Bizler yaşam denilen haşhaş tarlasına zorla sokulmuş varlıklarız. Her gün bağımlılık düzeyimiz artarken bu yuvarlak coğrafyaya, içimizde karamsarlık ve hüzünden oluşturduğumuz kara deliklerimizle bir sonraki pembe ruhlar denilen mutluluk adlı şeyi yutmak için bekliyoruz. Her mutluluk bize yeni bir görev yeni bir acı verirken, sadece sonuca odaklanan köpekler gibi koşturuyoruz. Hepimiz bir beyaz tavşanın peşindeyiz ama o tavşanın çoktan öldüğünü anlayamıyoruz. Tanrının uzattığı gri hapı ağzımıza atarken arkamızdaki siyah yolları görmeden önümüzdeki beyaz yollara bakma cesaretine giriştiğimiz için insanız belki. Belki de uyuşturucunun verdiği pembe ruhlar sayesinde anlık bir şey yapıp yaşıyoruz?
İnsanız ya işte, beklemekle geçen yolları sabır denilen erdemsizlikle kapatıp bunla gurur duyuyoruz. Hepimiz bir şey bekliyoruz, hemen olmasını istediğimiz ama asla olmayan, belki bir telefon ya da bir mesaj. Asla gelmeyen bu mesajlar sonrası içimizi kaplarken yalnızlık hissi beklemenin bir sonucu muydu? Yoksa hayata geç kalmış ve geç devam eden bir insanın soyutlanması mıydı? Geç kalmak dediğimiz şey zaten her dakikanın son saniyesine yetişmek ve neden ilklere yetişemedik diye sorgularken her şeyi kaçırmak değil miydi? Ama burası bir haşhaş tarlası ve burada zaman terimi yok. Zaman, sadece uyuşturucuyu alanların kullandığı geçmeyen ve kafamızın içinde geçmiş gibi gözüküp, asla geçmeyen şeydi. Geçilmez bir duvarın önünde oturup kafa bulurken kendimizi kısıtladığımız için böyleyiz belki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blizzard
Short StoryYazmaya ihtiyaç duyulan bu Dünya'da hiyerogriflerin yerini yazılar aldı.