bölüm 1 - işaret

64 9 10
                                    


Tanrı, Adem'i çamurdan yarattığında meleklerinden onun önünde diz çökmelerini istedi. Baş meleklerinden Azazel karşı çıktı, ateşten olduğunu ve onun önünde diz çökmeyeceğini söyledi. Lucifer ise özgürlük istedi. Bir grup melek daha katıldı onlara. Ve Tanrı, onların bu hadsiz davranışlarını sebep göstererek onları cennetten sürgün etti.

Eh, Tanrı nereden bilebilirdi ki yeryüzünde daha çok günah işleneceğini?

Azazel büyük ve yüce bir melekti. Bu yolu seçmişti evet ama gücünü ve kudretini kimse inkar edemezdi. Diğer meleklere gereken her şeyi öğretti. İnsan hayatları hakkında onlara bilgiler verdi. Ve en sonunda onlara insanlarla eğlenmelerini söyledi.

Melekler güzel kadınlarla düşüp kalktılar, günlerini gün ettiler, insanlığı her türlü pisliğe ve kötülüğe sürüklediler. Bu birlikteliklerin sonucunda ise Nefilimler dünyaya geldi.

Melezler.

Tanrı'nın yarattıklarının güçleri birleşmişti, melekler ve insanlar... Yüzleri, saçları parıldayan bu çocuklar meleklerden de, insanlardan da daha kuvvetli, yetenekli ve güçlülerdi.

Tanrı, düşmüş meleklerin yaptıklarına ve kullarının gidişatına dayanamadı. Melezler hariç yeryüzündeki tüm düşmüş melekleri cezalandırmak üzere cehennemine attı.

Melezler suçsuzlardı. Tek yaptıkları şey doğmaktı. Tanrı onlara söyledi :

"Sadece cennete kalacaksınız, oradan dışarıya çıktığınız an atalarınız gibi kahrolursunuz. Sizi önce sürgün ederim, kötülüklere devam edip pişman olmadığınız zaman ise kendinizi Zemheri'de bulursunuz."

Evet ve evet. Tanrı'nın koyduğu yasaklar elbette dünyayı daha çekici bir yer yapmıştı. Nefilimlerin en çok merak ettiği şeydi, Dünya.

Bu melezlerden birinin ismi Taehyung'tu. O diğerlerinden daha çok dikkat çekerdi hep. Biraz yaramaz bir çocuktu. Arkadaş ortamında espri yapar ve popülerite kazanırdı.

Sonra, çok boş hissetti. Büyümüştü -yalnızca yedi yaşındaydı- ve çoğu şeyin farkındaydı. O da her melez gibi diğer yaşamı merak ediyordu. Merakını giderdi de, ne isterse yapardı.

Dünyaya gizli olarak gidip gelmeye başladı. Ufak bir kasabada tanıştı çocukluğunun en sevdiği tarafıyla, Jimin ile.

Onunla saklambaç oynadı, yakan top, beş taş, ebelemece ve daha bir sürü oyun. En sevdikleri ise kör ebeydi. Taehyung gözlerini bir parça kumaş ile kapatıp buğday arazisinin içinde Jimin'i ararken Jimin hep ona arkasından yanaşır, kafasını öpüp kaçardı.

Bazen Taehyung onun hızlanmış nefes seslerinden, minik ayaklarıyla koşuşundan arkasına geldiğini anlasa da ses çıkartmaz, Jimin'in eğlenmesini sağlardı. Günün yalnızca üç saatini beraber geçirebiliyorlardı.

Ayrılma merasimi ise en zor yaşanan olaydı. Taehyung Jimin'in sağ avucunu öpüp, yanaklarını sıkıp koca koca gülümserken Jimin'in her seferinde gözleri dolardı. Koca, tombul ve pembe yanaklarını şişirirdi.

"Yarın gelmeyi unutma, olur mu Taehyung-ah?" diye sorardı hep.

Taehyung ise onun bu dediğine karşılık göz kırpar "Unutmam, Jiminie." derdi, bıkmadan.

Aralarındaki bu ilişki onlar yaklaşık on - on iki yaşlarındayken bitmek zorunda kaldı.

Taehyung bir akşam yine Jimin'in yanına gitmek için hazırlanırken Tanrı'nın baş yardımcısına yakalandı. Tanrı'ya haber verildiği an, Tanrı onu huzuruna çağırdı.

Gittiği yerin çok uzağında, hiç bilmediği bir yere sürgün edilecekti, Jimin'ini bir daha göremeyecekti. Dünya koskocamandı, onu nasıl bulabilirdi ki...

runaway : 緣分 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin