LÜTFEN KİTAPLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİZİ YORUMLARDA BELİRTİNBu olanları hemen unutup yola koyulduk. Çünkü zaman fazlasıyla azdı. Ama o adam yani yaratık beni korkutuyordu. Ayrıca yaratık ordusuda bu korkumu kat kat arttırıyordu. Tünelde ilerlerken Anabel'in eli elimi dahada sıkmaya başladı. O ana kadar alaca karanlığa doğru yürüdüğümüzü hiç fark etmemiştim. Lusi karanlığa doğru ilerlerken yüzünü bize döndü ve zor duyabileceğimiz bir sesle "Sakın ses çıkarmayın" dedi. Yüzünü çok az görebiliyordum ancak yüzünde korku olduğundan emindim. Lusi sözünü bitirir bitirmez yola devam etmeye başladık. Biraz sonra hiçbir şey göremediğimi fark ettim. Sadece siyah, siyah, siyah...
Yaşadıklarımızı düşününce başım ağrımaya başladı. Ne oluyordu böyle biraz sonra yaratık ordusuyla karşı karşıya kalabilirdik. Ve kendimi korumak için sadece meyve bıçağım vardı. Birde Anabel vardı kaçmamız gerekirse o kaçamazdı. Bunlar beynimi kemirirken yanlışıkla Lusi'ye çarptım. O hareketsizce durmuş bir şey düşünüyor ya da bir yere bakıyordu. Aniden kemerindeki feneri çıkarıp önümüze tuttu. Kanla yazılmış yazılar vardı ve şunalar yazıyordu.TEBRİKLER KIYAMETİNİZİ UZATTINIZ
Biz bu yazıyı okurken korkunç bir çığlık duyuldu. Ses Eric'indi. Ben çığlığın geldiği yöne bakarken Lusi koş diye bağırdı. O an Anebeli kucağıma alıp durmadan koşmaya başladım. Koştum, koştum. 1 saatlik koşuşun ardından feci bir şekilde açlık ve susuzluk bütün vücudumu kapladı. Çok yorulmuştum. Ben bunları düşünürken ileride bir ışık gördüm ve korku tekrar baş gösterdi.
Birkaç dk sonra ışığın olduğu yere yani kanalizasyon deliğine vardık. Lusi önce kendisinin çıkıp ortalığı kolaçan edeceği söyledi merdivenlerden yukarı çıkıp etrafı taradı . Görünürde tehlikeli bir şey yoktu herhalde çünkü bizide yukarı çağırdı. Önce Anabeli yukarı çıkardım sonrada kendim çıktım. Çok karanlıkta kaldığımız için ışık gözlerimizi yakıyordu. Biraz soluklandıktan sonra gözlerimiz ışığa alıştı. Kent binası buradan görünüyordu. Tekrar Lusi'yi takip etmeye başladık. Saklana saklana ilerliyorduk. Ama sanki biride bizi takip ediyordu. Şüphe bütün vücudumu sarmıştı ama yola devam etmeliydik. Biraz sonra içimdeki şüphe yerini tedirginliğe bıraktı. Çünkü bu şehrin nüfusu 7 milyondan oluşuyordu ama biz henüz kimseye rastlamamıştık. Ne oluyordu böyle ? Birkaç bina sonra kent binasına vardık, kapısı açıktı.Etrafı kolaçan ettikten sonra içeri girdik.Bu binayı hatırlıyordum.Küçükken annem burada çalışırdı ve her cumartesi pazar buraya gelirdim.Max amca şakalar yapıp beni eğlendirirdi ama şimdi sadece hüzün var.Beyaz ve güzel boyası kanla kaplanmıştı ve sökülmüştü.Sandalyeler ve masalar paramparça olmuştu.Zaman kaybetmeden yukarı çıkmaya başladık 5.kata geldiğimizde takip edildiğimiz konusunda ki şüphelerim daha da arttı.Aniden sadece benim duyabileceğim seste bir hırıltı duydum. Arkamı döndüğümde gözleri kanlanmış kulaklarından birini kaybetmiş kollarında ve bacaklarında derin kesikler olan ağzından köpükler saçan madenci kıyafeti giymiş bir adam çıktı.Görüntüsü fazlasıyla korkunçtu ama beni asıl dehşete düşüren sağ işaret parmağının sürtünmeden dolayı parçalanmış olmasıydı.
Bu oydu...Delirmiş gibi bakıyordu kendime engel olamadan bir çığlık attım.Anabel'i kucakladığım gibi Lusi koşşş diye bağırdım.Madenci korkunç sesler çıkarıp peşimizden koşmaya başladı. Aniden üstüme atlayıp beni ve Anabel'i düşürdü. İkimiz boğuşurken Lusi Anabel'i alıp üst kata çıkardı.Yaratık dişlerini boynuma geçirmeye çalışıyordu.Tam başarıyordu ki ayağımla midesine vurdum birden merdivenlerden yuvarlanmaya başladı. Vuruşun etkisiyle dengemi kaybettim ve bende merdivelerden düştüm.Başımda büyük bir acı hissediyordum artık sonumun geldiğini düşünmeye başlamıştım ki iki el silah sesi duydum. Ne olduğunu anlamak için kafamı çevirmemle Eric'in gülen suratını görmem bir oldu.Dalga geçer bir ifadeyle"Dostum bana bir hayat borçlusun hayır hayır iki hayat borçlusun bu pislik yaratık seni yeseydi o da ölürdü."diyip gülmeye başladı.
Ben hâlâ olayın şokundaydım ve başımdaki acı dayanılmaz bir hâl almaya başlıyordu.Eric'e hemen yukarı çıkmamız gerektiğini söyledim.Beni kaldırdı ve hızla yukarı çıkmaya başladık. Birkaç dakika sonra yukarı vardık. Anabel Lusi'ye sarılmış ağlıyordu.Beni görünce koşarak yanıma geldi ve ağlayarak bana bir zarf uzattı.
Zarfta:" gelen helikoptere binin ve hiçbir şey sormayın" yazıyordu.Bölüm sonu
KİTABIMI BEĞENDİYSENİZ LÜTFEN OY BUTONUNA TIKLAYIN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİRÜS: BÜYÜK SALGIN
Ciencia FicciónBir virüsle başlayan yokoluşta,varlığını sürdürmeye çalışan Fawer ailesinin tüylerinizi diken diken edecek ve her bölümünü sabırsızlıkla bekleyeceğiniz hikayesi.