadece sekiz harften oluşan bu damga ruhuma atılan en büyük kazıktı; Taehyung.
Onsuz olmuyordu.
Ama onunla da asla olmayacaktı.
Elimde sıkıca tuttuğum Dostoevsky'nin kitaplarını kütüphanenin raflarına dizmeye başladım. Kitap okuduğum birkaç saat içinde rahatlıyordum. Bütün bu kötü düşüncelerden, umutsuz gelecekten uzaklaşmış, kendi dünyamı kendi kurallarıma göre şekillendiriyordum.
Çünkü gerçek dünya yaşanılmayacak kadar acı vericiydi.
Ama okuduğum kitabın son sayfasına geldiğimde, roman bitmiş oluyordu. Hikaye, hayaller ve umutlu bir gelecek bitmiş oluyordu. Yazarın "son" yazısının ardından benim başlangıcım sayfanın beyazına dağılıyor, hiç istemediğim o mürekkeple ruhum boyanıyordu.
"Kuru kıçlı!" Jennie'nin sesini duymamla kafama atılan kitabın ağırlığını hissetmem eşzamanlı olarak yaşanmıştı. Arkadaşım olabilirdi ama bazen mağaradan kaçmış vahşi domuza benziyordu. Bu kızı Jeon ultra hayvan Jungkook'la tanıştırmalıydım. İkiside aynı hayvanlıktalar ne de olsa.
"Az sonra kıçınla yüzün yer değiştiğinde de bu kadar özgüvenli olacak mısın acaba? Merak etmeden duramıyorum da!" Kütüphanede olduğumuz için kısık sesimle bağırarak fısıltılı bağırma şeysini keşfetmiştim.
"Beni azarlayacağına yardım et. Bugün kütüphane görevlisi benim. Gözünün yaşına bakmadan atarım seni dışarı." Jennie içi boş tehditlerini havaya savurup elindeki kitapları alfabe sırasıyla raflara dizmeye başladı. Onunla daha fazla laf dalaşına girmeden ben de ona yardım ettim.
Onun yanındayken kendimi eskisi gibi mutlu hissedemiyordum artık. Sanki ona ihanet etmiştim ve omuzlarımda sadece büyük bir suçluluk vardı. Ama zaten öyle değil miydi? Sevdiği çocuğun kucağında oturarak ağlayan ben değil miydim?
Evet, o kişi bendim.
"Uyan." Jennie parmaklarını gözlerimin önünde şıklattığında daldığım boşluktan çıkarak ona ve gülümseyen yüzüne bakmaya başladım. "Yine dalmışsın."
"Ah, evet. Dün gece pek uyuyamadım da." diye yalan atarak konuştuğumda bakışlarımı ondan kaçırıp rafların arasında gezdirmeye başladım.
Fakat gördüğüm manzarayla kalbime ördüğüm çiçekli tuğlalar teker teker kırılmaya başlamıştı; İlerideki rafların arasında Taehyung vardı. Jisoo'yla beraber. Kalbimin hızla deli gibi atması baş kaldırırken, kırılan can parçaları göğüs kafesimi kanla revan etmişti.
Taehyung, Jisoo'nu duvarla arasına sıkıştırmış, öpmek için üzerine eğilmişti.
Klişe kitap repliği. Bu klişe replik benim sonumdu işte.
Canım neden bu denli acıyordu? Canımın neden her zerresi yanıyordu? Tanrım, bu acı fazla gerçekti.
Aklımda çakan şimşeklerle birlikte gözlerim kocaman açıldı ve bakışlarımı onların üzerinden çekerek Jennie'ye diktim. Elindeki kitabın arka kapağını inceliyordu. Eğer kafasını kitaptan kaldırırsa onları görürdü. Eğer onları görürse.. üzülürdü.
Jennie'nin omuzlarından tutarak onu kendime doğru çevirdim ve sıkıca sarıldım. Ani haraketimden dolayı şaşırmıştı. Bunu elinden kayıp yere düşen kitabından anlayabiliyordum.
"Lisa," diye endişeyle konuştuğunda kollarımı ona daha çok sardım. Şimdi arkası onlara dönüktü ama ben karşımdaki bu can yakıcı manzarayı çok net görebiliyordum.
"Jennie," diyerek fısıltıdan farksız bir şekilde konuştum. "Sana bunu sonra açıklayacağım ama biraz böyle kalalım olur mu? Lütfen sadece biraz daha fazla böyle kalalım."
"İfadeni alacağım kuru kıçlı." Jennie yumuşak sesiyle konuşup elini saçlarımın arasına daldırdı ve yavaşça saçlarımı okşamaya başladı. Bir abla edasıyla, sahip olamadığım bir abla gibi.
Saçlarımda her korktuğumda sığınabileceğim kişinin parmakları, kalbimde Havva'nın tadına bakmak istediği yasak elmanın aşkı ve bakışlarımda paramparça olmuş hayallerle orada, o kütüphanede öylece kendi acımla kavrulmaya başladım.
Bu acının bir gün geçebileceğini düşünmüştüm. Belki bir gün hisslerim solar diye umut etmiştim. Taehyung'un da dediği gibi bunun sadece lise aşkı olduğunu sanmıştım.
Ama öyle değildi.
Tırnaklarımla kalbimi kazısam da, onu göğüs kafesimden söküp atsam da, bu acı bitmiyordu. Bu acı fazla gerçekti.
Taehyung, dokunamadığım halde hissedebileceğim bir yalandı.
Belki ona dokunsaydım ve hiçbir şey hissetmeseydim bu acı çabuk geçerdi. Ama ona dokunmadan hissettiğim için asla geçmeyecekti. Bütün ömrüm boyunca kaburgalarımı istila etmiş bu kara delikle yaşayacaktım.
Kurtuluş yoktu.
Taehyung'tan kurtuluş yoktu.
Göğüsümdeki kara delik zamanla bana ait olduğunu sandığım herşeyi içine çekip yok ediyordu. Çünkü o kara deliğin sadece bir kapatanı olabilirdi. O kişi ise kendi kara deliğiyle uğraşıp duruyordu. Onu beklediğimden habersizce.