LÜTFEN KİTAPLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİZİ YORUMLARDA BELİRTİN
Bu zarfta neydi böyle ? Anne ve babam neredeydi ? Ve helikopter tabi. Etrafta öyle bir şey yoktu. Belkide bu zarfı anne ve babam hazırlamıştır ve buraya bırakmıştır. Ya da bu virüsü oluşturanlar. Peki ya helikopter buraya gelirse ne yapacaktık. Bu raddede 2 şey yapabilirdik. Bunlardan biri helikoptere binip ne olacağını görmek diğeri ise burada kalıp o yaratıklar tarafından öldürülmek. Birinci şık daha mâkul görünüyordu. En azından şimdilik. Yukarıdan bir ses duymaya başladık ve giderek yaklaşıyordu. Başımızı yukarı kaldırdığımızda helikopterlerin geldiğini gördük. iki taneydiler ama neden? Umarım Anabel'den ayrılmak zorunda kalmam diye düşünürken helikopterler yanımıza çatıya indiler. Alman tarzı helikopterlere benziyordu. Baştan sona simsiyah bir renge sahipti. Ancak orta bölümde el ile 6 sayısı yapılmıştı. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Pervaneleri ve tekerlekleri koyu kırmızı bir renge sahipti.
Helikopterlerin kapıları yavaşça açılmaya başladı. Kapılar tamamen açıldığında bir erkek sesi duyuldu ve " Buradan itibaren ayrılmak zorundasınız. Kızlar sağdaki erkekler soldaki helikoptere binsin. Binmek için 5 dakikanız var."diyordu. Ses kesilir kesilmez büyük bir hırıltı ve ardından gelen ayak sesleri ...
Geliyorlardı!
Lusi hemen çatı kapısını kapatıp demir dolu torbalarla destekledi. Yüzünde korku ve tedirginlikle yanımıza geldi. Bana bakıp:"Andre şimdi ne yapacağız ?" diye sordu. Eric'te hemen arkasından:"Konuş bakalım pislik herif." diye bağırdı. Zaman aleyhimize işlerken ben ne yapacağımı bilmiyordum. 4 dk kaldı. Bu zor tercihi neden bana bırakmışlardı? Tam olarak düşünemiyordum. Hırıltılar artıkça artmıştı. 3dk kaldı. Burada kalamazdık. Gelen hırıltılar çok fazla olduklarını açıkça gösteriyordu. Binaya girmişlerdi ve yaklaşıyorlardı. 2 dk kaldı. Yaratıklar son kata varmış kapıyı zorluyorlardı. Eric:"Çabuk kararını ver."diye tekrar bağırdı. 1dk kaldı. Kendimden beklenmeyecek bir sesle helikopterlere koşun diye bağırdım. Biz koşarken yaratıklarda kapıyı kırmış bize doğru geliyorlardı. Eric ve ben hızlıca helikopterin içine atladık. Biz atlar atlamaz motorlar çalışmaya başladı ve havalandık. Biz havalanırken Anabel'in düştüğünü gördüm. İstemsiz olarak Anabel diye bağırdım. Lusi hemen arkasını dönüp Anabel'e doğru koşmaya başladı. Hemen Anabel'i kucağına alıp tekrar helikoptere doğru koşmaya başladı. Tam helikoptere varmışlardı ki bir yaratık üstlerine atladı. Eric hemen silahını çıkarıp yaratığı başından vurdu ve birkaç elde arkadan gelen yaratıklara ateş etti. Hemen ardından kapılar kapandı . Pencere olmadığı için ne olduğunu göremedim.Umarım kurtulmuşlardır.
Eric omzuma vurup:"Merak etme Lusi güçlü kızdır, kurtulurlar." dedi. Ve yanımdaki çantayı işaret etti. Çantayı elime alıp açtım. İçinde 2 tane sandviç ve su vardı. Ne kadar aç ve susuz olduğumu tekrar hatırlayıp sandviçten dev bir ısırık alıp 3 yudumda suyu yarıladım. Eric'inde benden farklı olduğu söylenemezdi. Sandviçten bir ısırık daha aldığımda sol yanımda bir ağırlık hissettim. O tarafa döndüğümde Eric'in ölüler gibi uyuduğunu gördüm. Görüntü giderek bozuluyordu. Birkaç saniye sonra bende uykuya yenik düştüm.
《》
Albay Peterson laboratuvara girip elindeki kağıdı okumaya başladı. Kurduğumuz 4 denek bölgesinde yapılan kanalizasyon deneyinden kurtulanlar YEŞİL CEHENNEM adlı deney için yola çıktılar.
Kanalizasyon deneyinde
kurtulan sayısı: 12
ölüm sayısı: 14
erkek sayısı: 7
kız sayısı: 5
olarak belirlendi.
Kaza için sizden emir bekliyoruz.Albay konuşmasını bitirir bitirmez kapı açıldı. Hektor ve iki muhafız içeri girmişti. Hektor Jane'nin yanına gelip":Jane merakımı mazur gör ama yaklaşık 18 senedir bana verilen bir çocuğa bakıyorum. Ve şimdide hiç bilmediğim bir nedenden dolayı onu bile bile ölüme gönderiyorum. Neden?"dedi.
Hektor'un son kelimesinde sesi titremişti ve sinir tüm vücuduna yayılıyordu. Kendisini ve karısını 18 yıldır duvarların ortasındaki bir şehre atmışlardı. Oysa ki onların duvarlara hapsedilmesinden altı yıl sonra virüs ortaya çıkmıştı. Hektor içinden herkese lanet etti.Jane Hektor'a yaklaşıp:"Sevgili Hektor bize fazlasıyla yardımın dokundu. Merak etme her şeyi yakında öğreneceksin." dediği an da Hektor boynunda bir ağrı hissetti. Ağrıyla birlikte bilinci kapanmaya başladı. Bilinci kapanmadan önce söylediği son şey özür dilerim Andre'ydi.
《》
Gözümü açtığımda feci bir baş ağrısı ve mide bulantısı tüm vücudumu kapladı. Bunları unutup kendimi kalkmaya zorladım. Helikopterin içindeydim ancak pilot yoktu.
Helikopterin içi alev topu gibiydi. Boynumdan ani gelen acıylada kaza yaptığımızı anladım. Hemen Eric'i uyandırmaya koyuldum. Bir kaç tokattan sonra uyandı. Yüzüme şaşkın ve endişe dolu bir bakış attı. Doğrulup:"Hey, neden burası bu kadar sıcak ve tüm vücudum tır çarpmış gibi ağrıyor?" diye sordu. Ona cevap verecek zamanım olmadığını düşünüp kapıyı kırmamız gerektiğini söyledim ve kapıya tüm gücümle vurmaya başladım. Eric'te benim gibi kapıya vurmaya başladı. Birkaç vuruştan sonra açıldı. Hızlıca koşmaya başladık. Yeterince uzaklaşınca soluklanmak için yere oturduk. Biz yere oturur oturmaz helikopter şiddetli bir şekilde patladı. O an yüzümün bembeyaz olduğunu tahmin ediyordum Eric'in halide benden farksız değildi. Birkaç saniyelik şokun ardından etrafıma bakmaya başladım. Yemyeşil kocaman ağaçlar vardı. Botanik bilgim pek olmadığı için hangi cins ağaçlar olduğunu bilmiyordum. Yer kayalar ve çimenlerle kaplıydı. Eric yanıma gelip:"Ne düşünüyorsun?" diye sordu. Ona dönüp:"Her şey çok çabuk gelişti. Önce anne ve babam ortadan kayboldu sonrada Anabel. Şimdide bu ormandayız. Sanki bir oyunun içindeyiz." diyebildim. Cümlemin ardından derin bir sessizlik oldu. Daha sessizliğin tadını çıkaramamıştık ki hırıltılar ve ayak sesleri duymaya başladık ve giderek yaklaşıyordu. O iğrenç kokuda ortaya çıkınca kusmamak için kendimi zor tuttum. Eric hızlıca ve sessizce önümüzdeki koca ağacı işaret etti. Önce Eric sonrada ben tırmanmaya başladım. Uyku işe yaramış olacak ki kendimi daha canlı hissediyordum. Ellerimi daldan dala atıp sonunda yeterli yüksekliğe ulaştım ve kalın bir dalın üzerinde oturdum. Eric'te benim üzerimdeki dala geçip oturmuştu. Birkaç saniye sonra ayak sesleri yanımızdaydı. Ancak bir fark vardı. Bu yaratıklar kanalizasyondakilerden farklıydı. Bunların elleri ve parmakları yerine sivri ağaç dalları vardı ve vucütlarının her tarafı yeşil renkteydi. Her biri değişik hırıltılarla sanki bizi arıyorlardı. Onların her sesinde benim kalbim daha hızlı atıyordu. Ben korkumu düşünürken yukarıdaki dalda benim bile zor duyabileceğim bir ses çıktı. O tarafa baktığımda Eric gri silahını çıkarmış yaratıklara doğrultuyordu. Ne olur ne olmaz bende meyve bıçağımı çıkardım. Bize saldıracak olurlarsa mücadele etmeden ölmeyecektik. Aşağı baktığımda yaratıklardan birinin yukarıya baktığını fark ettim. Hızlıca kafamı geri çektim.
Umarım beni görmemiştir.Umarım beni görmemiştir.
İçimde o duayı tekrarlarken yaratıkların ayak seslerini tekrar duydum. Yoksa ağacamı tırmanıyorlardı? Başımı yavaşça aşağıya çevirdiğimde yaratıkların başka yöne hareket ettiğini gördüm. Ama neden? Eric yukarıdan sarkıp:"Dostum birkaç sıçan sayesinde kurtulduk." dedi.
Haklıydı, sıçanları takip ediyorlardı. İyice bakmak için yukarı dala çıkmaya karar verdim. Önce bıçağımı dala bıraktım. Tam bende çıkacaktım ki bıçak daldan aşağı doğru düştü. Almak için elimi uzattım ama elimden kayıp kayanın üzerine düştü. Demir ve taşın kulak çunlatan sesi etrafa yayıldı. Yaratıkların büyük bölümü buraya doğru harekete geçmişti. Oradan rahatlıkla görünüyorduk.Yerden 30 metre yükseklikteydik bu yüzden yaratıklar buraya gelmeden aşağı inemezdik.
Her taraftalardı.
Sarılmıştık.
Cehennemdeydik.
KİTABIMI BEĞENDİYSENİZ LÜTFEN OY BUTONUNA TIKLAYIN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRÜS: BÜYÜK SALGIN
Science FictionBir virüsle başlayan yokoluşta,varlığını sürdürmeye çalışan Fawer ailesinin tüylerinizi diken diken edecek ve her bölümünü sabırsızlıkla bekleyeceğiniz hikayesi.