|6| Paradise Lost

7.3K 581 158
                                    

Göz ucuyla Taehyung'un çoktan uyuyakaldığını fark edince eskimiş sayfayı kıvırdı ve yıpranmış, eski kitabını kapatıp başucuna koydu göğsünde yatan Taehyung'u uyandırmamaya özen göstererek. Karışık saçlarına küçük bir öpücük kondurup bir süre onu izledi. Pembe dudakları somurtur gibi büzülmüş, Jungkook'un omzuna neredeyse yapışmışlardı. Saçlarının birazı esmer yüzünü gölgelerken kirpikleri uyuyan gözlerinin üzerinden titreşiyordu. Jungkook parmağıyla yüzüne gelen saçları ittirdikten sonra dikkatlice kolunu çekti ve onu uyuması için yatağında yalnız bıraktı. Kapıyı sessizce arkasından örtüp aşağıya indi.

"Hey," Jimin elindeki dolu kupalardan birini ona uzatırken başıyla selam verdi. Jungkook uzanıp kupayı kabul etti ve Jimin'in peşinden balkona çıktı. Ocak ayı nefesleri donduracak kadar soğuktu. Jungkook çıplak ayaklarını neredeyse buz tutmuş verandaya sürttü birkaç kere.

"Taehyung burada mı?" diye sordu Jimin kupasından bir yudum alırken.

Jungkook başını sallayıp kendi ılık kupasından bir yudum aldı. Dün Taheyung ile geçirdiği geceden sonra kana ihtiyacı yoktu fakat Jimin'i yalnız bırakmak istememişti. "Dün gece geldi." dedi ikinci yudumundan sonra. Bu en sevdiği kan tipi olmasına rağmen neredeyse yüzünü buruşturacaktı. Taehyung'dan sonra hiçbir şey yeterince tatlı gelmiyordu. "Büyükannesinin gitmesi gereken fizyoterapik bir tatil yeri varmış. Önümüzdeki birkaç günü burada geçirecek."

"Haftasonu doğum günü var, değil mi?"

Jungkook Jimin'in bunu hatırlamasına memnun bir şekilde gülümsedi. "Evet. Beraber kutlarız diye düşünmüştüm."

Jimin gri gözlerini beyaz karla kaplı ormana dikerken yüzünü buruşturdu. "Partiler hakkında ne düşündüğümü biliyorsun."

"Sadece sen, ben, Taehyung ve Yoongi olacak. Tanımadığın kimse yok."

Jimin büyük bir yudum alıp kupasını yanındaki masaya koydu. "Neden ikiniz küçük bir tatile çıkmıyorsunuz? Ne Yoongi ne de ben ikinizin üst katta durmadan seviştiğinizi duymaya hevesli değiliz."

Jungkook onun koluna vurdu.

Jimin gülümsedi. "Vadideki evinin anahtarları nerede duruyor biliyorsun." dedi ve boş kupasını da alıp içeriye geçti. Jungkook tek başına bir süre evin karlı manzarasını izledi. Taehyung'u küçük bir tatile çıkarmak fena bir fikir sayılmazdı. Hoseok ve Taehyung'un diğer arkadaşlarıyla önceki gün küçük bir kutlama yapmışlardı zaten. Jungkook hala ona ne hediye vermesi gerektiğini bilmiyordu. Tatil iyi bir başlangıç olabilirdi.

Sonraki gece Yoongi ve Jimin ile beraber küçük bir kutlamadan sonra, Jungkook Taehyung'u aldı ve anahtarları alıp yola koyuldu. Yıllarca yalnız yaşadıktan sonra yanında ona eşlik edecek birinin olmasına alışması oldukça kolay olmuştu. Şükran gününü, yeni yılı, doğum gününü ve Jimin ile Yoongi'nin yıldönümlerini Taheyung ile beraber geçirmişti. Hayatı değişiyordu fakat hiçbir şeyden şikayetçi değildi. Taehyung'un varlığı ona iyi geliyordu.

"İtiraf etmeliyim, bu pek de iyi bir hediyeye benzemiyor." Taehyung huysuzca mırıldansa da arabadan iner inmez Jungkook'un uzattığı elini tuttu. "Burası lanet olası bir orman."

Jungkook adımlarını gidecekleri yere doğru hızlandırırken yan gözle onu izleyip sırıttı. Taehyung'un gri beresinin altından taşan perçemleri soğuktan kızarmış suratını çevreliyordu, eldivenli eli sıkıca onunkine dolanmıştı. Kendine engel olamadan döndü ve önce dudaklarını sonra da bir buz parçasından farkı kalmayan burnunun ucunu öptü.

"Çok mu üşüdün?" diye sordu soğuk elini kırmızı yanaklarına koyup. Burada hasta olmasını istemezdi, bunun bir hediye olması gerekiyordu ve Taehyung'un soğuktan hastalık kapması her şeyi mahvederdi. En çok da Jungkook'un vicdanını. "Üzgünüm, bunu hesaba katmam gerekirdi. Keşke arabayı biraz daha yakına çekseydik."

With the Moon i Run •TaeKook•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin