Nefes, aynı kendisi gibi, dışı beyaz ama içi kapkara olan günlüğünü aldı.. odasının ışığını kapatıp, masasının üzerinde ki lambanın düğmesine basıp masanın çevresini aydınlattı.. elini karnına götürerek beyaz kalemiyle yazmaya başladı..
Nefes'ten;
"Aşk acı çekmekmiş meğer anladım.. Öyle bir acı ki, ne bu gökyüzü mavi artık, ne de bulutlar beyaz.. Güneş aşkı bilseydi kapkara olurdu, doğmazdı bir daha.. Ya ben? Daha ne kadar uyanabilirim her yeni güne? Şu karanlık gök yüzü, sabahları bile simsiyah görünürken bana?.. Peki nasıl söküp atacağım bu kalbi göğüsümden? Nasıl canımla baş ederim, canım her gün onu arıyorken?"
Yazardan;
Nefes, gözyaşlarını elinin tersiyle itip, kara defterine beyaz yazdığı cümlelere dökülmesine izin verdi.. aradan bir iki dakika geçti, hıçkırıklarını zar zor dindirip devam etti yazmaya.."Bebeğim.. Biliyorum bana kızacaksın.. Sana babanı göstermediğim için, onunla birlikte parka gidemeyeceğin için, okulda herkes babasını anlatırken, senin başını öne eğdireceğim için.. ilk aşkının baban olamayacağı için.. ama unutma bebeğim.. Hepsi senin için, bizim için.."
Nefes elini karnında gezindirdi ve gözlerini sıkı sıkı yumdu.. "Bizim için." Dedi yine usul bir sesle.. defterin arasına kalemi sıkıştırıp, yatağına uzandı ve masanın üzerinde ki lambayı eliyle uzanıp kapadı.. hiç bir karanlık, onu terkeden adam kadar kapkara olamazdı..
***
Nefesten;Baygın baygın kapıya doğru ilerlerken "Geldim, patlama." Diye bağırmayı ihmal etmedim.. kapıyı açtığımda kocaman gülümsedim.. karşımda ki kadına kocaman sarılıp; "Günaydın ablacım, hoşgeldin.. gel içeri." Diyip kapı pervazından kenarı geçtim ve kapıda duran Asiye ablamın içeri girmesini sağladım.. Ablam mutfağa ilerlerken konuşmaya başladı; "Günaydın ablam, umarım kahvaltı etmemişsindir."diyip elinde ki poşetleri masaya bıraktı. Nefes; "Yok ablacım, daha yeni kalktım sayılır." Dedim ve gülümsedim. Asiye ablamın arkasından mutfağa ilerledim ve çaydanlığa çay koydum.. masaya geçip; "Bunlar ne?" Diye poşetlere bakmaya başladım.. "sevdiğin poğaçalardan aldım sıcak sıcak.. daha yeni çıkmış fırından." Diyip masayı hazırlamaya başladı Asiye ablam. Ne çok uğraşıyordu benim için.. Canını sevdiğim.. Nefes; "Zahmet etmeseydin ablacım, evde o kadar şey var, hazırlar yerdik.." dedim. Asiye hafif tebessüm edip; "Yeğenime iyi bak." Tebessüm eden suratı birden asılır gibi ciddileşti, devam etti; "Ve kendine.. Nefes, bak hamilesin, kilo alacağın yerde veriyorsun.. 2 ay geçti ablacım, biraz toparla kendini.. tamam hemen biter gider diyemem ama biraz olsun toparla. Onu hatırlatacak şeylerden uzak dur mesela, Ya da ne bileyim başka ev bakalım sana. Başka şehire bile razıyım ablam.. ama kendini harap etme gözünü seveyim." Asiye ablam bunları söylerken gözlerim dolmuş, gözyaşlarım yanaklarıma hücum etmek için harekete geçiyorlardı. Durdurmadım kendimi.. yere diktiğim gözlerimi Asiye ablama çevirdim, ağlamaklı sesimle konuşmaya başladım..; "Ben.. Hadi ben bu evden gittim, hadi bu anasını sattığımın şehrinden de gittim.. peki benim elimi tutan ellerimi nereye kesip atacağım abla? Dudaklarına değen dudaklarımı ne yapacağım?" Duraksadım ve güldüm, sonra devam ettim; "Karnımda ki bebek bir gün doğduğunda, ona her baktığımda onu yine hatırlayacağım.. bebeği mi aldırayım? Ne yapsın abla bu nefes? Nasıl başa çıksın.!" Dedim ağlıyorken.. Asiye abla kafamdan tutup, göğüsüne sertçe bastırdı beni.. Ağlamam daha fazla şiddetlenince Asiye ablanın da hıçkırıklarını duymam fazla sürmedi.. süremezdi.. zira öz kardeşi gibi severdi, canım yandığında, canı yanardı.. ve bunu dibine kadar hissederdim.. Bu ev, bu mutfak, hatta bu masa bile onu hatırlatıyordu bana.. burada bebeğimizin odasını tek başıma değil de onunla süslemek isterdim.. o ne derse kabul eder, ona göre yerleştirirdik eşyalarını.. bu evde 3 senemiz geçmiş, şimdi ise onsuz içim geçiyor.. 2'den 1 çıkınca 1 değil yarım kalıyormuşsun.. Ne zormuş onsuz olmak.. Ailem, Tahir'le birlikte olmamı istemeyince, onları silkmiştim.. Ailemi! Ne büyük aptallık etmişim.. haklılarmış.. Sevdiğim 'Adam' bir gün gidince yine onlara kalacakmışım meğer.. Olsun.. o adamdan bir parçam olduğu için şanslı hissediyordum kendimi.. Zira, o adamın, Tahir'in.. bana kattığı en güzel, en özel şey olmalıydı 'Yağmur.' Evet kız olursa yağmur koymak istiyorum ismini.. fırtınamı dindirir belki.. ya da daha çok şiddetlendirir. Bilmiyorum ama her güzel anım Yağmur yağarken gerçekleşmişti. Bu yüzden kız olursa Yağmur koyacaktım.. Kafamı doğrultup, tebessümümü takındım Asiye ablamın yüzünü ellerimin arasına aldım; "Ağlama.. yeğenin için.." dedim ve Asiye ablamın yüzünde olan ellerimi karnıma yerleştirdim. "Herşey onun için.. o çok masum ve annesini her zaman umut içinde, dik durduğunu görmesini istiyorum.. 2 ay boyunca da böyle olmadı mı? Onun beni terk edip gittiği gün, yağmurun karnımda olduğunu anladığımda, hem kahrolup hem dik durmadım mı? Bundan sonra da öyle olacak.. onunla ilgili herşeyi değiştireceğim, kendime yeni beyaz sayfalar açacağım.. söz veriyorum bunu bebeğim için yapacağım.." Asiye abla ani bir hareketle bana sarılıp; "Ben de sana söz veriyorum.. hep yanında olacağım."
Bir süre sarıldıktan sonra kahvaltılarımızı ettik. Asiye abla hamile olduğum için bir iş göstermiyordu. Sağ olsun herşeyi kendi başına halletmişti. Daha sonra Asiye abla yanıma oturup; "Nefesim, ablacım, diyorum ki akşama doğru bir yerlere mi gitsek? Hem kafa dağıtmış oluruz.. hem senin için de iyi olur?" Kafamı olumlu şekilde salladım ve akşam olana kadar biraz kestirmeyi düşündüm. Koltuğun ucuna kıvrılıp gözlerimi kapadım..***
"Abla hazırım ben.." Asiye abla Portmantodan çantasını alıp; "Geldim ablacım, hadi çıkalım." Ayakkabılarımızı giyip çıktık.. Sonbaharın beni en etkileyen kısmı yere düşen sarı yapraklar, hafif bir yağmur damlası, hava ne kadar serin olursa olsun tepe deki eksilmeyen bulutların arasından görünmeye çalışan güneş.. Asiye ablanın havalı mini cooper'ına binip ilerlemeye başladık.. Nefes; "Nereye gidiyoruz abla?" Asiye abla gözü yolda tebessüm edip; "Yeni bir yer açılmış, canlı müzik de varmış sen seversin." Dedi.. tebessüm etti. Bu kadın beni nasıl mutlu edeceğini biliyordu. Evet canlı müziği çok severdim, Tahir hemen hemen her gün bana gitarıyla şarkı söylerdi. 'Ah sesine yandığım.. nasıl özledim bir bilsen.!' Kafamda ki düşüncelerden bir an önce sıyrıldım. Zira daha fazla düşünürsem kafayı sıyırabilirdim. Bir de psikoloklarla uğraşamazdım, başımda yeterince dert vardı zaten. Kafamı Asiye ablaya çevirdiğimde arabayı durdurduğunu farkettim.. sanırım gelmiştik.. arabandan inip oldukça büyük olan cafeye baktım. İsmini okudum sesli bir şekilde; "Tanura.!" Gözlerimi devirdim ağlamamak için.. Tahir geldi yine aklıma.. neden herşeyde o vardı? Neden bir türlü ondan kaçamıyordum? Neden her seferinde kül olan ben oluyordum? Gözlerimi Asiye abladan kaçırdım. Asiye abla Allah'tan cafenin adını tam kestirememişti. Yoksa anında geri dönerdik.. onun da gününü mahvetmek istemiyordum.. hem bazı acılarla yüzleşmem gerekiyordu değil mi? Yalandan Tebessümümü takınıp Asiye ablaya döndüm; "Girmeyecek miyiz?" Hafif tebessüm edip yanağıma elini sürttü ve içeri doğru geçtik. İçeride ki ortam çok güzeldi. Cafenin bazı duvarlarında kısa ve öz şiirler yazıyordu. Sandalyeler keza aynı. Hepsi çok mükemmeldi. Ve kafenin tam ortasında bir ağaç.. ağacın yapraklarında kağıtlarla süslenmiş güzel kelimeler ve cümleler. Buraya bayılmıştım. Boş olan masaya geçip etrafı daha da incelemeye başladım. Garson geldi ve ne içmek istediğimizi sordu.. Asiye abla; "Ben sıcak çikolata alabilir miyim? Yanında ek olarak tarçınlı kurabiye lütfen." Dedi güler yüzüyle. Garson bana döndüğünde elimde ki menüden gözlerimi ayırıp garsona baktım. Tebessüm edip; "Ben de sıcak çikolata, yanında da Malaga." Diyip elimde ki menüyü garsona uzattım. Asiye ablaya dönüp; "Abla burası çok güzel. İnsanın içine işliyor." Dedim en sıcak sesimle. Asiye abla tebessüm edip, ellerini ellerimin üzerine koydu; "Sevindim kuzum.. evet ben de çok sevdim.." dedi. Siparişleri beklerken etrafı yine incelemeye koyuldum. O da ne! Canlı müziğin olduğu yerde en sevdiğim şiir yazıyordu, ve o şiir benim için çok özledi. Koskoca duvarda sadece o yazı! Gözlerimi belertmiş o yazıyı okudum tekrardan içimden;
"İçimde bir sürü kuru bahçe var.. ve sen.. yağmurun gün doğumusun.!" Altında da bir dipnot gibi birşey, 'Sadece sana özel Kadın!' Ve yine o dipnotun altında Tahir Kaleli, yazısı!
Yazıyı okumamla şaşkınlığımı atamamışken, 2 ay önce beni terk eden adama değdi gözlerim. Gözlerimi her ne kadar kaçırmak istesem de olmuyordu, yapamıyordum bir türlü. Boğazımda ki yumrudan kurtulmaya çalıştıkça o inatla kendini orada bırakıyordu. Gerçekten kafayı sıyırmak üzereydim. O beni görmemişti, perişan gibiydi.. çökmüş, o heybetli duruşu, sadistliği yok gibiydi.. gözlerimi kaçırdım.. zira Asiye abla oraya odaklandığını görse burada kavga değil cinayet bile çıkabilirdi.. Tam bir Karadeniz kızı..
Karşıda ki adama çaktırmadan da olsa bakıyordum.. bakıyordum ama eriyordum..
Bir şarkı mırıldanmaya başladı.."Gel artık üşüyorum..
Aşkların ömrü bir nefeslik..
Yorgunum kimsesiz,
Yokluğunda çaresiz.."Ona öylesine bakarken yan masamızda ki adam konuştu. "2 ay önce canından çok sevdiği kadını terk etmek zorunda kalmış.." Asiye abla 'ne diyon anlamıyom' diye bir bakış attı adama. Adam devam etti sözlerine; "Kadını öyle seviyormuş ki cafenin ismini, kadına 'Tanura' diye hitap ettiği için böyle koymuş.. Gün Doğumu.." dedi. Asiye abla ani bir hareketle arkasında ki anlamlı şarkı söyleyen adama baktı. Sinirden gözleri dönmüş bir şekilde tekrardan hışımla bana baktı Ve ayaklandı. Çantasını bir koluna atarken diğer eliyle de beni cafeden çıkarmaya çalışıyordu. Tekrardan eski halime dönmemden korkuyordu biliyordum. Gözümde ki yaşı bir hışımla silip Asiye ablanın gittiği yöne doğru gittim. Cafeden tam çıkacakken sesine yandığım adam seslendi. Duraksadım. Neden durduğumu anlamaz bir şekilde gözlerimi kapattım Ve sadece kurduğu cümleye odaklandım.
"Gitme! TANURA..!"
Boğazımdan henüz gitmemiş yumruyu tekrardan iteklemeye başladım.. ama nafile..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANURA -Gün Doğumu-
Romance"Beni karanlıkta bırakma.. Beni, her sabah odamın penceresinden sızan güneşsiz bırakma TANURA.!"