"Sence bu resmi ona vermeliyim?" Sesim kararsız çıkmıştı. Biraz da ürkek.
"Bence vermelisin. Ne kaybedersin ki?" Doğru. Onu hiç kazanamamışken, kaybetmek için risk alınacak bir şeyim yoktu ki.
"Hayır." Dedim kaşlarımı çatarak. "Vermeyeceğim." Hem, yanında arkadaşları vardı. Onlar oradayken konuşamazdım.
Siyah, dalgalı alnıma gelen bir tutam saçı elimle geri ittim. Bahçeye çıkmasını bekledim. Her zaman oturduğu banka oturmuştum. Burası okulun gürültüsünden biraz uzaktaydı. Onun en sevdiği yer. Belki de yanıma otururdu.
Uzun saçlarının rüzgarda uçuşmasını izledim. Rüzgarı kıskandım. Rüzgar olup değmek istedim saçlarına.
Sonra yürüdü. Bakmadı banka ama buraya doğru yürüyordu. Adım attığı zamanla aynı oranda daha da hızlanıyordu kalbim. Ellerim titredi. Kaçmak istedim. Kaçıp gitmek.
Kaçardım ama gidemezdim ki. Henüz gelememiştim.
Beni gördü. Şaşkınlıkla kaşlarını çatsa da yavaşça başını salladı ve gülümsedi.
Tanrım, neden gözlerimize fotoğraf çekme özelliği vermedin ki?
Sık sık nefes alıp vermeye başladım. Nefesimin rüzgar gibi saçlarına değdiğine yemin edebilirdim. Gülümsedim yine. Dedim ya işte çocukça heyecanlarım vardı benim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hate me, break me
Short Story-tamamlandı öyle güzel gülme geceme, Ay'ı kahrediyor güzelliğin