"Yoongi, iyi ki hayatımdasın sevgilim."
Yoongi'nin kafasından miniğinin sesi çıkmıyordu, delireceğini hissetti çocuk.
Kafasını kaldırıp tavana baktı, miniğinin gülümseyen yüzünü görünce fısıldadı sessizce,
"Ben de seni bekliyordum miniğim, hoşgeldin."
Yoongi, delirmişti artık. Gerçeklik ve hayal dünyasını ayıramıyordu.
1-2 saat daha yatağında oyalanıp kalkmıştı Yoongi, kapının önünde Jimin vardı, tüm gözyaşları Yoongi'nin gözünde toplandı, buna rağmen gülümsedi fakat içten bir şekilde.
Miniğini inceledi Yoongi, yüz hatlarının en ince detayını bile özlemişti çocuk.
Ellerini uzattı miniğine, uzandı uzandı uzandı, tam dokunacaktı ki. Bi anda boşlukla yüzyüze geldi. Yere yığıldı Yoongi. Artık kurtulmak istediğini sayıklayıp durdu. Zaten bugün son günüydü, bitirecekti bunu ve miniğine kavuşacaktı.
Yoongi yerden kalktıktan sonra yanında Jimin varmış gibi konuşup, hareket ediyordu.
Delirmesi normaldi, Yoongi'nin vücudu hem fiziksel hem de ruhsal şekilde çok zayıftı. Ani şeylere kırılır sinirlenir üzülürdü. Mutlu etmek de çok kolaydı, tabii karşısındaki miniği ise.
"Miniğim gel bakalım yanıma, bugün fotoğraf çekineceğiz." Yoongi yanındaki boşluğa bakarak konuştu, heyecanlıydı.
Elinde tuttuğu kamera ile hayali miniğini sardı koluyla, diş etlerini göstererek gülümsedi, hazır 3 2 1.
Çıkan fotoğrafa baktı Yoongi,
"Yaah Jimin, bu pozu sadece bana özel yapardın ya birisi bu fotoğrafı görürse."
Yoongi sonunda mutluydu, ama bununla yetinmeyecekti, herkes biliyordu bunu.
Kapı çalmıştı, Yoongi heyecanla karşısında olduğunu zannettiği miniğine bağırdı.
"Miniğim, hoseok geldi gel hadi!"
Kapıya koştu Yoongi, kulbu çevirip kapıyı açtı, karşısındaki şişmiş gözlü hoseok ile bakıştı. Hoseok, Yoongi'nin yüzündeki mutluluğu gördükçe korkuyordu. Bunun tek bir açıklaması olduğunu da biliyordu çünkü Yoongi miniği olmadan böyle gülümsemezdi.
"Olum at gibi dikilmesene kapıda geç içeri." At kelimesine vurgu yapan Yoongi gülümseyerek seslendi Hoseok'a. Yoongi devam etti,
"Gel bak Jimin'de içeride seni bekliyor."
Hoseok ağlamaya başladı, en yakın arkadaşı karşısında deliriyordu, olmayan şeylere inanıp onlar varmış gibi konuşuyordu.
Dayanamadı Hoseok, sakince bir işinin olduğunu söyleyip uzaklaştı sadece. Yoongi'yi yalnız bıraktı. Ona bunların gerçek olmadığını söylemek sadece onun canını yakacaktı ve onu böyle mutlu, canlı, enerjik gördükten sonra hiçbir güç bunu Hoseok'a yaptıramazdı.
Yoongi şaşkın şaşkın kapıyı kapattı. İçeri geçip miniği ile uğraştı biraz, sonrasında küçük bir teklif önerdi.
"Miniğim uzun zamandır sana Küçük Prens'i okuyamıyorum gel de yine aynı şekilde okuyayım sana, hem yeni çekindiğimiz resmi koyarız ayraç olarak, diğerini de duvardaki diğer resimlerimizin yanına asarız."Akşam olmuştu, Yoongi tüm gün Jimin'le özlediği şeyleri yaptı, ona dokunamasa bile şimdilik yetiyordu çocuğa.
Artık hazır olduğunu hissetti Yoongi, yazdığı küçük mektubu da Jimin ile olan fotoğraflarının üstüne koyunca her şey hazırdı.
Yoongi sessizce fısıldadı hayali çocuğa,
"Miniğim, sana her şeyimizin eşit olacağını söylemiştim, bana ölmeden önce sadece boğulduğunu söyledin, 'Boğuluyorum Yoongi.' Hatırlıyorum her şeyi miniğim. Şimdi tam eşit olmasa da ikimiz de boğularak öleceğiz sevgilim."
Arkasını döndü Yoongi, her şeyi hazırlamıştı, gözlerinin dolduğunu hissetti, çaresiz hissediyordu, öleceği için korkusu yoktu, yaşamak için bir sebebi de yoktu, e neden duruyordu?
Yavaşça sandalyesine çıktı boynuna kalın ipi geçirdi, tam karşısında piyanosu ve onun üstünde miniği ile olan büyük fotoğrafları vardı.
Derin bir nefes aldı Yoongi,
"Sonunda miniğim, sonunda geliyorum yanına, artık tamamen bir bütün olacağız."
Gözlerini yumdu Yoongi son kez fotoğrafa yeniden baktı, inceledi biraz, ikisi de deli gibi gülüyordu, seviştikten sonra çekildikleri fotoğraf çok güzeldi. Saçları dağılmış dudakları şişmişti. Evdeki diğer fotoğraflarda Jimin'in hasta hali de vardı, miniği ne kadar istemese de Yoongi onun her haline aşıktı.
Yeniden fotoğrafa bakıp kapadı gözlerini, ayarladığı kaset çalmaya başladı, bu Jimin'in Yoongi'den 2 gün uzak kaldığı için özlemine duyanamayıp bu kaydı kaydedip Yoongi'ye yollamıştı.
Yoongi Jimin'in sesini duyunca gülümsedi.
"Yoongi-ah burası çok sıkıcı, senin olmadığın hiçbir yer bana neşeli gelmiyor. Ama konserim için çalışmalar iyi gidiyor sen de gelince her şey hazır olacak sevgilim, beyaz tenine çok yakışan pembe dudaklarını ve güzel gözlerini öpüyorum, ah burnunu öpemiyorum çünkü burnundan öpülmesini sevmiyorsun eheheh. Şimdi gitmeliyim sevgilim, yarın geleceğini bilmesem burada ölebilirdim. Seni yıldızlar kadar çok seviyorum."
Kayıt bitince Yoongi kapadığı gözlerini iyice sıktı, derin bir nefes aldı ve son sözlerini söyledi,
"Seni yıldızlar kadar çok seviyorum miniğim."
Sonrası ise odada yankılanan sandalyenin yere düşme sesiydi.
Yoongi artık tamamen huzurluydu. Tanrı bile onları ayıramamıştı, kavuşmuştu miniğine.Bitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Most Beautiful Moment In Life | yoonmin
Fanfiction"Piyanonun tuşları üzerinde hafifçe parmaklarını gezdirdi Min Yoongi. Her dokunuşunda miniğini hatırlıyordu, onunla ilgili yaşadığı ve yaşamak istediği her şeyi. Tabii bu artık mümkün değildi, çünkü Park Jimin ölmüştü." Homofobikler okusun lütfen, b...