10.04.1995
Bir nisan sabahına göre boğucu ve karanlık bir sabaha gözlerimi açtım. Dışarıdan gelen uğultulu rüzgar sesleri ve hızla geçen arabaların tekerleklerinden sıçrayan şu, yağmurun da bu boğucu havayla birlikte genelde sıcak ve güneşli olan Busan'ı etkisi altına aldığını gösteriyordu.
Perdeleri yarım yamalak çekili pencereden sızan ışıkla başucumda duran gözlüklerime ulaşmaya çalıştım. Elime gelen sert plastikten çerçevesi olan gözlükleri taktığım anda kapının önünde dikilen silüet -ilk farkettiğimde görüşüm net olmadığı için ışık oyunu sandığım- belirginleşip kardeşime dönüştü. Kapı her zaman kapalı olurdu, bu yüzden sağıma dönüp Melanie'nin varlığını kontrol ettiğimde orada olmadığını gördüm. Kardeşim Seungri hala kapıda dikiliyordu. "Hey dostum, bir problem mi var?" İçimde gittikçe garip bir his uyanıyordu. Saat her altmış dakikada bir yaptığı gibi 7.00 işaretini yanıp söndürürken ince ince öttü. Seungri hala bir şey dememişti. Yatakta doğrulup bacaklarımı aşağı sarkıttım. "Mel nerede? Saat daha çok erken, sağlığı için bu saatte ayakta olmaması gerek. Yeğenin iyi bir uyku çekmeli." Söylediğim şeyin komik olduğunu düşündüğüm için gülerek ona döndüm ama anlaşılan o böyle düşünmüyordu.
"Mel aşağıda. Bir sorun var kardeşim. Bir şeyler kesinlikle yanlış ve ben kafayı yemek üzereyim."
Aşağı indiğimizde üzerine geçirdiği sahanlığa sıkı sıkı sarılan Melanie'yi görünce şaşırmıştım. Sanki yabancı bir evdeymiş gibi salondaki koltuğun ortasına oturmuş, etrafına kaçamak bakışlar atıyordu. Yanına gitmek için adım attığım zaman Seungri kolumdan tutup beni durdu. "Öncelikle şunu bilmen lazım. O Mel değil. Her zamanki Mel değil. Senin eşin olan değil." Şaşkınlıktan ağzım bir karış açılırken kolumu çektim.
"Ne demek istiyorsun. Mel benim eşim. Benim bebeğimi taşıyor. Daha bu gece benimle yattı. Tabii ki o her zamanki Mel." Seungri onaylamaz bir şekilde başını sağa sola salladı. Mel sanki benim varlığımı yeni farketmiş gibi gözyaşlarıyla parlayan gözlerini bana çevirdi. "Kov onu burdan sevgilim. Seungri, yalan söylüyor yemin ederim. Onunla yatmadım, beni zorladı. Bu adamı tanımıyorum."
O anı nasıl anlatırım bilemiyorum fakat dehşete düşmüştüm. Duyduğum şeyler bir anlam ifade etmiyordu. Ben, Park Seungmin, onun eşi bendim. Hayatımın aşkı olan sevgilimle yaşadığımız bu evde, ailemden bana geriye kalan kardeşimle birlikte yaşıyordum. Ama aniden, her şeyin güzel olduğu bir gecenin ardından eşim, bana beni tanımadığını ve kardeşimin karısı olduğunu söylüyordu.
"İşte bu. Bir saat önce odama gelip ağlayarak bana, senin ona tecavüz ettiğini ve benim buna bir şey demediğim için çok kötü bir koca olduğumu söylemeye başladı. Ne yapacağımı bilemedim. Ağlamaya başlayınca bir an için hala uykusunda olduğunu falan düşündüm ama... Ne yapacağız?"
"Benimle gel, sana anlatmam gereken bir şey var." Peşimden gelirken, eh orası belli, diye söyleniyordu.
Meli arkamızda bırakıp evin dışına, ufak bahçeye çıktık. "O uyuşturucu mu kullanıyor? Bunun başka mantıklı bir açıklaması olamaz!" Sesi alçak olsa da tonundaki korku damarlarıma işlemişti. Abisinin eşinin ona böyle davranmasından korkuyordu. Onu yanlış anlayıp suçlamamdan korkuyordu. "Hayır, Mel uyuşturucu falan kullanmıyor. Bu olayın tek suçlusu kullanmadığı ilaçlar. Bunu sana nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Mel ile nasıl tanıştığımızı hatırlıyor musun? Sana onun yanımda stajyer olduğunu söylemiştim." Ellerinin titremesi hafiften durulurken gözlerini sımsıkı yumup başını salladı. "Evet, sen o sıralar şehrin dışındaki poliklinikte çalışıyordun hatta." Beni onaylamak be hala hatıralarının doğru olduğuna inanmak için konuştu. "Mel, aslında orada bir stajyer değildi. Bir hastaydı kardeşim. Biliyorum sana çılgınca gelecek ama insan beyni... Böyledir işte. Neler barındırabileceğini ve en ufak bir hatada neler olabileceğini asla bilemeyiz."
Benim sakin çıkan sesimin aksine o oldukça sinirli bir tavıra bürünmüştü. Mantık çerçevesine sığdıramadığı belliydi tüm bu olanları. Üstüme doğru adımladığında yüzüme gelebilecek herhangi bir darbeden korunmak için geriledim. O ise sadece ellerini yakama sarıp beni silkeledi. Korkusu öfkeye dönüşüyordu ve ben bunun iyi mi kötü mü olduğunu kestiremiyordum. "Saçma sapan akademik cümleleri kes ve bana ne sikim döndüğü söyle. Ne yaşadığımı anlamıyor musun, ha? Abimin eşi bana gelip abim için ona tecavüz ettiğini ve kocası, bak, kocası olarak ona yardım etmediğim için utanmam gerektiğini söylüyor. Konuşsana!"
Yakamı sıkı sıkı kavrayan ellerinden kurtarıp gözlüklerimi geriye ittim. "Mel, kişilik bozukluğundan muzdaripti ama o kadar hafif bir bozukluktu ki bu. En son bozukluğu 12 yaşında göstermişti ve sonra hiçbir aksama kaydı yoktu. İlaç tedavisi başarılıydı. Yapılması gereken tek şey ilaçlarını düzgünce takip edip, olası bir stres bozukluğundan onu korumaktı. O çok güzeldi, narin bir çiçek gibi orada solmasına izin veremezdim. Onu sevmiştim, benimle gelmeyi kabul etti.
Hamile kaldığını öğrendiğimizde o kadar heyecanlanmıştım ki, ilaç tedavisinin önemi buhar olup uçtu aklımdan. Bebeğe bir zarar gelmemesi için bunu durdurabileceğimizi düşündüm. Onun iyileştiğini sanmıştım. Ama yanılmışım..." Sahte bir anlayışla başını salladı. Kelimelerimi anlamadığı kesindi ama bir kriz anındaydık, bir ruh hastasıyla karşı karşıyaydık ve bir çözüm lazımdı. Benim bulacağım bir çözüm.
"Ne yapacağız peki. Geri mi götüreceksin onu?" Sanki mantıklıymış gibi sormuştu. Ama bu imkansızdı. Onu ordan alıp, o kadar sevip bir de çocuk verdikten sonra, olamazdı
"Senden bir iyilik isteyeceğim. Hayatım boyunca asla ödeyemeyeceğim bir iyilik. Karşılığında ne istersen vereceğim bir iyililik. Melanie ne diyorsa gerçekmiş gibi davran." Ağzı O şekli alırken bir iki adım geriye sendeledi. "Onun kocası ol. Oğlumuzun amcası değil babası ol. Mel'in beni unutmasını sağla. Ne olursa olsun, onu mutlu et. Para, ev, araba... Ne istersen senin olsun." Kaşları sanki olabilirmiş gibi daha çatıştı. "Diyelim ki kabul ettim, sen ne olacaksın? Öylece eşini ve doğmamış çocuğunu bırakıp gidecek misin? Oğlunun bir yalanla büyümesine izin mi vereceksin?" İçeriye girmek için adımladım.
"Onu iyileştirmenin bir yolu yok. En azından onun ve oğlumun mutluluğu için, bunu yapmalıyım."***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hostage To A Suicide/Kookmin
Fanfiction"Merhaba Bay Jeon. Kedim ve beni evinizde misafir eder misiniz? Annem aynı sizin bebekleriniz gibi tavandan sarkıyordu da."