Bir adım attım ona doğru.
Ve bir adım daha.
Fakat sonra durdum.
"Saat dört," diye fısıldadım kendi kendime. "Ve sen hâlâ ağlıyorsun yalnız kuş."
ancillulaa [2018] ✓
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
∞
Kiraz çiçeklerinin ne kadar güzel olduğunu biliyor musunuz? Havada usulca süzülüp hiç kimseyi rahatsız etmeden kendi hallerinde takılırlar. Hep biryerlere gitmeye çalışırlar. Ama varacakları tek yer yine kimsesiz bu kaldırımlar olur. Ne haklısızlık ama.
Kendimi biraz da kiraz çiçeklerine benzetiyorum. Onlar gibi dünyayı toz pembe gözlüklerimin ardından izlerken, onlar gibi düşüyorum. Hiç kimseye dokunmadan, varacağım yerin neresi olduğunu adım gibi iyi bilsemde, sadece düşüyorum. Ama dünya at gözlüğü takanlar için hiç iyi bir yer değildi. Farketmeliydin, gerçekleri. Yoksa bir yalanın peşine takılıp ömrün boyunca sürünürdün.
Tıpkı şu an benim yaptığım gibi.
"Sen gelmiyor musun Lisa?" Jennie'nin meraklı sesini duymamla bakışlarımı ona çevirip kocaman gülümsedim. Kendimi ona karşı çok suçlu hissediyordum. Ama göğüs kafesimdeki o haylaz organ sözlerimi hiç dinlemiyordu.
"Hayır JenJen, biraz dolaşmak istiyorum sadece." Külleyen yalan.
"Sen bilirsin kuru kıç. Ben açlıktan ölüyorum. Eve gidip kendimi Twice'nin mv'lerine hapsedeceğim ve dünyanın 8. mucizesi olan karnımı tıka basa güzelliklerle dolduracağım."
"Evdeki bütün yemekleri bitirme!" Ona bağırmıştım ama arkasını dönüp çoktan topukladığı için beni duyduğunu sanmıyordum. Jennie'nin arkasından onun çocuksu hallerine gülüp okulun çıkışına doğru ilerlemeye başladım.
Taehyung'la kedisini kurtardığımız ağacın altına vardığımda durup odak alanımı tamamen kaplayan büyük ağaca uzunca baktım. O kadar güzel ve mucizevi bir ağaçtı ki, gerçekten daha ilk dakikadan ruhumu ele geçirdiğini hissetmiştim.
Uzun bir süre ağaca, onun dalından kopup havada usulca süzülen yapraklarına bakarak hiçbir şey düşünmemeye çalıştım. Düşünürsem batardım çünkü.
Hâlâ onu bekliyordum. Bana bekle demişti değil mi? Aynı dün okyanusun ortasında yapayalnız kaldığımda gitmeyip geldiği gibi şimdide gelecekti. Biliyordum. Gelmeyeceğim dememişti çünkü.
Bir süre sonra okulun bahçesini tamamen boşalmıştı.
Sessizce omuzumdan astığım çantamı çıkartıp ağacın oraya bıraktım ve sırtımı kocaman ağaca yaslayarak boş okul bahçesini izlemeye başladım. Buralardan biryerlerden kahverengi saçlarına aşık olduğum birisi çıkıp bana doğru gelecekti biliyordum.
Bir süre sonra ise ayakta durmaktan dizlerim ağrıdığı için çimenlerin üzerine oturarak hâlâ boş olan yolu izlemeye devam ettim. Bisiklet sesi her an gelebilirdi ve kahverengi kafayı her an görebilirdim. Gerginlikten dudağımı ısırarak beklemeye devam ettim.
Jennie'ye ihanet ediyordum değil mi? Onun sevdiği çocuğa abayı yakmıştım ki, o çocuğunda sevgilisi vardı. Hem onların kedisi bile vardı ve Taehyung ondan bahsederken sesi çok güzeldi. Ama onu neden hiç yanında görmemiştim? Niye bunca zamandır onu her izlediğimde yalnız başına oluyordu?
Neden bu kadar çok yalnızdı ki?
Bazen keşke, ben olamasam bile bir sevgilisi olsun diye Tanrı'ya dua ederdim. Bu kadar yalnız kalmasın, ona aile gibi sıcacık hissettiren birisine sahip olsun isterdim. Bu dilek beni her nefesimde öldürsede gerçekleşmesini isterdim.
-
Gelmemişti.
Belkide unutmuştu, yada umursamayacak kadar önemsizdim onun için. Gökyüzü kendini karanlığa teslim edeli gerçekten çok olmuştu. Gece yarısında bile olabilirdik. Ama gelmemişti. Karnım acıkmıştı, beklemekten yorulmuştum ve hava çok soğuktu. Çantamı göğüsüme bastırarak ona sıkıca sarılmış ve göz kapaklarımla kapanmamak için mücadele ediyordum.
Niye gelmemişti ki?
Kendimi tam bir aptal gibi hissediyordum. Bir saat bekleyip gelmezse gitmeliydim. Neden bu kadar çok beklemiştim? Onu beklerken bir kitabı okuyup bitirmiştim bile. Ama o gelmemeye yemin etmişti sanki.
Gelmeyecekti.
Çünkü artık çok geçti.
"Kalk salak Lisa, ekildin." diyerek mayışmış sesimle kendi kendime söylendim.
Ama bedenim bana karşı gelerek kalkmamak için direniyordu. Birazcık daha beklemek istiyordum. Belki başına birşey gelmiştir? Belki beni bulamamıştır? Belki trafiğe takılmıştır? Hasta olmuştur? Bir sebebi olmalıydı. Mutlaka olmalıydı. Ama bu sebep beni unuttuğu olmamalıydı. Kesinlikle o değil. Gözlerim yavaşça kapandığında onlara bu kez karşı koyamadım.
Niye beni sevmiyordun Taehyung? Ben sevilmeyecek kadar kötü birisi miydim? Sahi öyle miydim?
Aniden havalandığımda neye uğradığımı şaşırmıştım. Ama o kadar yorgun ve açtım ki gözlerimi aralayamamıştım bile. Hafif rüzgar buz gibi bedenimi tekrardan ele geçirmiş, titrememe neden olmuştu.
Üşüyordum. Hava mı çok soğuktu yoksa beni kucağında taşıyan bu kişinin kalbi mi?
Size geleceğini söylemiştim değil mi? Çünkü onu arkasında bekleyen birisi vardı. Onu taşıyamayan umutlarla bekleyen bir ben vardım. Her ne kadar o bunu bilmese de, bendeki son kalan umut kırıntılarını ona vermiştim.
"Aptal kız," Taehyung'un kısık sesini duyduğumda bedenim yumuşak bir yere bırakılmıştı. Sanarım arabaya binmiştim. "Niye bu kadar çok bekledin ki?"
Gözlerimi yavaşça aralamayı başardığımda onunla göz göze geldik. Kemerimi bağlamaya yeltendiği için yüzlerimiz yakınlaşmıştı. Taehyung'un nefesi benim nefeslerime karıştığında onun kadar kırık bir sesle fısıldadım.