Hayattayız bak. Önce bir ağlama ile hayata geldik. İlk emir oku iken bizim ilk emrimiz nefes almak için ağla oldu. Daha ilk günden öğrendik bir şey istiyorsan bir şey vermelisin felsefesini. Bu o kadar ağır bir felsefeydi ki sonradan anlamıştık bu denklemi bozduğumuz zaman çarmıha gerilen bedenimiz İsa'ya değilde yıkık bir düşe dönüşeceğini.
Birden bir gül bahçesine atıldık. Orada hatırlayamayacağımız anılarla bezendik. Belki bir yılan soktu belki birileri bizi sevdi. Ama asla hatırlayamadık o yılları. Psikologlar gelip hatırlayamayacağımız o yıllara "Kişilik gelişim yaşları" dedi. Hatırlamadığımız şeyler yüzünden suçlanıp o günler merak edildi. Bu bir Alzheimer hastasını katil ilan etmek gibiydi. Bu kez hatıralarımız hastalık tarafından değil de Tanrı tarafından mühürlendi. Bu mühür için elimizde ne bir anahtar nede yenmemiz gereken bir koruyucu vardı. Buna bakarsak kadim ve muhteşem bir tasarımın örneği miydik yoksa tamamen rastgele sonuçlara dayanan bir vurdumduymazlığın mı?
Hayatın evreleri saymakla bitmez ya da yazmakla. O evreleri bir kenara atıp beynimin içindeki Louvre müzesinden yazıyorum size bunları. Yazmaya da devam edeceğim. Şimdiden iyi okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blizzard
Short StoryYazmaya ihtiyaç duyulan bu Dünya'da hiyerogriflerin yerini yazılar aldı.