17' they call love

1.9K 187 266
                                    

genel olarak yolculuk ve bilgilendirilmelerle geçen ilk günün sonunda herkes otele geçtiğinde bakugou yorgunlukla kendini yere attı. japon tarzı bir otelde kaldıklarından kimsenin özel odası yoktu, sadece kızlar ve erkekler olarak ayrılmışlardı ve belki de, bu daha iyiydi. bugün kirishima ile oldukça güzel zaman geçirmişlerdi ki bakugou da tüm gün kendini tutmaktan yorgun düşmüştü. dışarıdan bakan biri için bakugou yolculuk boyunca uyumuş gibi görünüyor olabilirdi ama aslında sadece gözlerini dinlendiriyordu. bu sayede de kirishima'nın her bir hareketini hissedebilmiş, dediklerini duyabilmişti. ve bazen o, o kadar yakınına gelmişti ki. alnına düşen saçlarıyla uğraşmış, parmaklarını kollarının her yerinde gezdirmişti. nefesi sık sık yanaklarına ve dudaklarına uğramış, en son boynunda yer edinmişti. 

bunun zorlayıcı olduğunu düşünüyorsunuz değil mi?

şey, aslında bu hiçbir şeydi.

çünkü kirishima o mesaj konusunda oldukça ciddi olduğunu tüm gün boyunca belli etmişti. tam anlamıyla, tüm zamanını bakugou'nun yanında geçirmiş ve sık sık onunla flört etmeye çalışmıştı. ama bakugou cevap veremeyecek, kirishima da daha fazla üstüne gidemeyecek kadar utangaçtı ve böyle anlarda sadece birbirlerine bakmakla yetinmişlerdi. 

öğleden sonra bir kıyafet mağazasına girdiklerinde mina ikisinin de eline tişörtler tutuşturup kabinlere göndermişti. ve hayatın cilvesi, tek bir kabin boştu. başta ikisi de girmek istemese de mina ısrarcı bir kızdı ve onları öyle ya da böyle o kabine sokmuştu. birbirlerini okul soyunma odalarında zaten sık sık görüyorlar diyebilirsiniz ama bu başka bir konuydu. sadece ikisi vardı ve o manga modelliğinden beri aralarında cinsel bir çekim olduğunu kimse inkar edemezdi. eh, belki o ikisi ederdi.

yine de hiçbir şey olmadı, biraz daha zamanları olsaydı olabilirdi ama kabin görevlisi iki kişinin aynı kabine girmesine pek sıcak bakmadı ve ikisini kabinden zorla dışarı çıkarttı. mina da kabin görevlisine pek sıcak bakmayınca o pembe öfke topunu sakinleştirmek denki ve sero'ya düştü. kirishima ve bakugou ise kendi kendilerini sakinleştirip, nefeslerini düzene sokmak zorundaydılar.

sonuç olarak, gezilerinin ilk günü tatlı bir heyecanla hızlıca geçip gitti. geceleri ise klasik gezi oyunları ile açılıp kızların erkekleri terasa çağırmasıyla resmen başladı. 

sessiz ve sanki önceden anlaşılmış gibi planlı bir şekilde sırayla terasa girdiklerinde masalarda içecekler ve atıştırmalıklar vardı. hocaların duymayacağı kadar kısık bir müzik ortamı güzelleştiriyor ve herkesi havaya katıyordu. 

bir süredir aynı yurdun içinde yaşayan A sınıfı için, beraber zaman geçirmek alışılmadık bir durum değildi ama yine, bu aynı değildi. burası kendi şehirlerinden, ailelerinden ve sorumluluklarından uzakta oldukları ilk gezileriydi. ve sonunda hep beraber olmanın tadını rahatça çıkartabilirlerdi.

romantik bir havada olan kirishima ve birkaç kişi daha bu şekilde düşünüyor, zamanlarını güzel harcamak için dikkatli davranıyorlardı. bakugou gibi olanlar ise sadece eğlenmek için hareket ediyorlardı. ve her nasılsa o yıldızlı gecede bu zıt ikili orta yerde buluştu. kalabalıktan ayrılıp müzik sesi gidene kadar otelde ilerlediler. hiç tanıdık gelmeyen, dar bir koridordan geçtiler. kaç kat da merdiven çıktılar kim bilir. en sonunda, loş ışıklı, yemek odasına benzeyen bir odaya geldiklerinde ise ikisi de aynı anda durup birbirlerine baktı. ikisi de nefes nefeseydi ve sebebi belliydi. bakugou zaten her şeyden emindi, karşısındaki kızarmış yanaklı, aralık dudaklı, uzun kirpikli, sert hatlı, ve daha nice güzel özelliğiyle hayatını tamamlayan, ihtiyacı olduğu bu çocuk onun sevdiği çocuktu. onun hareketlerini, gülümseyişini, düşüncelerini, ellerini, zevklerini, şirinliğini seviyordu. ve vücudunda anormal olan ne tür tepkiler varsa hepsinin sorumlusu bu çocuktu.

ama kirishima, daha emin değil gibi gözüküyordu. kafasında bir şeyler yerine oturmuyor, belki de hayalindekileri somutlaştıramıyordu. bunu anlayan bakugou ise elini onun kalbine götürüp konuşmaya başladı.

"inan bana bu şekilde atmasının sebebi koşuşturmamız olamaz. her gün kaç saat antrenman yapıyoruz, bu seni bu kadar etkilememeli."

sonra elini yanaklarına götürdü.

"sen görmüyor olabilirsin ama ben saçlarınla aynı renge bürünen yanaklarını gayet net görüyorum ve eminim kirishima, bu da hareket etmenle alakalı değil."

ardından gülümseyerek ellerini birçok yere daha yerleştirdi ve susmadan devam etti.

"ellerin neden bu kadar terli biliyor musun? ben de yakın zamanda öğrendim, kalp çok hızlı atmaya başlayınca kan dolaşımın böyle şeylere sebebiyet veriyor. dudaklarından içeri çektiğin nefes ve durmadan salladığın ayağın gibi. benden kaçınan gözlerin, benden uzak kalamayan gövden, titreyen çenen... bunların hepsi umuyorum ki benim sayemde kirishima ve eğer bunlardan bir tanesi bile senin romantizm ve dostluk arasındaki farkı anlamanı sağlamıyorsa o zaman ben burada durur beklemeye devam ederim.

"ama söyle bana, tam şu anda bu düşük ışık ikimizin parlaklığını göz önüne çıkartırken, etrafta kimse yokken, bedenlerimizin buna ihtiyacı varken seni öpmemi istemez misin?"

bakugou, sabırsızca cevap bekleyen gözleriyle kirishima'ya bakmaya devam ederken kirishima onu çok bekletmedi. aslında, daha konuşmaya başladığı ilk anda emin olmuştu. heves veya dostluk değildi bu hisler, buna sevgi diyorlardı. üstelik bu sizi sınır bilmez biri yapan türden bir sevgiydi. kuralları sildiren, yepyeni bir hayat başlatan türden bir sevgiydi. aklınızı kirli düşünceler için ev  yapan, nefes kestiren bir sevgiydi. hayalleri gerçek sandıran, umudu ve umutsuzluğu dostunuz yapan bir sevgiydi. 

aslında buna sevgi değil, aşk diyorlardı.

ve iki aşığın öpüşmesi kadar normal bir şey olamazdı. bu yüzden, dediğim gibi, kirishima cevabını çok bekletmeden vermişti.

"kafamızda one ok rock çalarken demeyi unuttun ama evet, bunu çok isterim bakugou."

bunun üzerine ikisi de güldüğünde yavaşça yüzlerini birbirlerine yaklaştırdılar. önce nazikçe dudakları birbirine değdi. sonra birkaç kez daha. yavaş yavaş aralanan dudaklarıyla ise en sonunda bakugou, kirishima'nın alt dudağını kendininkiler arasında sıkıştırdı. hissettiği sıcaklıkla bacakları titrer gibi olduğunda ise bedenlerini daha da yaklaştırıp havada kalan kollarını beline sardı. bir sonrakinde üst dudağının tadını aldığında minik minik emmeye başladı. bu kısa kısa ama ıslak öpücükler dakikalarca devam etti ve aynı kirishima'nın dediği gibi ikisinin de kafasında one ok rock çalıyordu. kulağa hitap eden, nazik ritimli bir gitar ve birkaç piyano notası yankılandı kulaklarında dakikalarca. araya karışan kısık inlemelerle bu kesinlikle en güzel şarkıydı.

iki aşığın, güzel şarkısı.

yaşıyor musunuz?

I'LL KILL YOUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin