[god's rightous man, pretending you can live without war]

352 14 22
                                    

"Steve Rogers"

+ + + + +

"Steve?"

Titreyen dudaklardan döküldüğünü anlaması zor olmamış bu kelime, aklında sürekli yankılanıyordu. Ağlamaklı ses tonu, güçlü duruşuna hayran kaldığı kadından yükseldiğinde Steve Rogers kalbindeki duyguyu anlamlandıramamıştı.

O bir sanatçıydı, sanatçılık ruhunda vardı ve kelimeler uzmanlık alanı olmasa bile, kalbine çökmüş hissi açıklamasına yardım etmeliydi. Ama o an etmemişti.

Yüzbaşı Amerika'nın cesareti Red Skrull'a ait uçakta yalnız olduğu dakikalarda gözlerinde parlamıyordu. Yeşillerin azıcık serpiştirildiği gözleri ileriye döndü. Buzlar ona kucak açarken yutkundu.

Bunu yapmak zorundayım.

Yüzbaşı Amerika insanlar için kendini feda edebilirdi. Bu düşünüldüğünde sadece küçük bir bedeldi, işin matematiği basitti.

Ama bu bedeli ödemek adına harcanan hayata sahip olan kişi için, bu işin matematiği o kadar kolay görünmüyordu.

Uçak alçalıyordu ve alçalıyordu. Yüzbaşı Amerika bir daha yutkunduğunda boğazının kupkuru olduğunu fark etti. Bedeni bir damla su için haykırıyordu. Uçağın direksiyonunu tutan ellerine baktı. Delice titriyordu.

Steve Rogers uçağın ucunun buza battığına şahitlik ettiğinde gözlerini kırpıştırdı.

Yüzbaşı Amerika ölmek istemiyordu.

Yüzündeki ifade, içindeki korkuyu yansıtıyordu yeterince. O hayatını feda edecekti, söylerken kolay gelirdi. Ama gittikçe buza batan uçağın içerisinde, bütün yalnızlığını iliklerine kadar hisseden Yüzbaşı Amerika artık ölümün nefesini ensesinde hissederken ne kadar zor olduğunu anlıyordu. Genç adam ölmek istemiyordu, cesaretliydi o, ama yine de ölmek istemiyordu. Bunu yapmak zorunda olduğunu bilmesi istediği anlamına gelmiyordu.

Cesur olan bir kalp, korkabilirdi elbette.

Uçak buza tamamiyle gömülmeden önce bir nefesi içine çekti. Soğuğu şiddetle hissediyordu. Her bir hücresi ona bunu bağırdığında Yüzbaşı Amerika bir kez daha zorlukla yutkundu.

Uçak tamamiyle buza oturdu. Her şey sessizleşti.

Steve ellerinin daha da titrediğini hissettiğinde uçağın direksiyonundan ellerini çekti. Koltuğa oturduğunda bağlaması gereken kemeri o anki telaştan bağlamamıştı. Ellerini koltuğun iki yanında yer alan kolçaklara götürdüğünde sessizliğin ona ölümden daha beter olduğunu hissettirdi.

Ellerinden gözlerini kaldırdığında camın ardını karanlığa boğmuş buz kütlesine baktı.

Soğuk bastırıyordu, elleri titriyordu...

"T-tanrım..." ölüm ensesindeydi ve Yüzbaşı Amerika avcuna düşmek üzereydi.

Yerinden zorlukla kalktığında dizlerinin titremesine dayanamayarak yere kapaklandı. Metalin soğuğu bedenine bir tokat gibi indiğinde çığlık attı. Yüzü bembeyaz kesilmişti.

smoke and mirrors [one-shots]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin