*Part 4*
-İlkler Ve İmkansızlıkların İmkansız Olmadığının Kanıtlanması –
İlkler özeldir çünkü hayat boyu unutulmazlar, değerlidirler çünkü ilktirler, adı üstünde ‘ilk’. İlk öpücük, ilk içki, ilk dans belki ilk kelime, ilk adım hayatımızda o kadar çok ilk vardır ki ama bazılar diğerlerinden daha özeldir belki de o kişi ile alakalıdır. Chanyeol, Baekhyun’un bir çok ilkinde yanında olan insandı ve Baekhyun daha fazlasını istiyordu.
1 aydır beraberlerdi ve henüz ‘seni seviyorum’ sözcüğünü duyamamışlardı. İkisi de buna can atsa da ilk adımı birbirlerinden bekliyorlardı. Chanyeol bu bir ayda gerçekten değişmişti. Baekhyun’a çok nazik davranıyordu, sevişmelerine rağmen Baekhyun’la ufacık bir yakınlaşmalarında utanıyor ve kızarıyordu ki bu Baekhyun’un en çok hoşuna giden şeydi. Bir ay öncesinde Chanyeol’un hissettiği korku şu an Baekhyun’un bilinç altını ele geçirmişti. İlk kez korkuyordu. Çok eziyet görmüştü, insanlar ona zorbalık yapmıştı ve daha niceleri ama Baekhyun umudunu hiçbir zaman kaybetmediği için korkmamıştı da ama ilk kez Chanyeol’un onu bırakmasından korkuyordu. Beraber oldukları gece söylediklerinde samimiydi. Eğer olurda Chanyeol’dan farklı biri ona dokunursa ölürdü. İğrenirdi, kendinden iğrenirdi ve sonucunda belki de kendine verdiği en büyük söze ihanet eder ve intiharla bu dünyadan kurtulurdu. Korkmasının başlıca nedeni bulundukları dünyanın şartlarıydı. Korkmamak elde değildi ama Chanyeol’dan gelecek olan tek bir ‘seni seviyorum’ cümlesi Baekhyun’un tüm korkusunun yok olmasına yeteceki.
Evlerine gelen her misafirle Baekhyun olması gerektiği ‘köle’ rolüne bürünüyor ve odasında bekliyordu ya da köşede gelen kadınların ya da erkeklerin utanmazca Chanyeol’a sarkmasını izliyordu. Bu kalbine yönelik bir saldırıydı. Kendini hiçbir zaman güzel bulmamış ve bu açıdan güvenmemiş biri olarak aşık olduğu adamın kendince kendine zıt mükemmel bir surata sahip olduğu gerçeği onun başkalarını sevebileceği fikrini her gün aklına sokuyordu. Chanyeol ondan bıkabilirdi sonuçta o sadece bir köleydi.
En acı olanı her köleye olan Baekhyun’a da olmaya başlamıştı, kendini aşağılamaya ve ezmeye başlamıştı. Oysa Chanyeol ona böyle hissetmemesi için her şeyi yapıyordu. İlk geldiğinde bile ona köle gibi davranmamıştı ki neredeyse artık onun bir köle olduğunu bile unutmuştu. Ne yazık ki Baekhyun henüz bunu bilmiyordu.
Chanyeol karar vermişti. İtiraf etmenin zamanı gelmişti, ne olursa olsun bir kere aşkı tatmak istiyordu. Baekhyun’u seviyordu hem de çok ve bunu uzun zaman önce kabul etmişti. Baekhyun’un böyle bir itiraf yapmak için utangaç olduğunu bildiği gibi duygularının tek taraflı olması gibi korkuları da vardı ama denemek denememekten her zaman daha iyi bir tercih olmuştu.
Baekhyun, Chanyeol’un onu gezmek için çağırması konusunda aşırı heyecanını saklamakta oldukça yeteneksizdi ve bu Chanyeol’un kıkırdamasına yol açıyordu. Baekhyun mükemmel görünüyordu. Chanyeol’un ona doğum gününde aldığı dar siyah deri pantolon ve oldukça derin bir dekolteye sahip olan tişört. Saçları özenle yukarı taranmış ve Chanyeol’un sık sık öptüğü alnı ortaya çıkarmıştı. Baekhyun’un gözlerindeki eyeliner Chanyeol’u baştan çıkarıyordu. Hemen şu an ona aşkını itiraf edip onu yatağa atabilirdi ama biliyordu ki bu onun yanlış anlamasına neden olabilirdi.
“Selam” Baekhyun elini kaldırdı ve nasıl vermesi gerektiğini bilmediği bir selam verdi. Chanyeol her zamanki gibi harikaydı bu da onun dilinin tutulmasını sağlayacak kolay bir sebepti.
“Sana da. Ben birkaç şey planladım ama biliyorsun dışarısı bizim için uygun değil ama bana ait olan fazla mekan var. Açık alanları sevdiğini biliyorum bu yüzden özel bir yer seçtim. İkimiz için de özel olacağını umduğum bir yer”
“Demek artık bir şeye bile olsa umudun var”
“Emin ol sayende hayat için umutlanmaya başladım. Çocuğum olduğunda adını umut koyacağım” Baekhyun espriye gülse de onun için üzücüydü de. O eğer Chanyeol ile olursa ona bir çocuk veremezdi. Belki Chanyeol mükemmel bir baba olacaktı ve kendisi bunun için engel olacaktı.
“Pekala nereye gidiyoruz?” Chanyeol Baekhyun’un ellerini kavradı ve parmaklarını iç içe geçirdi.
Özel bir yer için özel bir an ve özel kişiler. Baekhyun uçsuz bucaksız denize bakarken denizin elbet var olan diğer ucunda oturan insanların şu an ne düşündüklerini merak ediyordu. Her zaman merak etmişti. Dünyada milyarlarca insan vardı ve bu da demekti ki her evde her ailede yaşanan farklı olaylar vardı. Severdi tahmin yürütmeyi ve hayal kurmayı belki de yapacak başka bir şeyi olmadığındandı. Onlar gelişmiş yepyeni bir dünyadaydılar fakat insanların karakterleri ve davranışları milattan önceki insanlardan bile az ilerici ve mantıklıydı.
“Burası gerçekten harika” Baekhyun hala kenetlenmiş bir şekilde duran ellerinin eşliğinde yüzünü Chanyeol’a çevirdi.
Chanyeol güneş ile parlayan gözlerde fazla şey görüyordu. Aslında sadece gözleri mavi olanlar benzemiyordu okyanuslara ya da denizlere, şu an Chanyeol Baekhyun’un gözlerine bakarken az önce her insanı etkileyecek kadar mükemmel olan okyanusu görüyordu, Chanyeol Baekhyun’un gözlerini sonsuzluğu görüyordu. Beraber ve sonsuza dek…
“Benim içinde. Paramı ilk kazanmaya başladığım zaman ev almadım. Ev…ev önemli bir şeydi. Orası senin yurdundu evet ama burayı almak daha cazip göründü gözüme. Burası benim için bir ilkti ve bizim için de bazı ilkleri temsil etmesi için seni buraya getirdim.”
“Nasıl bir ilk?” Chanyeol boştaki eliyle de Baekhyun’un diğer elini kavradı ve sadece yüzünün değil bütün vücudunun kendisine dönmesini sağladı.
“Byun Baekhyun sözümü kesmeyeceğini biliyorum bu sebeple seni uyarmayacağım bile, seni ilk gördüğüm an bir farklılık hissettim. Kalbimdeki buzlardan bir tanesinin eridiğini ve bu bir başlangıçtı. Bir buzun erimesi demek diğerlerinin de tehlike altında olması demekti ve bu hoş bir tehlikeydi. Bir süre kendime inkar ettim çünkü bu tarz bir şeyin imkansız olduğuna inanıyordum. Bir kölenin ve sahibin aşkı bana kitaplardaki hikayeleri hatırlatıyordu. Baekhyun belki de bir gün bizim de hikayemizi yazarlar ne dersin? Ben Park ChanYeol sayende inandım, aşka inandım, değişime inandım. Belki ben diğer üst seviye insanlar içinde fikir olarak daha fazla gelişmiştim ama bununla bir alakası olduğunu sanmıyorum. Her insan karşısına doğru insan çıktığında bunu anlayacak ve peşinde koşacaktır, asıl olay bu insanı bulmaktadır zaten. Ben buldum. Ben sana aşık oldum Baekhyun. Gülümseyişine, bakışlarına, tenine, cesaretine, neşene ve ben senin kalbine aşık oldum Baekhyun. Seni seviyorum ve ne olursa olsun seveceğim de” Chanyeol içinden geçenleri kelimelere dökmenin huzuruyla rahatlamıştı.
Baekhyun duyduğu sözlerle bütün korkularını unutmuştu. Chanyeol’a her koşulda güvenirdi ve şu an da ona inanıyordu.
“Park Chanyeol o zaman ben de hislerimi sana açacağım. Sen bana dokunmasını istediğim beni sevmesini ve değer vermesini istediğim ilk insansın. Sen benim ilk aşkımsın. Hissettim, o odaya girdiğim ilk an bir şeylerin farklı olacağını hissettim ve senin de farklı olduğunu. Biliyorum bana olması gerektiği gibi bir insan gibi davrandın ve ben buna aşık oldum. Benim kalbimin atması için tek sebep sensin Chanyeol, hızlanması için de sebep sensin. Seni seviyorum ve senden bana bir söz vermeni istiyorum. Beni bırakma, ne olursa olsun beni bırakma. Belki sana git derim anla ki gitme diyorum, eğer sana sus diyorsam anla ki konuş diyorumdur, eğer sana senden nefret ediyorum diyorsam bil ki aslında sana deli gibi aşık olduğumu söylemek istiyorumdur.” Chanyeol meleğini kendine çekti ve ona sıkıca sarıldı. İkisinin de korkuları geçmişti. Önemli olan şu an beraber olmalarıydı. İleride zorluklar çekeceklerdi bunu biliyorlardı ama o zamanlar gelene kadar mutlu olmak ve belki de sınırlı olan zamanlarını doyasıya kullanmak istiyorlardı.