Çekim başladığı sırada etrafıma çekingen bakışlar attım. Tanrı aşkına burası nasıl bir stüdyo, diye geçirdim içimden. Uzun zaman sonra girdiğim en ilginç stüdyoydu. Hatta bana kalırsa süt şişeleri ve kaktüslerle dolu olandan bile garipti.
Stüdyo dediği yer evin en sonunda, sağdan en sondakinde, bulunan bir odaydı. Tahminen en büyük odasıydı. Duvarlar somon rengiydi. İçeri giren az ışık çekim için bir dezavantaj olmasına rağmen bu özellikle yapılmış gibi duruyordu. Ama garip olan bu değildi.
Duvarlara çivilenmiş, tavandan sarkan salıncaklara oturtulmuş yada iplerle sarkıtılmış, duvarlardaki raflara yerleştirilmiş bebeklerle doluydu. Ama basit oyuncak bebeklerden ziyade, gerçekten gerçekçi duruyorlardı. Gerçekçi saçlar, donuk ve renkli gözler, bembeyaz ten rengi ve birbirinden farklı kıyafetler. Hepsiyle ayrı ayrı ilgilenilmiş duruyordu.
Odanın ortasında kocaman bir yatak vardı. Ağzımı kurduğunu hissederek şapırdattım. Benden uygunsuz poz ister miydi acaba?
Bunun dışındaysa alıştığım hiçbir şey yoktu. Ne yılan gibi kıvrılan kablolar ne de kocaman ışıklar. Ama bana bakan onlarca göz varken rahat değildim. Bebekler sınırlı üretim gibi duruyordu. Eşsiz olmalıydılar. Ayrıca Jeon'un ne kadar çok parası olduğunu düşünürsek böyle olmaları kaçınılmazdı.
Ne ara getirdiğini bilmediğim çantaları bir kenara koyup içinden kamerasını çıkardı. "Şimdi sana bir şey göstermek istiyorum, Park Jimin." Birkaç adım arkamda olduğundan dolayı yanım gelip arkamda durdu. Kolunu önüme uzatarak önceden çektiği fotoğrafları gösterdi. Aslında ilk on fotoğrafa falan koluna bakmaktan bakamamıştım.
Yakından, uzaktan, yan veya dik bir çok fotoğraf vardı. Kızlı erkekli gruplar, tekli fotoğraflar... Odanın hiç değişmediğini düşünsem de dekor her seferinde değişiyordu. Duvar rengi, yatağın yeri ya da nevresimi hatta dikkatli incelerseniz bebeklerin yerlerinin bile değiştiğini görebiliyordunuz. Tabii asıl olay fotoğraflardaki dekorun değişimi değil mankenlerin pozlarıydı.
Donuk bakışlı bir çocukta durup ekranı zoomladı. Genelde yapaylık üzerine çalışıyordu demek. "Evet, yapay pozlar üzerinde çalıştığım doğru." Bu dediğiyle sesli konuştuğumu anladım. Cidden içimden eleştirdiğime bakmayın, fotoğrafların güzelliklerine kapılmanız işten bile değildi.
"Böyle bir çalışmada daha önce bulunmadım ama..." Muhteşem gülüşünü bahşederek sözümü kesti. "Ah, hayır. Yani seninle de bu kompozisyon üzerinden ilerleyeceğiz ama uzun süre sonra ilk kez belki de, gülümseyen veya daha doğal pozlar veren bir manken çekmek istiyorum. Yani, ilkim olacaksın, Park Jimin." Ve ben o bunları söylerken artık sağ çorabın üzerinde kaç tane civciv olduğunu biliyordum. Çünkü bunu öyle bir ses tonuyla söylemişti ki içimin aktığını hissettim.
Bir adım geri çıkıp beni süzdüğünü hissettiğimde ona döndüm. "Tahmin ettiğimden daha iyisin, Jimin." derken alt dudağına ısırıyordu. Ciddi misin, dememek için içimdeki gürültücü kısmı bastırmak zorunda kaldım. O makinede gördüğüm mankenlerin hepsi Tanrının boş vakitlerinde ne yaptığını gösteriyordu resmen!
Ufak tebessüm edip hafifçe başımı eğim. "Teşekkürler, Jeon. Başlayalım mı?" Sabırsızca sorduğum soruyla irkilip gözlerime odaklandı. "Elbette, elbette! Ondan önce, makyajını yapalım mı?" dediğinde, bugün ikinci kez yapmam gereken o 'Hıh?' sesini çıkardım. Ama haklıydı. Geldiğimden beri başka kimseyi görmemiştim. Bu da makyajı Jeon'un yapacağını gösteriyordu.
Ama o sadece bana gülüp, bileğime mükemmel parmaklarını sararak yan odaya geri götürmüştü. Ben makyaj sandalyesinde yerimi alırken o katlayıp yere koyduğum kıyafetlerimi alarak odanın en köşesindeki küçük beyaz dolaba güzelce yerleştirdi. Ben de o sırada makyaj masasının üstünde ve aynada duran, ilk girdiğimde fark etmediğim, polaroidlere bakıyordum. Sekiz tane oğlanın tek tek, ikili, üçlü, daha çoklu ve hep beraber olan fotoğraflarıydı. Altında MYG yazan fotoğrafı elime alıp incelemeye başladım. Oldukça yakışıklıydı. Ben o fotoğrafa bakarken o arkamdaki yerini almış saçlarıma dokunuyordu. Bakışlarımı kaldırıp aynadaki aksine baktım. "Min Yoongi. İlk çalıştığım manken oydu biliyor musun? Gerçi o zamanlar daha genç ve zayıftı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hostage To A Suicide/Kookmin
Fiksi Penggemar"Merhaba Bay Jeon. Kedim ve beni evinizde misafir eder misiniz? Annem aynı sizin bebekleriniz gibi tavandan sarkıyordu da."